Sonbahara girdiğimizin bir kanıtı olan yağmur giderek şiddetini arttırıyordu. Bu durumda arabanın hızını da düşürmek zorunda kaldım. Sağ tarafıma bakmama gerek yoktu. Düzenli ve hırıltılı nefes sesinden babamın derin bir uykuda olduğunu anlayabiliyordum. Boynunun ağrımaması için kullandığı yastığını kontrol etmek için baktığımda yastığın yana doğru kaydığını ve bu yüzden de boynunun hafifçe düştüğünü gördüm. O tarafa eğilip elimle yastığı itekledim. Babamın kafası içimin rahat ettiği bir şekile girince geri yerime yaslandım. Saat çok geç olduğundan otoyol boştu, bu yüzden işimi daha kolay halledebildim.
Uzun zamandır yolda olmamamıza rağmen zaman geçmek bilmiyordu. Camımı kapadım ve radyoya uzanıp sakin bir şeyler aradım. Ne yazık ki kendi müzik listemin olduğu cd'yi bagajdaki valizimde unutmuştum. Radyodaki manasız onlarca şarkıdan sonra kulağıma hoş gelen bir şarkıda durup arkama yaslandım.
Neyseki babam uyku problemini yenmişti ki böyle sarsıntılı bir yolculukta bile problem yaşamadan uykusunu sürdürüyordu. Onun için üzülüyordum. Üzüntüsünü hep içine atıyordu ve buda onu bitiriyordu.
Babamla küçüklüğümden beri iletişimimiz sıradandı. İşinden dolayı eve geç saatlerde gelir ve sabah erkenden çıkardı. Hiçbir zaman baba-kız ikilisi olamamıştık ama bu bir engel değildi, sonuçta baba babadır değilmi. Annemin vefatından sonra tek iletişim kurabildiğim kişi babam olunca dahada yakınlaştık ve birbirimizin acılarını sarmada gitgide ustalaşıyorduk.
Gözümü dalgınca baktığım yoldan çekip sağdaki tabelaya çevirdim. Yavaş yavaş yolculuğumuzun sonuna geliyorduk. İstanbul'a giriş yaptım. Zaten iki saat uzaklıkta Sakarya'dan geliyorduk. Babam orada doğup büyümüş. Bende öyle tabii ama annem İstanbul'luymuş. Babamla evlendikten sonra oraya yerleşmişler. Annemden geriye arkasından bıraktığı onlarca fotoğraftan başka hiçbir şey kalmadı. Hafifçe gülümsedim. O zamanlar hayatın gerçekliğinin farkında olmayan biriydim. Kulaklarımı ve gözlerimi dış dünyada olanlara kapamış, birgün başıma gelmezmiş gibi yaşıyordum ve işte burdayım. Yine aynı bedendeyim fakat ruhum artık çocuk değil, güneş ışığının o güven veren sıcaklığı altından çıkalı çok oldu. Uzun yolları aştı ve işte burada.
Babam Sakarya'da Karasu ilçesinin başkomiserliğini yapıyordu. Orası küçük bir ilçe olduğundan ve babamda doğma büyüme oralı olduğundan bizi çoğu kişi tanırdı. Annemden sonra babam günlerce evden çıkmadı. Ben okul yolunu bile unutacak bir şekilde okulla bağlantımı koparmıştım. O zamanlar 17 yaşında, lise üçüncü sınıf öğrencisiydim. Öğrenim hayatım boyunca insan ilişkilerinde hep sınıfta kalmışımdır. Dolayısıyla her sınıfta en arkada oturan sessiz bir öğrenci vardırya, işte o bendim. Derslerimde başarılı sayılmazdım fakat sınıfta her zaman ortalama üzeri bir öğrenciydim. Güzel(!) okulumun güzel(!) müdürü acımızı pek umursamayıp beni devamsızlıktan bıraktı. O yılı okula uğramadan geçirdim. Evimizde annemin anıları, babam, ben ve fırsatını her bulduğunda gelen babaannemlerle birlikte yaralarımızı yavaşça sardık ve toparlandık. Kabullenmek çok zordu, hala da zoruma gidiyor fakat çaresinin olmadığını zamanla öğrendik.
İki öğrenim döneminin sonunda okullar kapanınca annemin anılarıyla dolu bu evden, bu şehirden uzaklaşmak için İstanbul'dan ev aldık ve oraya taşınmaya karar verdik. Yeni ve temiz bir sayfa açmak ikimizede iyi gelecekti. O evden hemen ayrılamamıştık çünkü buna hazır değildik.
Annemin ve babamın onca yılın ardından birikmişi vardı ve bu paranın bir kısmını yeni hayatımız için harcadık. Bu evde geçirdiğim dönemde reşit olmadığım için değişik doktorlardan psikolojik yardımlar almak zorunda kaldım. Kitap ezberleriyle konuşan insanın bana ne yardımı olabilirdiki? Bu bir yılda çok boş zamanım oldu ve bu zamanı gidemediğim okulumdaki konuları evde öğrenmeye çalışarak geçirdim. Çoğu konuyu hemen hallettim çünkü kolay öğrenen birisiydim. Artık annem yoktu ve bu ailenin masraflarını karşılamak için okumam şarttı.
Daldığım düşüncelerimden çıkıp kafamı tekrar dışarıya çevirdim. Yağmur kısa süre önce yavaşlayıp durmuştu. Camımı açtım ve o taze toprak kokusunu içime çekmek istedim. Ama etrafta bina ve çimento yığınlarından başka bir şey olmadığı için koku net değildi. Yağmur bile temizleyemiyordu bu şehrin tozunu, pisliğini. Oysa Karasu'da gün doğup güneş açana kadar devam ederdi bu koku. Hüzün bulutundan çıkıp sokaklara bakmaya başladım. Evin yolunu kaçırmak istemiyordum. Yeni evimize yaklaşmıştım. Hava kararmıştı ve bu yolculuk beni az da olsa yormuştu. Biran önce yatağıma kıvrılıp uyumak istiyordum.
Annemden sonra beni rahatlatan şey sigara olmuştu. Tabiyikide bağımlısı değildim. Benim için sadece bir el alışkanlığıydı. Kafamı dağıtıyordu ve o hissi seviyordum. Yatmadan önce içmezsem uykuya dalmam zor oluyordu. