Geri Dönüş

27 1 0
                                    

Tak tak... Ağır adımlarla evime doğru yürüyordum. Kırgınlık,hüzün,mutluluk,huzur... ne hissettiğimi kestiremiyordum. Önüme düşen yağmur damlasıyla irkildim ve kendime geldim. Yağmur başlamıştı. Hızlanıp ıslanmamam gerekiyordu. Ama ıslansam ne olurdu ki? Gittiğimde kapıyı açınca halime üzülen , hasta olursun diye beni uyaracak bir ailem mi vardı sanki. Bu koca ülkede yalnızlığa alışmıştım artık. Ama şimdi bu düşüncelere bir benzin döküp yakmam gerekiyordu, çünkü bir hafta sonra sergim vardı. Bu hayatta acımı ve yalnız olduğumu unutturan tek şey resimdi. Bunları düşünürken çoktan evime gelmiştim bile. İçinde herşeyin olduğu ama aradığımı bir türlü bulamadığım çantamda sonunda anahtarı buldum. Eve girdiğim gibi ayakkabılarımı ve çantamı bir kenara fırlatıp hemen odama gidip gardırobumun karşısına geçip üstüme bir kaç rahat kıyafet seçtim. Mutfağa girip kendime kahve yaparken ayaklarım dolanan sevimliliği farkettim. Zeytin... Bundan aylar önce yine böyle yağmurlu bir günde yolda bulmuştum ve onu yanıma almıştım, o kadar yalnız, çaresiz ve kimsesiz duruyordu ki sanırım onun zeytin gözlerinde kendimi gördüğüm için bu kadar sahiplenmiştim. Aslında bir ailem vardı tabiki, beni başından def etmeye çalışan bireylere ne kadar aile denirse tabi... mamasını kabına döktükten sonra kahvemi alıp çalışma odama geçtim. Aylardır üzerinde çalıştığım resmin son dokunuşlarını yaptıktan sonra sergi yerine teslim edecektim. Aslında sergi bana ait değildi, okulun resim dalında en iyi olanlar için hazırladığı bir sergiydi. Heyecan varmı bilmiyorum çünkü bur şeyler için heyecanlanmayı uzun zaman önce bırakmıştım. Hiç bir zaman Lara ile beni eşit tutmayacaklardı.  Aslında Türkiye'de tanınan bir ailenin ikiz kızlarıydık, Lara ve Sara... Ama bunu sadece biz biliyorduk. Annem öldükten sonra babam bizi ayırmıştı. Gerçi annem bizi dünyaya getirirken gözlerini hayata yummuştu. Belkide babam annemin ölümünden beni sorumlu tutuyordu ama neden bende Lara değil.. Küçük yaşlardan beri gizlenmiştim hep ilkokul , ortaokul, lise yatılı okullarda geçerken en sonunda üniversite için yurt dışına gönderilmiştim. Bugün kimsesizliğimi düşünme kotamı aşmıştım. Bu resmi paketleyip yatmak istiyordum...
Gecenin üçü olmuştu belimi doğrulttuğumda uzun süredir böyle durduğumu anladım kahvem bile yarım kalmıştı anlaşılan yine fazla dalmıştım, çok detaya iniyordum galiba ama bundan zevk alıyordum. Sanırım bir daha erken bitirmek gibi saçma sapan bir düşünceye girmeyecektim. Çünkü ben ne olursa olsun işi tek ayak üstünde ilerleyen birisi olacaktım. Paketleme işinide bitirmiştim. Yarın tabloyu teslim etmeye gittiğimde Damian'da orada olacağını söyledi, bu çocuk beni deliler gibi seviyordu ama nedense ben ona aynı karşılığı veremiyordum. Tamam seviyordum ama öyle deli divane olmaya gerek yoktu. Belki de içimdeki vicdan beni rahat bırakmadığı için teklifini kabul etmiştim, belki de olmayan ailemin boşluğunu doldurmaya çalışmıştım. Bunları düşünürken çoktan kendimi yatağa fırlatmıştım bile hatta gözlerim yavaştan kapanıyordu...
...
Kahretsin.!  Yine alarmı kapatıp uyuya kalmıştım, hemen kalkıp bordo gömleğimi ve bacaklarımı saran siyah pantolonumu giydim. Saçlarımı hemen at kuyruğu yaptım. Ayaklarıma botu geçirmeden önce siyah deri ceketimi üstüme geçirdim. Koca tabloyu dikkatli ve aceleci bir şekilde binadan çıkarmayı başardım, toplu taşıma araçlarıyla hiç uğraşmaya gerek yoktu zaten geç kalmıştım. Şu taksiyi akıl eden kişiye binlerce şükranlarımı yollayarak taksi çevirdim. Sergiye her ne kadar gelmeyeceklerini bilsemde biyolojik olarak kabul edilen ailemide çağırmıştım, bunları bile bile davet etmek saçmalığın daniskasıydı ama hala içerlerde bi yerde susturamadığım tarafım vardı. Damian'a yaklaştığıma dair mesaj attım, beni kapıda karşılayıp yardım edecekti bazen bu çocuğu kullandığımı düşünmüyorum desem yalan olurdu, sonunda gelmiştim. Damian herzamanki gibi beni güleryüzle karşıladı. "Hoşgeldin bebeğim" dediginde "hoşbulduk hadi içeri girip şunu teslim edelim hazırlıklar başladı sergi bir hafta sonra." dedim. "Tamam Sara sakin ol çokta geç kalmadık, tabloyu verdikten sonra kahvaltı yapabileceğimiz çok güzel bir yer biliyorum oraya gideriz." "Şutabloyu bir verelimde." Deyip içeri girdim, salonda gözlerimi gezdirdim. Sonunda gözüme yaşına göre oldukça dinç gözüken , yeşil gözlü saçları beyazlamaya yüz tutmuş hocamı gördüm. İşte beni hayatta en iyi anlayan adam buydu, babamın yerini her nekadar doldurmasada yokluğunu hissettirmiyodu. Gözlerimiz buluştuğunda beni farkettigini anladım, yanıma geldiğinde "Sara uzun zamandır üzerinde çalışma yaptığın ne yaptığın hakkında en ufak bile ipucu vermediğin tablo bu mu? Görmek için sabırsızlanıyorum." O bana bunları söylerken yüzüm kızarmıştı. " şey... aslında o kadar abartılacak bir şey olduğunu sanmıyorum, sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem." Deyip gülümsedim. "Sara.. söz konusu sensen o kelimeyle karşı karşıya geldiğimi hiç hatırlamıyorum." Dedi tabloyu teslim edip Damian'ın arabasıyla bahsettiği yere gittik, geldiğimiz yer çok şirin ve huzurlu bir yerdi. Burası bana İstanbul'u hatırlatmıştı nedense. Manzaraya o kadar dalmıştımki garsonun geldiğini bile farketmemiştim. Zaten Damian siparişleri vermişti. "Çok güzelmiş" dedim "burayı beğeneceğini biliyordum" dedi ardından kahvaltı tabaklarımız geldi. Biraz atıştırdıktan sonra Damian cebinden küçük bir kutu çıkardı. Umarım bugün özel bir gün değildir diye düşünürken "bugün sevgili olmamızın birinci yılı" dedi. Küçük dilimi yutacağımı zannettim. Bugünü unuttuğuma inanmıyordum. O an yerin yarılmasını ve açılan çukura düşmeyin bekledim ama öyle bir şey olmadı. "Sen her zaman içine kapanık bir kızdın, benimle ilgili her sei bilmeni rağmen ben senin Türkiyeden geldiğinden başka hiç bir şey bilmiyorum. Senin duygularının benimki kadar yoğun olmadığınıda biliyorum ama yinede BİZE olan duygularımı hiç kaybetmedim. Gözlerinde o kadar kırgınlık ve çaresizlik vardı ki çocukluğuma bakıyor gibi hissetmiştim. "Damian gerçekten bu sergi beni çok yordu