1707 Neuschwanstein, Almanya
Şatoda yaşamaya başlamamın üstünden tam beş yıl geçmişti. Bu beş yıl içinde oldukça değişmiş,hiç beceremeyeceğimi sandığım şeyler öğrenmiştim. Henüz on bir yaşımda geldiğim bu şatoda edindiğim bilgiler bir genç kızın bütün hayatı boyunca edindiği bilgilere eş değerdi.
Agathe bana artık nakış işlemeyi öğrenmem gerektiğini söylediğinde bunu yapamayacağımı tahmin etmiş ve bu tahminlerimde de haklı çıkmıştım. İğneden parmaklarım delik deşik olana kadar deniyor ve lekelenen beyaz dantelleri kucağıma atıyordum. Bazen o kadar çok uğraşıyordum ki,sıkıntıdan ağlıyordum. Agathe bana felsefe ve tarih çalışmamam gerektiğini söylemişti. Her zaman aynı sözlerini tekrarlıyordu.
"Bir leydi evleneceği adamdan akıllı olmamalıdır. Erkekler kendilerinden bilgili bayanları sevmezler. Kendilerine pabuç giydirmelerinden korkarlar çünkü."
Ancak ben yine de boş zamanlarımda Agnise'in verdiği Şifalı Bitkiler kitabımı gizlice okuyor ve ufak bir otun bile yararlı olduğunu öğrenirken hayrete düşüyordum. Kısa sürede bu altından değerli kitaptan çoğu bilgiyi beynimde depoladım. İlk başlarda Agathe bu durumdan memnun olmasa da zamanla işe yarayacak şeyler yaptığımı gördüğünden bana okumam için daha çok zaman vermeye başladı. Edindiğim bilgilerin ışığında Agathe'nin bel ağrısına kimyon lapası yaptığımda Agathe'nin ağrıları azalmış ve benden daha az şikayetçi olmaya başlamıştı. Onun takdirini kazanmaya çalışıyordum ve davranışlarıma olabildiğince çeki düzen veriyordum.
Şatoda Agathe dışında arkadaşım sayılabilecek kimse yoktu ve yalnızlığım beni bunaltıyordu. Bir gün nakışlar üzerinde çalışırken karşımda oturan ve benim yaşlarımda görünen bir kızla arkadaş olmaya çalıştım. İsminin Katherin olduğunu öğrendiğim bu kız soylu bir dükün kızıydı ve aramızda olan sınıf farkından dolayı benimle arkadaş olmaktan ziyade,benimle alay etmeye ve kaba konuşmaya başladı. Onu övmenin onu yumuşatacağını düşündüğümden iltifatlar etmeye çalıştım. Katherin nakışta oldukça yetenekliydi ve aynı zamanda çizimde çok başarılıydı. Kızıl uzun saçları ve sivri burnu vardı. Dudağının üstünde bir bene ve yüzünde kızarıklık gibi görünen ufak tefek sivilcelere sahipti. Ona sevimli bir tavırla yaklaşıp benim resmimi yapmasını rica ettiğimde "Belirgin bir özelliğin yok." cevabı alarak moralim bozuk şekilde odama geri dönmüştüm. Başka bir gün tekrar yanına gidip "Bana bu nakışı nasıl yapacağımı gösterir misin? Senin yaptıkların harika." Diyerek onu iltifata boğduğumda "Beceriksiz ellerin ile bu işi asla güzel yapamayacaksın." Diye yanıtlanmıştım. Bu olandan sonra Katherin'e arkadaşça değil,düşmanca bakmaya başlamıştım.
On üç yaşımda başlayan büyüme sancılarım oldukça sorunlu geçmişti. Artık vücudum bir bayanın vücut şeklini alıyordu. On üç yaşına gelenlerin çoğu flörte başlıyor,hatta bazıları nişanlanıyordu. Artık küçük bir çocuk olmadığıma göre görünüşüme dikkat etmeliydim. İnci kolyeler takmaya,güzel kokular sürmeye başlamıştım. İpek korseler giyiyor,tıpkı yıllar önce beni buraya getiren Cecilia isimli kadında gördüğüm gibi boneme hercai menekşeler ya da papatyalar işliyordum. İnci kolyemi gören Katherin bana "Kolyelerinle tam bir yavru köpek gibi görünüyorsun." Dediğinde soğukkanlılığımı kullanarak "Senin de yüzünde boyamayı unuttuğun sivilcelerin var." Demiştim ve tahmin ettiğim gibi onu öfkelendirmeyi başarmıştım. Şatoda yaşamamın yanında getirdiği şeyleri öğrenmek için can atıyordum. Bir leydi ile yakışıklı bir adamın konuşmalarını hayal ediyordum. Bir leydi zarif bir dansçı olmalıydı,bu yüzden kendi kendime dans alıştırmaları yaparak adımlarımı düzgünleştirmeye çalıştım. Katherin beni dans çalışırken gördüğünde "Şuna bakın! Bileğine zil takıp köy panayırında oynatsak ne güzel olurdu!" Dedi ve benim sabrımı taşıran cümle bu oldu. Onu önemsemeyerek koşup Agathe'nin yanına gittim ve ağlamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JULIANE
Historical FictionHenüz on bir yaşındayken Hochosterwitz Şatosu'nun eteklerinde bir köyde babası ile yaşayan Juliane,babasının da içinde bulunduğu hain bir plana kurban gideceğini öğrendiğinde iyi kalpli bir bayandan yardım alarak Almanya'ya,Neuschwanstein'e kaçar...