Gözlerimi açtığımda çalışma odasında değil yatağımdaydım. Büyük ihtimal babam taşımıştı beni buraya.Kolumdaki saate baktım hemen 19:00. Oha,yuh,çüş! Ben nasıl uyurum o kadar! Al işte gitti gün! Hızla banyoya varıp elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime battığımda gözlerimin şişmiş olduğunu gördüm. Kansızlıktan dolayı hafiften mor olan gözlerimin altı büyük ölçüde kapanmıştı.Gözlerimin yeşili biraz daha koyulaşmıştı. Saçlarım çitişmiş ve sıkı topladığımdan başımın ağrımasına neden olmuştu. Tokayı çıkarıp saçlarımı taradım ve serbest bıraktım. Dalgalı kahverengi saçlarım omzuma döküldü. Kusursuz falan değildim ama çok çirkin de değildim. Güzellik kavramının ortasındaki ince çizgide medcezir yaşıyordum sadece. Üzerimdeki tulum kirlenmişti biraz ama yalan yok zerre umrumda değildi. Merdivenlerden zıplaya zıplaya aşağıya indim. Feride, Fahriye'nin saçlarını örüyordu. Fahriye de bu sırada ruj sürüyordu. Annem mutfakta yemek hazırlıyordu. Evdeki hoş kokuların nedeni de bundandı. Koltuğa yayıldığımda hepsinin gözleri bana döndü.
"Ne var be!"diye çemkirdim.
"Asi,böyle durmayı düşünmüyorsun inşallah!" Bunu söyleyen Feride ablamdı.
"Bayram değil seyran değil,siz neden süsleniyorsunuz?"dedim giydiklerine bakarak. Ikisi de elbise giymişlerdi makyajları da cabası!
"Fikriye ablam gelecek biricik Hamza eniştemizle!"dedi Fahriye. Bircikmiş! Herifcioğlu görgüsüz ayının önde gideni be! Aşiret reisinin oğlu olduğundan Diyarbakır'ın en zenginlerinden kendisi! Ama kültürsüz,yobaz herifin teki ,sorsanız Fransa'nın başkentine Moskova der o derece! Peki Fikriye ablanı nasıl verdi baban ona diyorsanız 'Ablam yıldırım aşkına tutulmuş' üzerinize afiyet! Külliyen yalan! Parasına tutuldu bal gibi! Ablamların yalakalıkları da ondan anlayacağınız.Hamza enişteleri gibi zengin bir kısmet bulacaklarmış! Hedefleri bu yani:koca parası yemek!
"Asi çık yukarı ve üzerini değiştir!" dedi annem itiraz istemeyen bir tonda. Offlayıp yukarı çıktım. Hayatta yalakalık yapmazdım o adama. Bana kalsa böyle çıkardım karşılarına da neyse! Gardırobumun köşesine gizlenmiş haki yeşili bir elbise buldum. Askılı ve uzun bir elbiseydi. Gözlerime uyum sağlıyordu. Üzerime onu geçirdim ve saçlarımı yine o renk bir kurdeleyle arkadan boşça bağladım. Aşağıya indiğimde Fikriye ablamlar daha gelmemişti. Koltuğa uzandım ve televizyon izlemeye koyuldum. Birden kapı çaldı. Kesin babam geldi. Koştum hızla kapıya ve kapıyı açmamla yüzümdeki gülümsemenin solması bir oldu. Hamza ayısı ağzı açık ayran budalası gibi sırıtarak
"Oo baldız,bakıyorum kapılarda karşılıyorsun biricik enişteni!"dedi ve içeri geçti.
"Tabi tabi geç içeri biricik eniştem"diye homurdandım. Ablam içeri geçti arkasından. Kuyumcu dükkanı gibiydi. Sonunda o da gösteriş meraklısı olmuştu. Mutlu son(!)
Hamza getirdiği içi çikolata dolu koca gondolu annemin eline tutuşturdu.
"Gülten anne,valla paraya kıydım en iyisinden aldım kıymetimi bilin ha!"diyip sırıttı gerizekalı.
"Sağol oğlum zahmet etmişsin!"dedi annem güler yüzle ve mutfağa koymam için bana uzattı gondolu.
"Baldız dikkat et,200 lira para bayıldım ona valla!"dedi sırıtarak. Biri şuna gülmek eyleminin her insana yakışmadığını söylesin yoksa elimden bir kaza çıkacak.
Sofraya oturacakken zil çaldı.
"Ben baktım!"deyip uçtum. Babam güler yüzüyle karşımdaydı.
"Hoşgeldin babam!"deyip sarıldım ona. O da bana.Daha sonra içeri geçtik.
"Haydi sofraya!"dedim annem neşeyle. Hamza baş köşeye oturunca şarteller attı.
"Babamın yeri orası!"diye bağırdım.
"Ne fark eder ki!"deyip sırttı pişkin pişkin. Yüzsüzlüğün böylesi!
"Kalk ordan!"bayağı yüksek sesle söylediğimden korkup kalktı. Fikriye bana bakarak
"Asi,ayıp oluyor!"dedi dişlerinin arasından. Haklı olduğum bir konuda asla geri çekilmezdim ama saygılı olmalıydım Hamza da olsa büyüktü sonuçta.
"Aynen aşkım resmen paramızla rezil oluyoruz!" Ve Hamza sabrımın dibini ekmekle sıyırmıştı.
"Git o paranla iki kilo nezaket al dağ ayısı!"diye bağırdım. Annem yüzüme sert bir tokat geçirdi.
"Düzgün konuş eniştenle!" Yanağım çok acıyordu ama bunu yapanın annem olması canımı daha çok acıtıyordu. Herkes şaşkın şaşkın bana bakıyorken Hamza sırıtıyordu. Babama baktım son çare,gözlerini kaçırdı gözlerimden. Derin bir sessizlik sardı dört bir yanımızı. Hızla koştum kapıya sonra da çarpıp çıktım. Koştum,koştum daha hızlı koştum Nihayet evden uzaklaşmıştım. Herkesi anlardım,herkese hak verirdim ama babamı bir türlü affedemezdim. Resmen arkamda durmamıştı.
Tenha bir yolda yürümeye devam ettim bir yandan da yoluma çıkan taşlara tekme atıyordum. Gözyaşlarım istemsizce süzülüyordu yanaklarıma doğru. Bir anda iki el silah sesi geldi ve siyah bir impala uzağımdaki bir yerde aniden fren yaptı. Içerisinde bir adam vardı muhtemelen ve arabanın hasarına bakılırsa ateş edilen araba buydu. Ya adam yaralıysa diye düşündüm. Ama tehlike de arz ediyordu nihayetinde silah bu! O an hiçbir şey umrumda olmadı ve ayağımın acısını umursamayarak arabaya doğru koştum. Ön kapıyı açtığımda sürücüyle gözlerimiz buluştu. Koyu kahve gözlerinde duygu karmaşası vardı. Öfke,kin ve nefret... Bu duygular bana karşı olmasa iyi olur yoksa her an yardım etmekten vazgeçebilirim. Ahh kimi kandırıyorum düşmanım dahi olsa bir insanı bu durumda bırakamazdım.
"Kimsin sen?"diye bağırdı. Içimdeki iyilik meleği valizini toplayıp veda etmeden önce yerini korkak bir tavuğa bıraktı.
"Sana yardım etmek için burdayım,kim olduğumun ne önemi var"dedim güçlü çıkmasını umduğum sesimle.
"Karşılıksız yardım ha,güldürme beni!"deyip neşeden uzak bir kahkaha attı. Omzuna çevrildi gözlerim,yaralanmıştı. Acilen pansuman yapmam lazımdı. Siyah ve kaliteli bir kumaştan yapıldığı belli olan gömleğinin düğmelerini açmaya başladığımda ellerimi durdurdu.
"Ne yapıyorsun sen?"kaşları çatılmıştı. Nereden geldiği bilinmeyen bir cesaretle
"Kes sesini!"deyip ellerini ittirdim. Gömleğinin düğmelerini açıp kollarından da çıkardıktan sonra buruşturup omzuna hafifçe bastırdım. Kanaması ağırdı ve bir şeyle sarmam lazımdı. Saçlarımı çözüp kurdeleyi çıkardım ve kolunu sıkıca sardım.
