Birbirinden renkli milyarlarca çakıl taşlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bir sahil kenarında, mavi pantolonunun paçalarını kıvırmış yürüyordu, ayaklarına vuran soğuk dalgalar eşliğinde. Denizin karşısında kilometrelerce uzayan, çam ağaçlarının yoğunlukta olduğu bir orman uzanıp gidiyordu. Sahilin tam ortasında durdu ve ucu bucağı görünmeyen denize baktı önce amaçsızca, sonra diğer taraftaki yemyeşil uzayıp giden ağaçlara baktı. Yılın bu zamanında pek az insanın uğradığı terk edilmiş bir kasabadan ibaretti yaşadığı yer. Siyah, omuzlarına kadar uzanan dalgalı saçlarını rüzgâr havalandırıyordu. Kulübesinden çıkarken almaktan son anda vazgeçtiği uzun kapüşonu yüzünden üşüdüğünü biliyordu.
"Zaten" dedi kendi kendine "Üşümek istiyordum."
Neden üşümek istediğini bilmeden, sahilde çakıl taşlarına baka baka yürümeye devam ettiği sırada gözüne masmavi, şeffaf bir taş ilişti. Birkaç saniye olduğu yerde durdu ve taşa gözünü kırpmadan baktı. Gri gözlerini taşa uzanırken kıstı ve eline aldı. İki parmağı ile tuttuğu taşı, siyah bulutların kapladığı gökyüzüne kaldırıp inceledi. Dışı neredeyse pürüzsüzdü ve yaklaşık beş santimetre çapındaydı.
Siyah bulutların daha da yoğunlaştığını fark ettiğinde, yağmur yağacağını tahmin etmişti ama gözlerini bir türlü taştan alamıyordu. Bundan sonra her şey, sanki dünya kendini ileri sarmış gibi yaşanmıştı. Gökyüzünde ansızın bir gürleme peydahlandı, denizin orta yerine bir yıldırım düştü ve taşın içinde simsiyah bir yazı ortaya çıktı. Çınlayan kulaklarına ve gözlerinin önünde uçuşan ışıklara aldırmadan, sanki birinin duymasından çekinir gibi fısıldadı.
"Sen kimsin?"
Taşın içinde aynen böyle yazıyordu. Gözlerini kırpıştırdı. Siyah yazı önce hafif bulanıklaşmaya başladı ve ardından sigara dumanı gibi yayılıp yok oldu. Yağmur damlaları sinsice yaklaşan bir katil gibi yeryüzüne düşmeye başlarken az önce olanların şokunda olan Bulut, parmaklarının arasındaki şeffaf taşı birkaç kez göz hizasında yukarı-aşağı salladı ama değişen hiçbir şey olmamıştı. "Hayal gördüm herhalde." diye söylendi kendi kendine.
Taşı atmak için hazırlandı fakat içinden bir ses "Atma" dediği için pantolonun cebine sıkıştırıp, hızlı adımlarla ormanın içindeki kulübesine doğru yürümeye başladı. Kafasında yıllardır cevap bulamadığı o soru yankılanıp duruyordu. "Ben kimim?"
İçine düştüğü keşmekeşle o kadar uğraşıyordu ki ağaçların çevrelediği yolda yürürken karşısından gelenlerin farkına varmadı. Birkaç adım sonra gözlerinin izlediği ayaklarının üstüne, koyu gölgeler düştü ve olduğu yerde durup gözlerini kaldırdı. Kendinden oldukça uzun iki adam gözlerini dikmiş ona bakıyordu. İstemsizce bir adım geri gitti. Diğerine göre oldukça iri olanı gür sesiyle Bulut'u tam anlamıyla korkutmuştu.
"Sen!" dedi yüzündeki çarpık gülümsemeyle. "Ölmek mi istiyorsun?"
Cevap verecek gibi oldu ama sonra vazgeçti. Önce "Kaçsam mı?" diye düşündü, sonra "İçlerinden birini etkisiz hale getirebilir miyim?" dedi kendi kendine. Her iki türlü de başının belaya gireceğini biliyordu fakat karşısında dikilen iki adamı dikkatlice izledi, sanki bir şey yapabilecekmiş gibi. Bulut'u düşüncelerinden sıyıran diğer adamın konuşması olmuştu.
"Sana diyor, cevap versene!"
"B-ben..." dedi kekeleyerek. "İstemiyorum..." sesi düşündüğünden de cılız çıkmıştı.
İri olan adam yağmurun şiddetiyle orantılı kahkahasını arttırarak "Duydun mu?" dedi diğerine "İstemiyormuş."
Yakınlara bir yere düşen yıldırım iki adamın kahkahalarını bıçak gibi kestiğinde, bunu fırsat bilen Bulut koşmaya başladı sahile doğru. Bulut'un kaçtığını gören iki adam, bastıkları yerdeki toprağı havaya kaldırarak peşinden geliyorlardı. Ormanın bittiği ve sahilin başladığı yerde Bulut'un önüne aniden bir kız çıktı. Durmak gibi bir niyeti olmayan Bulut, kızın kolunu tuttuğu gibi onu da yanına katmak istedi fakat düşündüğü gibi olmadı. Kızın kolunu çekmesiyle durması bir oldu. Şaşkınlıkla irileşen gözbebeklerini sadece kız görmüştü. Hiçbir şey diyemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fantastik Öyküler
NouvellesBurada yayınlanan her öykü, bir kaç bölüm veya tek bölümden oluşan kısa hikayelerdir. Keyifli okumalar dilerim.