One

848 57 34
                                    


Elimdeki kahveyi bırakıp masaya koydum. Gözlerimi aldığım notlara gezdirdim. Tarih sınavına son gün çalışmanın cezasını not tutan zavallı parmaklarım çekiyordu. Sızlayan baş parmağıma baktım. Bunları hak etmiyordu.

Kızaran gözlerimi ovup saatlerdir dokunmadığım telefonumu elime aldım. Saat gece yarısı geçmişti ve ben hala kitaplarla beraberdim. Telefonumu çekmeceye koyup topuz olan saçlarımı açtım ve ağrıyan saç diplerime yavaşça masaj yapmaya başladım.

Kapımın açılmasıyla içeriye giren kişiye baktım. Saçları yine en tepeden toplu gülerek içeriye giren Marie bana bakıyordu.

"Sen neden uyumadın?" Dedi beyaza boyalı olan tırnaklarıyla oynayarak.

"Sen neden uyumadın peki?" Dedim sorusuna soru ile karşılık vererek.

"Uykum kaçtı." Dedi masadaki kitaplarımı bir kenara iterek masaya oturdu.

"Daha fazla ders çalışma uykusuzluktan her şeyi unutacaksın" dedi kitaplarımın hepsini kapattı ve defterlerin üzeren koyup elimdeki kalemi aldı ve kalemliğime koydu.

"Sen hiç çalışmadın" dedim kaşlarımı çatarak. Sınavda ne yapacaktı bu kız?
Söylediğim şeyin üzerine gözlerini devirdi.

"Yanımda sen oturuyorsun neden çalışayım?" Dedi yine göz devirerek. Girdiği sınavlara benim sayemde yüksek alıyordu ve ben soruları çözmeyi bitirdiğimden sınav kağıdını benimki ile değiştiriyordu. Ben ise tekrar çözüyordum. Buy yüzden sınıfta sınav kağdını en geç veren hep ben olmuşumdur.

Masadan kalkıp bir şey demeden odadan çıktığında bende telefonumu şarja koyup yatağıma yattım. Beynimin içinde savaş vardı. Tarihten sonra beynimin içindeki savaş normaldi.

***
"Hızlı olsana be!"

Alt kattan gelen cırlama ile gözlerimi devirdim. Geç kalmıştım ve yavaş hazırlanan bir insan olduğum için bana çemkiriyordu.

"Geliyorum!" Sesimi duyurmak için bağırdım. Çantamı koluma takıp telefonumu eteğimin cebine koydum ve aşağıya indim.

Marie yine siyah giyinmişti ve abartmıştı. Bazen tanrıya bu kızla üvey kardeş olduğumun teşekkür ediyordum. Hiçbir huyumuz benzemiyordu ve öz kardeş olsaydık aramızda kan bağı olduğuna inanmazdım. Ondan sekiz santim uzundum ve sarışındım o ise siyah saçlara sahipti ama güzel siyah saçlarını daima boyatırdı. Bir gün saçsız kaldığında ona bunu söyleyecektim.

"Sonunda." Dedi kafasını telefonundan kaldırıp bana baktı. Beni baştan aşşağı süzdükten sonra giydiklerime karşı derin nefes aldı.

"Neden biraz bana uyum sağlamıyorsun?" Dedi kendi üzerindekileri göstererek. Onun gibi simsiyah giyinmem için bana yüz kere dil dökmüştü. Benim için siyah badiler ve şortlar almıştı.

"Sen neden biraz renklenmiyorsun? Hep siyah" dedim üzerindekilerine bakarak. En sevdiği deri çeketi giymişti ve yırtık pantolonla motorcu botlarından giymişti.

Ben onun tam tersiydim. Pudra pembesi etek ve askılı beyaz çiçekleri olan badi giymiştim ve saçımı örmüştüm. Onun motorcu botlarının aksine beyaz babetler giymiştim.

"Siyah benim mutluluk rengim" dedi gözlüğünü gözüne takarak. Ona aldırış etmeden kapıdan çıktım.

Siyah yarış motoru kapının önünde duruyordu. Okula yine motoru ile gidicekti ve yine yürüyecektim. Motorla gideceğini bilseydim babetlerim yerine spor ayakkabılarımı giyerdim.

Kaskını takarken "bin" dedi bana. Ona saçma bakışlar atarken o kaskını takmakla meşguldü.

"Binsene be" dedi kaskının ön camını açarak konuştu. Sesi boğuk çıkmıştı.

The Brothers 》Bieber&MccannHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin