Mektubu kaç defa okudum, bilmiyorum. Denizin yazısını adım gibi bilmesem bunun bana yapılan aciz bir şaka olduğunu düşünürdüm. Ama Deniz yazmıştı bunu bana. Denizim. Yazısını bile o kadar çok özlemiştim ki. Her bir kelimesinin üzerinde gezdiriyorum dudaklarımı. Gözlerimden süzülen yaşlara engel olmadım, olamadım. Son bir kez daha okudum mektubunu. Gözlerini korkarak bana dikmiş Derine baktım. Usulca izliyordu beni. Anlıyordu zaten çoğu şeyi. 5 yaşındaki minik kızım bazen öyle olgun oluyordu ki. Sinir krizlerimin tek ilacıydı. Mektubu masaya bırakıp yanına gittim. Saçlarına öpücükler kondurdum.
"Hadi bakalım prenses. Akın Dayın gelir. Seni güzel görsünler." dedim hiçbir şey olmamış gibi. Odasına koşarken beni de peşinden sürükledi. Dolabının kapağını açıp bugün için aldığımız toz pembe elbisesini giydirdim. Saçlarını tarayıp önüne düşen saçları minik tokalarla tutturdum. Saçları o kadar güzeldi ki. Uçlarına kadar dümdüz gelen saçları, uçlarda kıvırcıklaşıyor, birbirine karışıyordu. Çalan zille beraber o 'Akın Dayım' diye bağırarak kapıya koştu. Bende odama gidip bir elbise geçirdim. Derinin kahkahalarıyla inleyen salona doğru ilerledim. Akın beni görünce hemen sarıldı. Kollarımı boynuna doladım. İzmir'de kaldığı için sadece doğum günlerinde görüşebiliyorduk. Telefonla her gün arayıp konuşurdu. Benden çok Derinle tabi ama. Bu aralar pek aramamıştı.
"Güzelim. Çok özlemişim." dedi benden ayrılırken. Gözlerime dikti bakışlarını. Ağladığım belli oluyordu herhalde.
"Sonra anlatırım." dedim geçiştirerek.
"Feyza nerede?" diye sordum merakla. En son evden ayrıldığım zaman yüz yüze konuşmuştuk. Ona çok bağırmıştım. Sonra arada telefonla konuştuk ama özür dileyemedim. Telefondan dilenen özürler hiçbir zaman samimi gelmemişti çünkü.
"Annesinin yanına uğradı. Prensesimin doğum gününe geç kalmaz ama." dedi Derine göz kırparak. Derinin kreşten arkadaşları gelince biz Akınla mutfağa gittik. Öğretmenleri de geldiği için rahat konuşabilirdim onunla.
"Akın... Bana mektup yazmış." dedim kelimeleri nasıl birleştirmeye çalışacağımı bilmiyordum. Soran gözlerle bana bakınca gözlerimi yumdum. Ne kadar olmuştu adını anmayalı? Ondan pek bahsetmezdim. Bahsedince gelecek krizlerden korktukları için kimse yanımda konuşmazdı onun hakkında.
"D-Deniz..." dedim zorlukla. Titreyen ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Akın şaşkınlıkla bana bakarken bir küfür savurdu. Ona uzattığım mektubu dikkatlice okuyup dolan gözleriyle bana baktı.
"Üzülme." dedi sadece. O sırada çalan kapıya da bir küfür ben savurdum. Koşarak kapıya gittiğimde şaşkınlıktan açılan ağzım karşımdakileri gülümsetmeye yetti.
"Süprizz." diye bağrıştılar. Eski arkadaşlarım. Kardeşten saydıklarım. Efe, Ece, Feyza, Barış. Karşımda bana sırıtırken tek eksiğimi fark edince gözlerim doldu tekrar. Onlar içeri girerken hepsine sarıldım. Yanaklarına en sulusundan birer öpücük bıraktım. Ne olduğunu anladıkları için bir şey söylemediler.
Efeyle Ece ikizler. Onun kuzenleri. Feyza bizim komşumuzdu İzmir'de. Akınla sevgililerdi ben oradayken. Bir dargın bir barışık giden ilişkilerini şimdi nişanlılığa kadar ilerlettiler. Barış ise Eceyle sevgiliydiler. Hala öyleler mi bilmiyorum. Ama ben oradayken Efeden saklamışlardı. Efe çok kıskanırdı Eceyi. Deniz gibi. Efeninde bildiğim kadarıyla sevgilisi vardı. Adı.. Hazal. Çok tatlı bir kızdı. En son Akının bana attığı fotoğraflarda görmüştüm onu. Sarı saçlarını kahverengiye boyatmıştı.
