Sabah kalktığımda başım ağrıyordu. Dün saçımı kurulamadığım için sanırım hastalanıyordum. Şuan bu pekte umurumda değildi. Yataktan kalktım ve banyoya gidip halime baktım. Tamda en sevdiğim haldeydim. Siyah makyajım akmış halde saçlarım ıslak ve elektriklenmiş şekilde darmadağınık. Bu görüntüyü çok seviyordum. Kendimi böyle daha çok rahat hissediyordum. Banyodan çıkıp odama tekrar girdim. Telefonumu açtığımda cevapsız çağrıları gördüm. Tabi ki hepsi Shan idi. Telefonu yatağa fırlattım. Dolabımı açıp siyah kısa kollu tişört ve siyah pantolon çıkartıp giydim. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve makyajımın iyice dağılmasına aldırmadan telefonumu elime alıp evden çıktım. 2 gündür okula gitmiyordum ve siktiğimin derslerinden hocalar geçirmiyordu. Motoruma binip okula doğru sürmeye başladım. Okulumla evimin arası çok uzak değildi. Ve bu benim işime geliyordu. İğrenç eğitim hapishanesine saatlerce gitmek bile beni yorarken bir de sabahın köründe oraya uzun yolculuk yapamazdım. Okula geldiğimde motoru bahçenin kenarına koydum. Merdivenlere doğru ilerlerken telefonum titredi, pantolonumun cebimden çıkardım ve gelen mesaja baktım.
-Sen ağlamışsın. Ne oldu? Kim üzdü? Yoksa ağlamadın mı? Bana cevap vermek zorunda olduğunu hatırlatayım dedim. Seni uzaktan izlemeyi sevmiyorum. Acı çektiriyorsun. Hani almıştın ya jilet koleksiyonunu bana onları da kullandım.. Bitti. Ne yapabilirim?
Mesaj alıştığım bir mesajdı. Her gün alıyorum bu mesajı hep aynı kişiden. Tabi kide Batın Eren den... Mesaja aldırmadan cebime koydum ve merdivenleri çıkmaya başladım. Sınıfın kapısını çalmadan içeriye girdiğimde ise bütün sınıfın gözleri bana döndü. Direkt sırama doğru yürüdüm. Hoca devam ediyordu dersini anlatmaya. Bende sıramın üstünü karalamakla meşguldüm. Telefonum tekrar titreyince sıkıntıyla oflayıp telefonumun ekranına baktım.
- Aşağıya in! Yoksa ben gelirim ve seni zorla indiririm! Çabuk...
Bu mesajı da umursamayıp sırayı karalamaya devam ettim. Telefonum tekrar titremeye devam edince sıramdan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Hocanın öksürüğü ile kapının orada durdum ve bir süre anlamsızca baktım.
-Lavaboya gitmem gerek.
-Çık.
Sırf bu üç harfli kelimeyi söylemek için yemin etmiş gibiler. Dışarı çıktığımda Eren kapıda durmuş deli gibi etrafta volta atıyordu. Beni görür görmez yanıma geldi. Ve beni incelemeye başladı.
-Ne istiyorsun?
-Sen beni ciddiye almıyorsun sanırım.
-Evet.
-Doğa, beni böyle süründürüyor sun. Şu siktiğimin dünyasında hep gizemlisin ve hep soğuk. Sanki bir duvarla konuşuyor, yazışıyorum. Pardon kendi kendime yazışıyordum demeliyim. İçinde hiçbir şey yok. Duygusuzsun. Kendinden başka önemseyeceğin kimse yok. Sanki...
-Kes! Benim nası olduğum seni ilgilendirmez. Bunu anlamak istemiyor musun? Biz seninle gerçekten çıkmadık. Ben seni hiç sevmedim. Gönül eğlendirdim ve senin gibi bir malla uğraşmak istemedim ve olmayan ilişkimizi bitirdim. Şimdi ben gidiyorum ve bir daha bana yazmaya kalkışırsan o jiletlerle seni öldürürüm. Hiç de acımadan.
-Senin seveceğin kişileri elinden tek tek alacağım. Gözlerinin önünde canlarını alıcam. Canım yanmadan. İnanmadığım Tanrı'ya hediye olarak cesetlerini göndericem.
Arkamdan bağırışlarına aldırmadan sınıfa doğru ilerledim. Benim sevdiğim kimse yoktu ki. Kimi öldürecekti? Sevmek, garip bir kelime. Sanırım bunun anlamını düşünecek durumda değildim. Derse girdiğimde hala sıkıcı bir şekilde devam ediyordu. Günün yarısı böyle geçti. Okul bitince çantamı toparlamaya başladım. Dışarı çıktığımda eren hâlâ kapının önündeydi. Motoruma doğru yürüdüm. Motoruma binecekken bir el tuttu bileğimi.
- Ne yapıyorsun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM NOTU
ChickLitHer şey, herkes bir gün ölür. Peki ya kendi isteğinle intihar etmeye çalışırken, birinin saf duygusu seni hayata döndürmeye çalışırsa.. Kendi kafandaki şeytan ölmeni emredip diğeri yaşamanı emrederse. Hangisini seçerdin? Ben seçemedim. Ölüm daha ma...