"Hastaneye gitmemiz lazım!"dedim telaşla.
"Hastane olmaz!"dedi boğuk bir sesle çünkü canı yanıyordu. Hastaneye gitmek istemiyordu çünkü yasadışı işler yapıyordu yani hikayenin kötü figürüydü.
"Evin nerde?"dedim kontrolde tutmaya çalıştığım ama başaramadığım sesimle.
"Caddenin ilerisindeki villa"dedi. Epey canının yandığını anlayabiliyordum çünkü bağırmamak için dişlerini sıkıyordu.
"Pekala"deyip saçlarımı kulaklarımın arkasına aldım.
"Seni evine götüreceğim o yüzden yan koltuğa geç"dediğimde bana 'aklını mı yitirdin' der gibi baktı.
"Sen araba kullanmayı biliyor musun ki?"dedi küçümsercesine. Olumlu anlamda kafamı salladım.Sonra da onu güç bela yan koltuğa geçirdim, kendim de sürücü koltuğuna oturup kapıyı kapattım.Anahtarı çevirdiğimde
"Peki kaç yaşındasın?"diye sordu.
"16"dediğimde bir kahkaha patlattı.
"Araba kullanman yasal değil."dedi gülerek. Gülşünden küstahlık akıyordu.
"Belki de seni hastaneye götürmeliydim"dedim dalgasına,kaşları çatıldı direk.
"Aptal kız beni tehtid mi ediyorsun?"diye bağırdı.
"Hayır, sadece varsayımları gözden geçiriyorum."deyip hızımızı daha da arttırdım.
"Ayağını denk al küçük kız,yaşına göre fazla cesur davranıyorsun!"
"Sen de yaralı birine göre çok fazla konuşuyorsun!"evet hazırcevaptım ve o karşılık verememişti.
Caddenin sonuna iki katlı bir villa göründü.
"Burası."diye mırıldandı. Arabayı evin önüne park edip indim. Ben inince kapının önündeki bir sürü takım elbiseli adam yanımıza geldiler.Kapısını açıp bir koluna girdim öbür koluna da koruması olduğunu düşündüğüm başka bir adam girdi. Kapıyı yaşlı hizmetli bir kadın açtı. Bizi görür görmez elini ağzına götürp şaşkınlıkla kocaman açılmış gözlerini yaralı adama çevirdi.
"Ne oldu ona?"hadi ama ne olduğu aşikar değil miydi? Hizmetli kadını kaale almayarak yukarı çıktık. Koruma siyah bir kapıyı açtı ve içeri girdik. Burası onun odası olmalıydı çünkü fazla siyahtı. Onu yatağına yatırdık,gözlerini acıyla kapatmış ve dişlerini sinirle sıkmıştı. Benim ise neden hala burda olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Insanlık görevimi yerine getirmiştim ama acısı dinmeden de gitmek istemiyordum.
Koruma özel doktorunu arayıp buraya gelmesini söyledi sonra da odadan çıktı. Yatağın bir ucuna oturmuş onu izliyordum. Yüzündeki hatlar oldukça sertti. Gözleri kapalı olmasına rağmen kaşları hala çatıktı. Büyük ihtimalle hala canı yanıyordu. Elini tuttuğumda gözlerini açtı. Gözleri bana binlerce soru yöneltirken ben de elini neden tuttuğumu bilmiyordum.
"Neden hala burdasın?"kaşlarımı çattım.
"Hayatını kurtarıyorum ve sen ise varlığımı sorguluyorsun"elini hızla bıraktım. Odasından çıkacağım sırada arkamdan bağırdı.
"Dur!"durdum ama arkamı dönmedim.
"Kimsin sen?" Arkamı dönüp gülümsedim.
"Istenmediği yerde duran aptalın tekiyim!"sonra da kapıyı çarpıp çıktım. Koşarak aşağıya indim ve evden çıktım. Bu kadar atraksiyon benim için çok fazlaydı. Karanlık yolda esen rüzgarın saçımı karıştırmasını umursamayarak evime doğru yürümeye başladım.