4

251 20 26
                                    

Klaus ter içinde uyandı. Yanında başka bir bedenin bulunduğunu hatırlayınca biraz daha dikkatli olmak istedi, ancak eli yanındaki kızın buz gibi tenine değince irkildi. Kıza bakar bakmaz da haykırışı boğazında düğümlendi.

Genç kızın boynu tuhaf bir açıyla kıvrılmış, sonuna kadar açılmış gözleri tavana dikilmişti. Boynunda neredeyse simsiyah el izleri vardı.

Klaus şoku atlatmaya çalıştı. Gece birlikte olduğu kızı, sıradan bir bakıcıyı biri neden öldürmek istesindi ki?

Nöbetçilerin seslerini çıkarmaması katilin bu saraydan olduğunu düşündürüyordu. Gözleri, bir suikastçı için fazla küçük olan el izlerine takıldı. Ancak kızın boynundaki tüm kemikleri kırabilecek kadar güçlü olmalıydılar. Kızın avucunun içindeki sarı, kısa saç tellerini görünce de zihninde bir kıvılcım belirdi.

Siegfried.

"Sarayda küçük bir psikopatla yaşıyorken neden bir suikastçıya ihtiyacım olsun ki?" diye öfkeyle haykırdı Klaus. Ardından önce ellerini başının arasına alıp bir süre düşündü, sonra da yanındaki kızın buz gibi elini tuttu.

"Üzgünüm, her şey benim yüzümden. Kapıya nöbetçi falan dikmeliydim, sen yanıbaşımda öldürülürken öylece uyumamalıydım. Ya da en baştan seni yatağıma alıp hedef haline getirmemeliydim. Her şey benim hatam."

Suçluluk gözyaşları yanaklarından süzülürken eliyle kızın gözlerini kapatıp alnından öptü.

"Huzur içinde uyu... Ve lütfen beni affet..."

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Klaus, Siegfried'e hesap sormak için odasının kapısından çıkarken, kızın bedeninin de düzgün bir şekilde defnedilmesi için güvendiği adamlarına emir verdi. O kızın sonuna kadar açık, dehşet içindeki ölü gözlerinin sonsuza kadar kabuslarına gireceğini biliyordu.

Siegfried ve onun çocukça kıskançlığı yüzünden olmuştu.

"Siegfried Luther Beilschmidt!" diye seslendi Klaus. Çocuk, endişeli biçimde kapıyı açtığında abisinin tokadı tüm şiddetiyle yanağına indi. Sonra bir diğeri, ve bir diğeri...

Siegfried ağlayarak ona durmasını söylese de Klaus dinlemedi. Kızın ölü gözleri gözlerinin önünden gidene kadar vurdu, vurdu... Sonunda, ikisinde de hal kalmadığında Klaus en uçtaki duvarın dibine çöktü ve ağlamaya başladı.

Siegfried kan içindeki şişmiş dudaklarının arasından Klaus'a sesini duyurmaya çabaladı.

"Abi... Abi... Özür dilerim... Lütfen... Ağlama..."

Klaus öfkelendiğini hissetti. "Ne hissettiğimden haberin bile yok, çocuk! Neler yaşadığımdan... Yaptığın çocukluğun bir genç kızı hayattan kopardığından..."

"O bizim aramıza gir..."

Klaus çocuğun yüzüne bir tokat daha patlattı. "O kızın hiçbir suçu yoktu. Onu yatağıma almak isteyen bendim!"

"Yatağında ben olmam gerekiyordu..."

Klaus gözlerini kırpıştırdı. "Ne?"

"Biz birbirimize ait olmalıyız Klaus. aramıza başkaları girmemeli..."

"Neler saçmalıyorsun sen?"

"Kralın, Français, Santiago, Roland, onun karısı, şu Rus adam..."

Siegfried patlamış dudaklarını Klaus'unkilere bastırınca, genç adamı çarpan tek şey kan tadı oldu.

Siegfried'in dudaklarından akan kan. On üç yaşındaki küçük kardeşinin. Bir katilin kanı.

Klaus tiksintiyle onu geri itti. "Seni... Bu derece çarpık düşüncelerin olacağını tahmin edemezdim. Keşke seni orada ölmeye bıraksaydım!"

"Bu gerçek aşk, Klaus! Anlamıyor musun? Biz birbirimiz için yaratıldık..."

Klaus ona delirmiş gibi baktı. "Kapa çeneni. Bana bir daha ilk adımla hitap etmeyeceksin. Ayrıca bir daha bana dokunacak olursan parmaklarını kestiririm, Anladın mı?"

Siegfried sinsi bir gülümsemeyle başını iki yana sallayınca Klaus bu çocuk üzerinde kolay kolay hakimiyet kuramayacağını sonunda anlamıştı.

Mine (2p!Germancest)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin