Yürekteki Korlar

16 4 4
                                    

İnsan oğlunun en zavallıca özelliklerinden biri olan kin, onu tarihin en masum devirlerinde bile yiyip bitirdi. Peki insan oğlu birbirine kin beslemekte haklı mıydı? Buna biraz evet, biraz da hayır denilebilir. Siz birisinin kabına göz koyup alırsanız, o da sizden almak ister, öfke biriktirir içinde; siz gider birisini intihar edeceği sırada kurtarırsanız, bu sefer ölemediği için kin besler; ölmeye de çalışmaz, sizi öldürmeye çalışır. Gerek sosyal, gerek fiziksel, gerek psikolojik. Ve emin olun, kendi canına kıyabilmeye cesaret edebilmişse sizin canınıza kıymayı kat ve kat cesaret edebilir. İşte bu yüzden insan kin beslemekte durumdan duruma göre haklı veya haksız çıkabiliyor. Bunun Richard ile ilgisi ise, onun hikayenin kendisinde...

Buradan sonra hikaye karakterin ağzından anlatılacaktır.

Günün doğuşunu müjdeleyen horozun ötüşü kulağımın içerisinde saygıyla karşılandı. Bugün babam, çıktığı son haydut temizleme görevinden dönecekti ve mevkisini bana devredip; bugüne kadar hazırlandığım şeyin başına geçecektim. Babam beni bunu için yetiştirdi, bunun için her gün kılıcımı biledi. Bende kılıcımı onun için savuracağım.

Kalkıp yüzümde mutlak bir gülümseyle gardrobuma yürüdüm. Kapağını açıp içerisinde bugün itibariyle görevlerde giyeceğim zincir tunikime baktım. Büyülü bir şekilde onu izlerken bir ses duydum. Sanki bir çığlık sesi, bir yardım çağrısı... Koşarak aşağıya indim, kapının önünde, annemin elleri başında dizleri üzerine yere kapandığını gördüm. Askerlerin bakışları yere doğru, suratları ise keder içindeydi. Aklımdan tonlarca şey geçti, en olmasını istemediğim olmamalıydı. Olamazdı. Sakin ama kuru bir tavırla sorma cesaretinde bulundum. "Ne oldu?" Başta cevap gelmedi, sinirlendim. Kendimi tutamayıp "Ne oldu?!" diye bağırdım. Annem tepkisizdi, sadece yere kapanmıştı. Sonunda askerlerden biri bakışlarını yerden, bembeyaz kesilmiş yüzüme çevirerek "Efendi Richard, babanız... Görev sırasında suikaste uğramış." Şaşkına döndüm, göz bebeklerim yerlerinde kala kaldı, dondum. Fırtına öncesindeki sessizlik gibi çok usul bir şekilde sordum: "Kim yaptı?" Bilmelerini umut ettim. "Hayır efendim ama..." Bu eksik cümlenin devamını günlerce sussuz kalmış ve suya hasretmiş gibi bekledim. Suyu çok istiyordum. "Babanızın sırtına saplanan bıçak, onun yönettiği gruba ait bir bıçak. Bıçağı tam inceleme fırsatı bulmadık. Karargahımız da tutuluyor, dilerseniz bizzat inceleyebilirsiniz." İçimde bir fırtınanın koptuğunu hissettim. Dışarıya vurmazsam bu fırtınaya kapılıp gidecektim, kendimi tutamadım.
Önümdeki muhafızların arasından geçerek dışarı çıktım, kapıyı kıracakmışçasına açtım ve bana şaşkınlıkla baktıklarını sandığım askerlere beni karargahlarına götürmelerini istedim. Ahıra gidip babamın yıllarca yetiştirmeme yardım ettiği atı aldım. Her şey de ondan bir iz vardı. Kılıcımda, evimde, kalkanımda, yay ve oklarımda ve en önemlisi bende.

Karargaha vardığımızda içeriye bir grubun girdiğini gördüm ancak sırtındaki sancakları göremedim. Muhafızlara içeri girenlerin kim olduğunu sordum. Babamın grubu olduğunu söylediler. "Yargılamayı ben yapabilir miyim?" Muhafızlar önce birbirine baktı. İçlerinden bir acıma duygusu gelmiş olacak ki buna izin verdiler. Atlarımızdan indik ve içeri girdik. Beni bıçağın bulunduğu odaya aldılar. Muhafız bıçağın üzerindeki örtüyü kaldırdı ve ellerimi bıçağa götürerek kendime yaklaştırdım. Kınında "L" harfi kazılıydı. "Bu bıçak bende kalacak. Derhal grubun bana devredilme işlemlerine başlanmasını istiyorum." Muhafızlar emredersiniz diyerekten onları takip etmemi söylediler. Bir odadan içeri girdik. Grup sırtları duvara bakacak şekilde hizalanmıştı, tam karşılarındaydım. Seslenmeye başladım. "Bilirsiniz ki insanlar hata yapar ve mutlaka karşılığını alırlar. Babamı öldüren o cani de karşılığını alacak. Bunu kesinlikle onun yanına bırakmayacağız. Benimle misiniz?!" Hayret, hepsi o kadar bir ağızdan evet dedi ki başlarda bu suikastı yapan kişinin gruptan biri olduğunu düşünüyordum. Şüphem biraz olsun daha aşağı seviyelere indi, ama yine de yakınımda bir gözüm olmalıydı. Onlar da yapmış olabilirdi. Dışarıda itişme kakışma sesleri duydum. "Gidin ve atlarınıza binin. Biraz sonra geleceğim, devriyeye çıkacağız." Yavaş adımlarla dışarı çıktım, iki muhafız simasını çok yakından tanıdığım, hatırladığım bir kızın koluna girmiş, kız ise kurtulmaya çalışmaktaydı. "Durun! Ne oluyor burda?" Muhafızlardan biri cevap verdi. "Bu kız asillerden birini soymuş. Sonunda yakaladık, cezası e haliyle ölüm." Bu kapşonun içerisinde kalan esmer yüz, dalgalı siyah saçlar... Bu kızı öldürmelerine izin veremezdim. "Bu kızı kölem ve muhafızım olarak himayem altına alıyorum. Bir suç işlediği takdirde size teslim edeceğim." Kız "Ne?!" diye bir çığlık attı.

———————————Bölüm Sonu—————————

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 24, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Zafere DoğruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin