Sırada kafamı koyup uyumaya çalışırken hocanın ani ses yükselişi kafamı kaldırmama sebeb oldu ve şimdi göz gözeydik. Umursamazca ona bakıyordum. Sonra kafasını çevirip ders anlatmaya devam etti. Sonra bütün sınıf bana kafasını çevirdi."Bırakın şu salağı. Yaptığı bir şey de yok. Çöpçü olucak anca evimin önünü süpürecek." Klasik hoca tarzıydı işte. Sürekli ders çalışmadığı için çöpçü veya boyacı olucağımız düşünürler. Yaaa işte Acun Ilıcalı yada öyle demişlerdi ama adamın peçetisi bile dolardan.
"Dikkat edin sizide karıştırıp süpürmeyeyim." Eee napıyım armut mu toplasaydık? Bir kere kimse hocayı sevmezdi ama not lazım mecbur işte. Arkadaşlarımın gözlerinde sanki 'helal olsun Hakan devam et' diye bir ifade vardı. Ama korkakça bir ifadeyke.
"Ne diyosun sen ya? Kimle konuştuğuna dikkat et. Hadsiz. Çık dışarı dersin sonuna kadar orada bekle."
Ses çıkarmadım. Zaten dersten çıkmak için böyle şeyler hep yapıyorum. Tam çıkarken kapının yanındaki süpürgeyi göstererek.
"Arkadaşını da yanına al."
"Ondan daha iyisi var. Gelin hocam." Çocuklar çoştu. En arkadan bir çocuk kendini tutamayıp güldü. Sonra hoca onlara döndü.
"Neye gülüyosunuz siz? Edepsizler. Sana gelince. Disipline gidiyorsun. Beni müdürün odasının yanında bekle."
Hiç ses çıkarmadım. Edebiyat hocasından bu beklenirdi zaten. Hala kımıldamıyordum. Hocanın suratına sinsi bir yüz ifadesiyle bakıyordum.
"Niye mal mal duruyorsun olum. Gitsene."
"Hiiç hocam sizi taklit ediyordum ama neyse hadi görüşürüz."
Sonra kapıyı açıp çıktım. Be salak adamlar var böyle. Okulun koridoru uzundu ama biraz dardı. Tam 12 sınıf vardı ve 3 katlıydı tabii zemin katla beraber. Müdürün odası en alt katta ve en gösterişli odaydı. Tabii müdür ya. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim müdürü hiç sevmem o da beni.
Koridorda ağır adımlarla yürüdüm. Biz en üst kattaydık. Öğretmenler odası bizim altımızdaydı yani beni bir öğretmenin görme olasılığı düşüktü. Sınıftan da çıkamazlardı. Saatime baktım. Zilin çalmasına 7 dakika vardı. Bir kapı sesi duydum. Aniden durdum ve sınıflara baktım. Hiç bir kapı açık değildi. Biraz bekledim. Eyer merdivenden ses gelirse öğretmen demekti. Eyer gelmesse tuvalette bir çocuk var demekti. Sonra dikkatli bir şekilde dinledim. Ayak sesleri giddikçe yükseliyordu.
"Merhaba Hakan nasılsın?" Gelen ünüversitenin yeni öğrencilerinden Yunus'tu. İçim rahatladı. Gerçi ben de üniversitede yeniydim.
"Ohhh be senmiydin."
"Ne oldu dersten mi atıldın?"
"Yaaa işte onun gibi bir şey. Neyse müdürün odasına gidiyorum görüşürüz."
"Görüşürüz."
O koridorda devam ederken ben de merdivenlerden aşşağıya doğru iniyordum. Yavaş yavaş. Hiç acelem yok. Zaten insan ölüme koşarak gidmez ki. Ailem pek bir şey demezdi gerçi. Daha doğrusu annem bir şey demezdi. Ama üvey babam ağzımı yüzümü kırardı. Okumamı çok istiyordu ama ben nefret ediyorum. Okumak demek bir dizi kendini beyenmiş dayak ve azar atan kişilerden gereksiz bilgiler öğrenmekti. Yani benim için öyle.
Neyse bunlarla beraber bir anda müdürün odasına vardım. Saate baktım tam 1 dakika vardı. 4 dakika sonra da edebiyatçı Salim gelirdi. Şimdi bekle dur işte.
Zil çaldı. Öğrenciler bir bir sınıftan çıkarken ben hocayı gözledim. Heh gördüm koridorun sonundaydı ve buraya doğru geliyordu. Hiç korkmuyordum ama o öyle sanıyordu. Gelsin bakalım ne yapıcak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM HIRSI
Action"Kötü bir şehir değil mi?" Dedi masum bakışlarıyla. Haklıydı gerçekten. "Hayır. Değil." Dedim yalan söyleyerek."Belki de haklısın ama burdan ayrılamam. Benden çok şey aldı ve bende ondan alıcam." Dedim kalbimde bulunan bütün intikam duygusuyla.