Hava neredeyse kararacaktı. Turuncu kızıllığa dikti Donghae gözlerini. Yaşamayı bazen çok sevse de çoğunca ne iyi bir insan, ne iyi bir sevgili ne de iyi bir kul olabiliyordu. Öyleyse yaşamanın ne anlamı var, diye geçirdi içinden.
Bu sırada gözünün önüne aniden gelen sineği eliyle def edip düşüncelerinden sıyrıldı. Sinek bile dünyaya geliş amacında ondan daha başarılıydı: Herkesi istisnasız deli ediyordu.
"Woah... Justin Timberlake... Müzik zevklerimizin benzer olması çok güzel."
Jane paylaştıkları kulaklığı "Mirror" bitince çekti ve özenle toparlayıp cebine attı. Büzünce kabloları hasar görüyordu.
"En sevdiğin şarkısı ne?" dedi Donghae'ye.
Bir süre sessizlikten sonra neredeyse fısıltıyla "Mirrors." dedi. Jane ondaki suskunluğu fark etmiyordu. Sandalyenin girintisine sıkışan saçlarını kurtarırken:
"Eh... Anlamı büyük bir şarkı. Onun gibi aşık olacak bir başkası var mıdır acaba? Karısı çok şanslı." dedi. Jane, gözlerini kapatıp gülümsemeye başlamıştı. Onun o halini görünce Donghae de keyifsiz olmasına rağmen çok kısa bir süre gülümsedi. Mutlaka gelecekteki evliliğini hayal ediyordu.
Hayalleri sona erince Jane göz ucuyla Donghae'ye baktı: Kafasını önüne eğmiş bir şeyler düşünüyordu.
"İyi misin, bugün hiç konuşmuyorsun. Kendimi aptal gibi hissediyorum." deyip dudak büzdü genç kız.
"Kençana/İyiyim... Aklım başka yerde. Jane, Damned hala şirket bilgisayarlarında ne arıyor? SuJu onu hayal kırıklığına uğrattı ve diğer gruplar umurunda değil. Hala ne yapıyor geceleri?"
Jane beklemediği bu soruyla yutkundu.
"I don't know... Nothing./Hiçbir şey."
"Söylemek istemiyorum desen daha az çocukça olurdu."
"Söylemek istemediğimi nerden çıkardın ki?" deyip güldü kız.
"Söyle o zaman?"
"Ama söyleyemem."
"İkiniz de delisiniz. Manyaksınız."
Donghae sinirle önündeki taşa vurup uçurdu. Jane kıkırdayarak omuzlarını oynatıyordu.
"Haklısın. Ne diyebilirim ki? Ama sen de eğleniyorsun değil mi?"
"Ani!/Hayır!"
Donghae sinirle bağırınca Jane de birden ciddileşmişti.
"Ne var be!"
"Ne zaman Damned'ın aklını çalacaksın? Benim hakkımda konuşsana artık!"
"Hareket et Donghae. Ben sen çabalamadan bir şey yapamam. Damned şu an Kyuhyun rüyasında."
"Sana yardım ederim demiştin!"
"Damned kukla değil. Sen onu elde et, ben önüne çıkmam; ama onun sana gelmesini bekleyemezsin."
"Jane-"
Donghae son anda içindekileri yutup hışımla ayağa kalktı ve oturdukları bankta Jane'i yalnız bırakıp parkın çıkışına ilerlemeye başladı.
"Tanrım... Donghae nereye?! Birazdan Damned gelecek!"
Donghae'nin gidişini kaşları üzüntüden çatık izlemişti. Bu sırada elleri telefonuna gitti. Her zaman kilitli tuttuğu galerisine girdi.
"020890"
Galeriyi her açtığında gözleri dolardı. Dosyalardan biri tamamen en yakın arkadaşı ve onun resimleriydi. Birkaç video da vardı. En sevdiği videolarda birine gitti parmağı istemsizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damned Shadow
FanfictionYaşını, ırkını saklıyor. Adını bile... Damned Shadow'a güç veren şey ince parmağından çıkarmadığı yüzüğün verdiği manevi güç. Hayatta çok sevdiği üç şey var: Jane, farkında olmasa da annesi ve idol grubundan bir üye. Hayatının tam tersi hale gelişi...