twenty four

8.1K 663 300
                                    

Bir saat oldu.

İki saat oldu.

Üç saat oldu.

Jimin, bir bankta oturup beklemeye devam etti. Gelmeyeceğini biliyordu ama sadece orada kalıp beklemek istediğini fark etmişti. Neyse ki hava şimdi çok sıcak değildi. Hatta bulutlar gökyüzünü kaplamış, etrafta korkunç bir sessizlik oluşmuştu. Fırtına gibi esen rüzgar etraftaki çöpleri, poşetleri, kağıtları savuruyordu.

Kısa bir süre daha geçtikten sonra Jimin neden burada hala oturduğunu aklına getirdi. Jungkook bariz bir şekilde gelmeyeceğini mesaj atmıştı fakat kendisinin neden burada beklediğini o da bilmiyordu.

Tuhaf hissediyordu. Daha doğrusu ne hissettiğini bilmiyordu. Belki de henüz ufak çaplı yaşadığı isimsiz hisler onu burada bekleten şeylerdi.

Yağmur yağacağını fark ettiği için oturduğu banktan yavaşça ayağa kalktı. Yağmura yakalanıp sırılsıklam olmak isteyeceği en son şeylerden biriydi. Yağmur her yağdığında içine bir sıkıntı düşüyordu nedense. Üzülüyordu, duygulanıyordu. İçinde, olmayan dertler oluşuyordu birden bire. Bu yüzden hemen eve gitmeli ve oyalanacak şeyler bulmalıydı kendine.

Uzun süredir aynı pozisyonda oturduğu için bacakları uyuşan Jimin, yavaş hareketlerle parkın çıkışına doğru ilerlerken rüzgarın acı uğultusu dışında bir ses daha işitti.
Biri ağlıyordu. Belki sevgilisinden ayrılmış bir kızdı, belki oyuncağını kaybetmiş çocuk. Ama ağlayan kişinin olduğu yere gelene kadar kesinlikle Jungkook olduğunu düşünmemişti. Gelmeyeceğini söylediği halde neden gelip de burada yalnız başına oturduğunu, bundan da önemlisi neden ağladığını anlayamamıştı.

Onu ilk defa böyle görüyordu. Okulda sürekli gülen ve çevresindekilerle şakalaşan birisinin şimdi bu denli ağladığını görmek onu şaşırtmıştı. Jungkook'un her hıçkırığında içinden bir şeyler kopması, çocuğun vücudunun titrediğini gördüğünde gözlerinin buğulanmasının nedenini anlayamıyordu. Evet, ikisi artık yakın arkadaş olmuştu fakat Jimin'in içindeki huzursuzluk düşündüğünden daha tuhaftı.

" Jungkook-ah."

Ona yavaşça mırıldandığında Jungkook kafasını çevirmeden önce gizlice- sadece gizli yapmaya çalışmıştı- gözyaşlarını silip kafasını rüzgarda saçları uçuşan Jimin'e çevirdi. Jimin'in kahverengi saçları rüzgarın acımasız darbeleriyle oğlanın yüzünün dört bir yanına çarpıp ayrılıyordu. Tombul yanakları soğuktan dolayı kızarmıştı.

İkisi de transa geçmiş gibi birbirlerine bakarken katiyen konuşmuyorlardı. Ta ki tepelerinde güçlü bir ışık ardından beliren korkunç sesi duyana kadar.

" G-Gitmemiz gerekiyor."

Jimin, yağmurun yağacağının farkında olduğu için Jungkook'un yanına adımlayıp boş gözlerle ona bakan çocuğa yerden kalkması için yardım etti. Daha sonra tek koluna girip onu kendi evine doğru sürüklemeye başlamıştı. Jungkook ise hiçbir şey söylemiyor, sadece aval aval ortalığa bakıyordu.
İkili, Jimin'in evine gelemeden yağmur yağmaya başladığında ikisi de koşmaya başladı. Fakat Jungkook bilemediği bir nedenden dolayı bacaklarını hızlı hareket ettiremiyordu. Aslında yürüyebileceğini bile düşünmüyordu.

Jimin, arkasında dikilen çocuğa seslenirken fazla endişeli gibiydi.

" Jungkook gelsene, biraz daha ıslanırsan hasta olacaksın!"

Jungkook, perçemlerinden art arda damlayan yağmur damlalarını elleriyle dağıttıktan sonra kendine güç vererek Jimin'in peşinden koşmaya başladı. Daha önce onun evine hiç gitmemişti bu yüzden nasıl bir yer olduğunu merak etmiyor değildi.

Nameless Feelings • JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin