Her ruhun karanlık bir yamacı vardır. Bu bölümü okuyan kimsenin gizemli karanlığına selam olsun.
Tuçe... 2015
-------------
Gözlerim, kederi görmüş bir mavilikteydi.
Dudaklarım ölüm zincirine vurulmuşçasına suskun, dilim öfkeli bir ezgiyi mırıldanmak istercesine canlıydı... Omuzlarım bir heybet timsali ceketimi kavramış, gücümün hayali yumruklarını salladığı havayı şimdiden yerle bir etmişti.
Güce bulanmış parmaklarımın kavradığı kravatı son kez düzelterek aynadaki aksime baktım. Gözlerimden mutsuzluğum anlaşılıyor muydu? Kırıntı bir buse belirdi dudaklarımda. Yüzümü gülümseten bu şey benim tek arkadaşımdı belki de. Ne de olsa sonu belli bir arkadaşlık, hangi yoldan gidilse de sonucu değiştirmiyordu...
Kıvrılmaya yüz tutmuş dudaklarım yalnızca yüz tutmakla kalarak eski ifadesizliğine bürünürken, günün enerjisi sanıyorum bana teğet geçiyordu...
Her zamanki gibi! Günaydın Fatih Bey!
***
Evden çıktığımda, hiç oyalanmadan aracıma binip soluğu şirkette aldım. Geç kalmayı sevmezdim. Bu yüzden işime hep 1 saat evvelden varır, günlük programımı sabahtan dinler, hazırlığımı bu şekilde gerçekleştirirdim...
Odamın kapısı tıklatılırken gür ve buz gibi olan sesim odaya egemen oldu. "Gir!" Adamlarımdan Ceddar ve Zahriyan önlerini ilikleyerek hemen karşımda el pençe divan olurlarken o beklediğim yanıt dudaklarından döküldü.
"Kızı bulduk efendim..."
***
ALMANYA - TUTKU...Elimdeki tabakları önce suya tutarak kabaca kirlerini akıttım. Ardından deterjana uzanarak elimdeki bulaşık süngerine bolca döktüğümde, tabakta kalan pislikleri gelişi güzel ovmaya başlamıştım. Yüzüm, elime hatta bileklerime kadar bulaşan yağ lekesiyle buruşurken, umursamayarak diğer tabakları köpüklemeye giriştim.
Ellerim suyun içine girip çıkmaktan iyice buruşmuş, belim ağrıdan kopma derecesine gelmişti. Ancak hala yıkanacak bir ton tabak vardı ve benim bu işten gelecek parayla kiramı ödemem gerekiyordu. Mecbur olmaktan nefret ediyorum.
Sıradaki tabağı sinirle elime aldığımda hırsımı tabaktan çıkartırcasına ovmaya başladım. Dişlerimi öyle çok sıkıyordum ki, çenem yapboz gibi birbirlerine geçmişti! Tam sinirden tabağı tezgâha sertçe geçireceğim esnada içeri giren 'aç bakışlı' Adalwolfla bakışlarım onu buldu, tabi sinirim de. Ona, etrafındaki tüm kızlara aç aç baktığı için bu ismi takmıştım, pis domuz! Öfkeyle soluk alıp verirken, korkutucu göründüğümün farkındaydım. Bir süre iğrenmiş sinirli bakışlarımı ona gönderirken, göt korkusuna gelmiş olmalı ki oyalanmadan mutfağı terk etti.
Göt tacircisi ne olacak?
Tabağı nispeten sakince tezgâha bırakıp üzerimdeki önlüğü çıkartarak duvara fırlattığım da sinir krizinin eşiğindeydim. Nefret ediyordum yaşadığım hayattan! Ellerimi yüzüme bastırıp, aynı anda da ayağımla ritim tutarak sakinleşmeye çabaladım.
"Sakin ol kızım. Sakin ol! Daha kötülerini de gördün. Daha kötülerini..." Kendi kendimi teskin etmeye çalışarak önümdeki masadan sandalyeyi çekerek oturdum. Başımı masaya koyarak sakince gözlerimi yumduğumda daha iyiydim. Bir müddet öylece kalırken telefonum çalmaya başladı. Hemen başımı kaldırıp kalbimin hızlanan atışlarıyla öylece kalakalırken şaşkın bakışlarım boş bir noktadaydı. Transta gibi ellerim kotumun arka cebindeki telefonuma uzandığında bakmadan kimin aradığını biliyordum.
O arıyordu... Hiçbir yerel hatta ait olmayan bir koddan arama yapıyordu.
Yine...
Kalbim boğazımda atarken ne kadar kötü durumda olursam olayım o telefonu açmak istemedim. Yine kendime bu kötülüğü yapmak istemedim.
Ama olmadı.Ellerimi açma tuşuna getirerek kaydırdım ve boğazımdaki yumruyu yutmak istercesine yutkunup, ses verdim.
"Alo?" Kalın ve hırıltılı bir erkek sesi, nefesini kulağıma üflediğinde yıllardır duyduğum o mekanik komutu işittim. " Seni buldular! Hemen hazırlığını yap... Gidiyorsun."
Telefon yüzüme kapanırken hat da kapanarak beni yalnızlığım ve melanetimle baş başa bıraktılar... Gözümden bir damla daha yaş hayallerime düşerken, ah ettim.
"Bu son... Son..."
Yerimden kalktığım gibi hızlıca eşyalarımı topladım ve tekrar usulca girdiğim hayatlardan usulca def oldum...
Adımlarım, seri bir şekilde kaldığım o küçücük daireye ilerlerken, ilerlemeyen tek şey zamandı sanki... Ben, zaman ve kaçmak ikilemi arasında kalan savruk bir bedeviydim ve bu kısır döngü her geçen saniye beni kaçınılmaz sona itse de ben buna doğuştan mecbur bırakılmıştım. Kurbandım. Yılların gazabı, bir bayram sonrası boynundan kesilen kurbanlar gibi olacaktı. Yazgım buydu, feci bir son en baştan tayin edilmişti bana...
Eve ulaştığımda tek omzumda olan çantayı gövdeme daha çok yaslayarak içinde anahtarımı aramaya başladım. Benim gibi tek olan anahtarı çantamda bulduğum gibi kilidine soktum ve çevirerek kilitlediğim kapıyı açtım. Oldukça temkinli ve sessizdim. Belimdeki çakıyı elime alarak ayağımla kapıyı ardında kadar açarken bir süre sessizliği dinledim. Sükûnet tatmin edici bir normallikte olurken tedbiri elimden bırakmayarak kapıya biraz daha kafamı uzattım ve göz ucuyla içeriyi kontrol ettim.
Kimse yoktu... Derin bir nefes verirken elimdeki çakıyı katlayarak kapattım. Hızlı olmam gerekiyordu. Bu sebeple hemencecik kapıyı kapattığımda beni tam dürbünün altında pembe bir post-it bekliyordu. Aval aval kâğıda bakarken, kâğıt bir tüy misali bulunduğu yükseklikten yavaşça aşağıya süzülüp tam ayaklarımın dibine kondu. Şoktan tepki veremeyecek kadar uyuşmuştum. Kendime biraz olsun geldiğimde minik bir yaşam belirtisi gösterdim, eğildim ve notu alarak okumaya başladım.
"Bugün gece seferli uçuşta - Türkiye."
Kâğıda bakakalırken aniden kahkahalarım evde yankılanmaya başladı. Eğildiğim yere tamamen oturup en az bin kere okuduğum yeri sesli bir şekilde okumaya başladım. İnanamıyordum.
"Bugün gece seferli uçuşta - Türkiye. Türkiye! TÜRKİYEEE!" Mutlulukla haykırırken gözyaşlarıma gülüşlerim karıştı. Ülkeme dönüyordum...
Ülkeme...
Sırtımı duvara yasladığımda elimdeki post-iti göğsüme bastırdım ve ilk defa teşekkür ettim! Şu son on bir yılda başıma gelen en güzel şey bu olabilirdi... Beni kaçmaya mahkûm eden kader belki de yüzüme gülmeye başlardı...
*
Selam Ben Tuçe,
2015 yılında yazmaya başladığım hikayemi düzenleyerek tekrar yayına koyuyorum. Keyifli okumalar! :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU - Sil Baştan
RomanceUnutmak ve hatırlamak arasında ki arafın hikâyesi. 'Bu oyunun bir adım gerisi cehennem, ötesi cennetti...' ''Sadece hisset Tutku, teninin tenime değdiğinde ki ateşi... Bu şey tıpkı seninle adaş değil mi?'' Sıkı tutunun... Aksiyon dolu dakiklar ve t...