Hamburgerler hazır olduğunda hızla yiyip bodrumdaki sinema salonuna indik. Aşk filminden nefret etmeme rağmen 5. kez The Notebook’u izledik ama filmin sonuna doğru ben uyuyakalmışım. Lancel beni yatağa taşımış ve üzerimdekileri çıkarmış.
İkinci kez uyandığımda güneş perdesi açık pencereden usulca içeri süzülüyordu. Lancel arkamda sesli nefeslerle uyumaya devam ediyordu. Minik hareketlerle ayağa kalkıp banyoya girdim.
Temizlendikten sonra odaya geri dönüp kıyafetlerimi –dünkü şort, beyaz atlet ve renkli bir fular- giyindim. Bu arada Lancel uyandı.
“Günaydın!” diye şakıdım gülümseyerek.
Mahmur gözlerle gülümsedi ve “Günaydın.” diye mırıldandı. “Gidiyor musun?”
Başımı salladım. “Nancy’yle takılırız bugün. Birazdan bizim kapıda biter. Bizimkilerin onu ne kadar sevdiklerini biliyorsun.” Annem Nancy’den resmi anlamda nefret ederdi. Ona olan nefreti elle tutulacak kadar somuttu. Ama Nancy benim gerçek arkadaşımdı ve annemin düşünceleri umrumda değildi.
“Nancy’yle takılırsınız. Harika.” diye mırıldandı. Nancy’den nefret eden bir tek annem değildi. Nancy ve Lancel’ın arasını bir türlü yapamamıştım. Çünkü Nancy zengin insanlardan nefret ediyordu –onun sevdiği tek zengin kişi bendim ve bunun nedeni de barizdi- çünkü hepsini düşüncesiz, bencil pislikler olarak görüyordu. Çoğu da öyleydi. Ama ben Lancel’ın farklı olduğunu –en azından biraz daha- ve bana değer verdiğini biliyordum.
“Nancy’yle anlaşamadığınızı biliyorum ama o benim en iyi arkadaşım ve beraber takılmaktan en çok zevk aldığım kişilerden biri, Lance.”
“Seni sürekli hoşlanacağın çocuklarla tanıştırmaya çalışıyor, Aurora.” diye isyan etti.
“Bana güven problemlerin varsa konuşmaya devam et.” dedim sinirle kaşlarımı kaldırıp dudak büzerek.
“Mesele seninle ilgili değil. O heriflerin sana yaklaşmaya çalıştığını düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.”
“Lance, lütfen…”
“Tamam, tamam. Keyfini kaçırmak istemiyorum.” Memnuniyetle gülümsedim. “Veda öpücüğü?” Gülümsemem genişlerken ona yanaştım. Planladığımdan daha uzun bir öpücükle beni öptü. Sonra da Patrick’le beraber evden çıktım. Lancel’ın evi, bizim eve çok uzaktı. Yürünecek yol değildi. O yüzden taksi çevirdim.
Eve geldiğimde tahmin ettiğim gibi Nancy’nin motosikleti kapının önündeydi. İçeri girip odama çıktığımda Nancy ve Cecilia’nın burada olduğunu gördüm. Cecile ve Mario’nun bir evi vardı ama Cecile kliniğinde olmadığı zamanların neredeyse hepsini bizim evde geçirirdi.
“Burada ne işin var Cecile?” diye sordum ona memnuniyetsiz bir şekilde bakarak.
“Sadece Nancy’yle konuşuyorduk.” diye cevap verdiğinde Nancy, yarışmalarda yanlış cevap verildiğinde çalan sesi çok sevimli bir şekilde taklit etti.
“Hayır, aslında beni sıkıştırıyordu.” dedi ciddiyetle. Sırtıyla oturduğu koltuğa, öyle bir yayılmıştı ki ciddiyeti komik görünüyordu. “Ve ben artık çok sıkıldım. Hemen çıkalım. Stef parti için yardım edip edemeyeceğimizi soruyordu.”
Başımı sallayıp Patrick’in kutusunu yerine bırakıp cebime biraz para tıkıştırdım. “Hadi çıkalım. Cecilia, sen de odamdan çık.” dedim. Sevgili ablacığım koyu renk saçlarını düzelterek oturduğu yerden kalktı. Bana dudak büktü ve sessizce odadan çıktı. Onun hemen arkasından da biz…

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HeartBeat
Novela JuvenilBir erkeğin hayatınızı ne kadar değiştirebileceğine dair fikriniz ne? Benim yoktu. Ta ki... Onunla tanışana kadar. Miami denizleriyle yarışacak güzellikteki mavi gözlerinin içine dalana kadar. Dudaklarının 1000 çeşit gülümsemeyle kıvrılabildiğini ke...