Silinik anılar birer birer hafızasına doluyordu Sehun'un.Bu şehre adımını atışı, herkesin kendini izlemesi, haydutu öldürüşü aklına geldi.Daha sonra da ayaklarına yuvarlanan elma...
''Luhan?''
Kendisine ne olduğuna anlam veremiyordu.Luhan'a ne olduğunu hatırlayınca gözlerini hızlıca açtı.
''Sakin ol, zehrin etkisi tam olarak geçmedi.''
Karşısında hiç görmediği birisi vardı.''Sen kimsin, Luhan nerede?''
''Sakin ol.''
Sehun karşısındakinin güvenilirliğini kafasında tarttı.
''Bırak beni, gitmem lazım!Luhan'la hesaplaşmalıyım.Onu bulmam gerek.''Sehun endişeyle söylendi.Kafası allak bullaktı ve ne dediğini bilmiyordu, kulaklarına saçmalıyormuş gibi geliyordu sesi.Söylemek istemediği bir şeyi söyler diye ödü koptu.''Joseon'dan buraya sırf o çalınan eşyan için mi geldin, bir eşya o kadar değerli mi?Bana göre eşya için değil de hırsız için gelmiş gibisin.Belli ki o hırsızı önceden tanıyorsun ve ona değer vermişsin.Dediklerinden bunu anlıyorum.''
''Sen kimsin ki, ne bilirsin?!'' diye bağırdı Sehun.Karşısındakinin kim olduğunu bilmiyordu.
''Emin ol bu hayatta, bu savaş içinde her şeyi öğrendim.Değer verdiklerimi, değerli eşyalarımı, hatıralarımı...Hepsini kaybettim teker teker ama yine de yaşamaya devam ettim.Ve sen buraya, eşyan için gelmiş olamazsın, asıl değer verdiğin şey o hırsız!''
Sehun kızgındı.Duygularını böyle çaresiz bir durumda öğrenmek istemedi.Ama eğer şu an burada olmasaydı, Luhan götürülmemiş olsaydı belki de ona zarar verecekti ve en sonunda pişman olacaktı.
''Beni nasıl buldun, kimsin?''
En sonunda asıl sorulara dönebildi.''Ben sıradan bir satıcıyım, seni oğlum sokaklarda oynarken bulmuş.Eğer iyi hissediyorsan gidebilirsin ama benim önerim biraz daha kalman.Şimdi işime dönmem lazım evlat.''
''Bekle!'' Sehun bağırdı ama adam dinlemeden odadan çıktı.
''Gerçekten ne istiyorum?'' dedi Sehun kendine.Evinde kaldığı kişi kafasını mı karıştırmıştı yoksa duygularını mı öğretmişti?
''Luhan,''
''Luhan, seni bulacağım ve duygularımdan emin olana kadar senden ayrılmayacağım.Bana söylediğin yalanların gerçeklerini öğreneceğim Prenses Luhan.''
''Ve bir prenses, sadece merkez kalede kalır.''
Bir kez daha zekasını kullandı.Başındaki ağrı düzeliyor, düşüncelerini toparlayabiliyordu.Sehun'un tek yapması gereken yanına yetenekli savaşçılar bulup merkez kaleye ilerlemesiydi.
***
''Yani kralımız ölüyor mu?''
''Evet Luhan, annenin sözünü dinle ve Lord Ryukang'la evlen.Baban mutlu ölmek istiyor.'' dedi kraliçe.
''Hayır anne, evlenemem.Onu sevmiyorum, beni zorlama artık!'' Luhan gücünün yettiği kadar annesine bağırdı.Sevmediği birisiyle evlenemezdi.
''Bir kraliçeye nasıl bağırırsın?'' diyerek Luhan'a tokat attı kraliçe.
''Senden nefret ediyorum!'' Luhan dolu gözleriyle bağırdı.
''Ben de sana bayılmıyorum.Seni mecbur kalmasam doğurmazdım bile.Ah keşke istediğim gibi bir evlat olsaydın da her yere seni kullanarak ulaşsaydım.Ama ne yazık ki babanın huyunu almışsın, seninle de anlaşamıyorum.Madem her şey ortaya dökülüyor bunu da söyleyeyim:Hiçbiriniz umurumda değilsiniz.Tek bir amacım vardı benim, o da sevdiğim adamın intikamını almak.Baban olacak o piç sevdiğimi öldürdü ve beni de karısı yaptı.Bu ülkeye sahip olacağım ve herkesi istediğim gibi cezalandıracağım.Babanı da ben öldürüyorum, yavaşça.Sen de kurbanım olacaksın, senin gibiler de.'' Kraliçe kısık bir kahkaha attı.Luhan kendi çocuğuna bile böyle davranmasını anlayamıyordu.Kendisinin hicbir günahı yoktu ki.Bu olanlar kendisinden önceydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAGGER
FanfictionOrtaçağın mükemmel ama bir o kadar da ıstırap dolu toprak kokusunda, bir savaşın ortasında krallık için atılan okların arasında Eros'un da okunun olacağını kim bilebilirdi?