"Hiç değişmemişsiniz küçük bey." dedim Efenin saçlarını karıştırırken. Elime vurup benden uzaklaştı. Efeyi ayrı bir severdim. Ona çok benzerdi. Hem huy olarak hemde ... Bazen aynı onun gibi bakardı. İçim bir tuhaf olurdu.
"Sizde hiç değişmemişsiniz hala aynı cadısın." dedi bana. Gözlerimi devirerek karşılık verdim.
"İyi ki geldiniz.." Bana garipsermiş gibi baktılar. Devam ettim. "Ciddiyim. Sizi pek boşladım. Ama hastanelerden fırsat olmadı." deyince kırdığım pot bana pahalıya patladı. Hepsi aynı anda kafalarını bana çevirip 'Ne hastanesi.' 'Sen ne saçmalıyorsun.' 'Neden bizim haberimiz yok.' gibisinden sorulara başlayınca anlattım mecburen. Hepsi tekrardan sarıldı bana.
"Aaa yeter artık. Benim prensesimin pastasını keseceğiz." diye sıyrıldım aralarından. Onaylarcasına kafalarını salladıklarında Derinle beraber yaptığımız pastayı masaya götürdüm. Arkadaşları şarkı söylerken küçük cadım mumları üfledi. Saçlarını öpüp pastasını servis ettim. Çocuklarla biraz oynadıktan sonra birde okulda doğum günü kutlanacağı için Derini öğretmenlerine teslim edip kardeşlerimin yanına gittim. Erkekler basket maçını heyecanlı bir şekilde izlerken eskiden olduğu gibi onlara cips ile kola getirdim. Kızlarla beraber benim odama gittik. Onlara pijamalarımdan verdim. Yatağımın içine doluştuk.
"Ee hadi anlatın bakalım. Neler oldu ben yokken." dedim ortaya konu atarak. Eskiden hep böyle yapardık. Erkekler evde maç izlerler, bizde pijamalarımızı giyip dedikodu yapardık. Denizin beni sevdiğini de bu sayede öğrenmiştim o zamanlar. Ecenin ağzında bakla ıslanmazdı.
"Oo neler olmadı ki..." diye başlayıp anlatmaya koyuldu. "Efeyle Hazal ayrıldılar. Efe hala onu seviyormuş. Hazal Efeye çok kırgınmış. Neler olduğunu söylemiyorlar ama. Bence yine Efenin kıskançlık krizlerinden biri. Kıza ne dedi kim bilir. Elinden gelse kızın sıçtığı boka karışacak. Hazal şimdi okullarından bir çocukla birlikte. Onunla mutlu gibiler. Ama Efeyle çok farklıydılar sanki." deyip nefes aldı. Sonra hemen devam etti. "Ay bizde Barışla geçen hafta ayrıldık." deyince "Yapma be." gibisinden bir şeyler söyledim. Ecenin çok konuşmasını bile özlemiştim. "Bunu barda bir sürtükle konuşurken gördüm. Ne iş falan dedim geveleyip durdu. Ayrıldım bende. Yalanı hiç sevmem bilirsin." dediğinde devam etmek için hazırlanıyordu ki Feyza onu susturdu.
"Sus da biraz kız anlatsın. Söyle bakalım yavrum. Şu hastane işini.Akın bizden nasıl saklamış. Vay hain."
"Hayır Akının bir suçu yok ben istedim. Zaten size o kadar kötü davrandım ki. Birde benim yüzümden üzülün istemedim." dediğimde Ece kafama vurdu.
"Manyak mısın Nehir. Biz kardeş değil miyiz? İnsan kardeşinin yanında kötü gününde de olur iyi gününde de." dediğinde başımı öne eğdim.
"Normal şeyler işte. Ağlama krizleri falan geçiriyordum. Sonra bazen onun hayallerini gördüm. Onunla konuştum. Bazıları o kadar gerçekti ki.. Bir kere omzunda uyumuştum." dedim buruk bir gülümsemeyle. Daha fazla konuşmadık. Kızlarla benim odamda kalıyorduk. Beni uyku tutmayınca salona gittim. Lambalardan bir tanesini açıp süt doldurdum. Koltuğa kendimi atıp derin bir nefes verdim.
"Yorucu bir gündü ha? O canavarlarla işin zor olmalı." dedi bir ses. Onun sesi. Denizimin sesi.