ondan unutmuş olmalıyım yoksa böyle şeylere önem veririm" "Sara önemli değil gerçekten, yanımda olman bile bi mucize bazen seni kaybedecek gibi hissediyorum sen beni bırakma yeter Sen zaten bana verilmiş en güzel hediyesin." Kutu hala elindeydi umarım evlilik teklifi gibi saçma sapan bişey yapmazdı çünkü daha birbirimizi tanıyalı bir yıl olmuştu ve kendimi hazır hissetmiyordum. Diğer eli kapağı açmak için hareket ettiğinde benimde kalbim boğazıma doğru yol alıyordu. Kutu artık tamamen açıldığında kolyeyi görmemle evlilik teklifi düşüncesine bir tekme savurdum. Küçük bir kız, elinde zincir ve ucunda minik bir kalp. Kolyeyi takmak için ayağa kalktığında bende alttan birisi diken batırmış gibi ayağa fırladım. Kolyeyi takarken sanki birisi kalbime iğne batırıyordu ve sıcak kanlar akıyordu. Benim aksime Damian'ın elleri heyecandan olsa gerek buz gibiydi. Geri oturduğumuzda "kalkalım mı" diye sorduğumda sanki çişim geldi eve gitmek istiyorum diyormuşum gibi baktı tabağımı işaret ederek "o tabak bitecek" dedi şimdi küçük bir çocuk gibi zırlayıp ayaklarımı birbirine çarpabilirdim. Sandalyeyi hemen yanıma çekti ve ekmekten bir parça kopardı, ağzıma kadar getirmişti. Yalvarmalarımın bir sonuç almayacağını düşünerek bulunduğum durumun keyfini çıkardım. Son lokmayıda ağzıma tıktığında dudağımın kenarından akan reçeli işaret parmağımla silerek ayağa kalkmaya çalışırken gitmek istediğimi anlatmaya çalışan bir kaç homurtu çıkardım. Hesabı ödeyip arabaya geçtik ne Damian konuşmuştu nede ben bu sessizlik gittikçe kulak tırmalamaya başlamıştı. Belkide en iyisi susmaktı, bütün bu yaşantıma rağmen hala gerçek "AŞK"
nedir bilmiyordum, Damian ile yaşadığım şeyler bir kızın isteyebileceği şeylerdi ama aşk, aşk değildi aşkın anlamını lekelemişti herkes, önüne gelen dokunmuştu ona, hiç acımadan kimse canının nasıl yandığını bilmiyordu. Evimin kapısını gördüğümde düşüncelerden sıyrılıp kafamı Damian'a çevirdiğimde bana bakıyordu "Damian tekrar çok teşekkür ederim bunu telafi edeceğim beni bilirsin böyle şeylere değer veririm" dediğimde gözlerimi kapattım ve içimden bilmediğim küfürleri saydırdım. Peh böyle şeylere önem verirmiş... Dudaklarıma çarpan sıcak nefesi hissettiğimde gözlerim birden açıldı ve dibime girmiş bir Damian ile karşılaştım ne olacaktı öpüşecekmiydik, bakışlarımdan olacak ki Damian geri çekildi "Özür dilerim" dedim ve elim direk kilide gitti kapıyı açtım ve koşarak apartmana daldım, merdivenleri bir nefeste çıktım kapıyı açtığım gibi botlarımı ve çantamı kenara fırlatıp derin nefes alıp odama ağır adımlarla ilerledim beni kendine çağıran yatağıma baktım ve aniden yatağa zıpladım. Bir süre tavanla bakıştık. Sonra ayaklarımı karnıma çektim bir yıl ne çabuk geçmişti gerçi ailemden ayrı oluşumun bilmem kaçıncı senesiydi ama bir yerden sonra saymayıda bırakmıştım. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 05, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

O BEN DEĞİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin