''Yazmak sizde ne çağrıştırıyor?''
Yazmak..
Kendimi bildim bileli yazmak isterdim. Çünkü yazmak çoğu zaman beni rahatlatıyor.
Okuldaydım ve Dil ve Anlatım hocamız bir soru sormuştu. İçimden cevaplamıştım soruyu fakat dışımdan cevap vermeyecektim. Ben yazmanın kişiye göre değişeceğini savunurken sınıftakiler tam tersini düşünecekti, ya da her neyse.
''Sude sen bu konu hakkında bir şeyler söylemek ister misin?''
''Ee .. '' Tam belkide cevap verecektim ki daha adını bile bilmediğim biri ortaya atlamıştı.
''Bence söyleyeceği bir şey yok. Hatta belki düşünme yeteneği bile yoktur.'' Sınıf kahkahalara boğulur, zil çalar, hoca onlara ters bir bakış atar, arkamdan konuşulur ve bende çantamı alıp okuldan giderim.
Ben insanlara ne yapıyordum da bu kadar yalnız kalıyordum anlam veremiyordum. Hiçbir şey bu kadar kolay silinip atılamazdı. Belki de pişman olacağım çok şey yapmışımdır diye geçirdim içimden.
Yürüyordum..
3 adım, 10 adım, 100 adım, 300 adım..
Sadece yürüyordum hatta belki evimi bile geçmiştim. Böyle yalnız ne yapacağımı bilmiyordum. Bir banka oturdum, kağıt ve bir de kalem çıkardım. Tekrar ve tekrar yazmaya başladım sıkılıp yorulmadan. Her günün özel bir yazısı vardı hepsini saklıyordum.
Yazmak dışında fotoğraf da çekiyordum ve tam bir doğa hastasıydım. Bulutlarda farklı bir mesele görsem çekme isteğim daha da artıyordu. Bulutlarında bir yaşam döngüsü vardı ve bu yaşam döngüsü bazen kötü sonuçlar bazen de iyi sonuçlar doğuruyordu. Kötü sonuç olarak bulutların laciverte dönmesi veya kararmış olması. Hemde daha öğlen vaktindeyken! Hemde daha yaz mevsimindeyken! İyi sonuç olarak İstanbul' da Kanlıca veya Körfez' de manzarayı seyrederken bulutların o eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz. (Ya da vs. yerde.)
Yazmayı bıraktığım vakit iki sayfa yazı yazdığımı farkettim. Hava soğumuştu. Kağıtları ve kalemi çantama koyduktan sonra orman yolunda eve gitmeye koyuldum.