Işığın en son ne zaman yüzüme vurduğunu ve etrafı görebildiğimi hatırlamıyorum. Belki de aylar olmuştur ?
Etrafımda olduğunu bildiğim şeyler beni korkutuyor ama 'O'... 'O' beni etrafımdaki ceset parçalarından , doldurulmuş hayvanlardan ve bin bir çeşit işkence aletinden çok daha fazla korkutuyor. Belki de onun korkunçluğu zaten bu şeylerden kaynaklanıyordur ?Her geldiğinde ışığı açıyor , yüzünü görmemi sağlıyor ve bana ne yapacağını kibarca anlatıyor. Sanki parçalarımı onurlandırmak istercesine onları nasıl saklayacağını , onlarla ne yapacağını anlatıyor.
Çığlık atmamayı uzun zaman önce öğrendim. Bu odada olan diğer her şey gibi o da rızam dışında olan bir şeydi. Beni üç kez uyardı. İlkinde 'Çığlık atma' dedi. İkincide 'Bu seni ikinci uyarışım.' demekle yetindi. Üçüncü de ise 'Bu son uyarışımdı'... Onu dinlemeliydim belki de. Çünkü dördüncü çığlığımla dilimi kaybettim. Bir daha konuşamamak üzere bağırdım. Dilim benden aldığı dördüncü şeydi.
Onu görmüştüm. Haftalarca beni bir gölge gibi takip ediyordu. Her sokağı benimle birlikte dönüyordu , her otobüse benimle birlikte biniyordu ; o hep oradaydı. Her kütüphanede , her sinemada , her kafede... En sonunda onun varlığını kabul etmiştim ve işte o zaman kendimi burada buldum.
Işık açılıyor. Karanlığa alışmış gözlerim bu ani gelen parlaklık karşısında kör oluyor. Göremiyorum ama 'O'nun ve ışığın orada olduğunu biliyorum.
Adım sesleri duyuyorum. Ahşap zemini gıcırtadarak ve altında yaşayan fareleri rahatsız ederek bana doğru geliyor. Gözlerim ışığa alışıyor. Kalbimin sesi kulaklarımı dolduruyor.
Temiz yüzü ve kocaman gülümsemesiyle karşımda duruyor. Üstünde simsiyah bir takım elbise var ve her zamanki gibi oyuncak ayı şeklindeki kol düğmelerini takıyor.
Bana doğru iyice yaklaşıyor , nane kokulu nefesini hissedebiliyorum. Tatlı bir sesle "Beni özledin mi?" diyor ve baştan aşağıya kurbanlık koyun seçmeye çalışan alıcılad gibi beni süzüyor. "Bugün ne yapmak istersin ? Daha büyük şeylere geçmeliyiz bence , sen ne dersin ?" diyerek sol bacağımı iki elinin arasına alarak yukarıya kaldırıyor ve inceliyor. Bacağımı ellerinden kurtarmaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Kafasını aşağı yuları sallayarak "Evet , evet... İşte bu. Bugün ne yapacağımızı buldum. "
Bacağımı bırakıyor ve aletlerinin olduğu masaya doğru gidiyor. Masanın üstünde her türlü kesici alet duruyor. Hepsi belli bir sıraya göre özenle dizilmiş , tertemiz. Bütün aletleri eline alıp inceliyor ve yeniden aldığı haliyle geri bırakıyor. Bugünkü eğlencesi için hangisinin en uygun olduğunu bulmaya çalışıyor. En sonunda elinde büyükçe bir el testeresi alıyor ve ışığa tutuyor. Bir parmağını testerenin keskin yüzünde gezdiriyor. Fısıldayarak "İşte bu..." diye fısıldıyor. Testereyle yanıma geliyor ve yanımda duran tekerlekli küçük demir masanın üstüne bırakıyor , oda demirlerin çarpışmasının sesini yankılanıyor. Sonra yeniden uzaklaşıyor ve tam karşımdaki raflara doğru gidiyor. Rafların üstüne küçüklü büyüklü kavanozlar duruyor. Her birinin içinde ayrı bir kurbanının bir parçası duruyor ; zaferleri. Parmağıyla hepsinin üstünden geçti ve en sonunda rafın bitimindeki gramofonun önüne geçti.
Gramofon eski tarzdaydı. Ahşap kısmının el işçiliği olduğu bu mesafeden bile belliydi.
Dizlerini büküp yerde duran kutudaki plakları karıştırmaya başladı. En sonunda arka taraflarda kalmış bir plağı çıkardı , kolunun tersiyle üstündeki tozu sildi ve gramofona koydu.
Andy Williams'ın sesi odada yankılanmaya başladı , "White Christmas" çalıyordu.
Odanın karanlıkta kalan köşesine gidiyor ve üstünde plastik bir tulumla geri dönüyor. Artık hazır.
"Bugün yılbaşı , biliyor muydun ? Yılın en sevdiğim günü , bence kendime büyük bir hediye vermeliyim. " bacağıma bakıyor ve kafasını iki yana sallıyor. "HAYIR! HAYIR! Bu değil ! Bunu istemiyorum !" Diye bağırıyor. "DAHA BÜYÜK BİR ŞEY! Daha büyük bir şey istiyorum!"
Koyu yeşil gözlerini korkuyla bakan ürkek gözlerime dikiyor. "Seni istiyorum." Sesindeki kararlılık titrememe neden oluyor.
Güçlü eliyle boynumu kavrıyor ve kafamı yukarı kaldırıyor. Gözlerin önünde bir ziyafet varmışçasına çıplak boynuma bakıyor. Tek eliyle bütün boynumu tutuyor ve masadan testeresini alıyor.
"Önce kafanı tamamen bedeninden ayıracağım. Bütün kanını boşaltacağım ve ardından ahşap bir plakanın üstüne çivileyeceğim. Aynı bir geyik kafası gibi duvarımı süsleyeceksin. Böylece yılbaşı hediyemi her daim görebileceğim. "
Bunları söyledikten sonra arka planda çalan şarkıyı mırıldanmaya başlıyor :"I'm dreaming of a white Christmas
Just like the ones I used to know
Where the treetops glisten,
And children listen
To hear sleigh bells in the snowI'm dreaming of a white Christmas
With every Christmas card I write
May your days be merry and bright
And may all your Christmases be whiteI'm dreaming of a white Christmas
With every Christmas card I write
May your days be merry and bright
And may all your Christmases be whiteBöylece onuncu parçamı beyaz bir yılbaşı günü kaybetmiş oluyorum. Kendimi kaybetmiş oluyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgunyazar'ın Kısa Korku Hikayeleri 2
TerrorTüm dostlarımı selamlıyorum ! Bu uzun gecenin sonunda Şafak kızıllığını görmenizi dilerim ! Ben , fazlasıyla sabırsız olan ben , önden gidiyorum. -Stefan Zweig ~~~~ Yorgunyazar'ın Kısa Korku Hikayeleri'in ikinci kitabıdır.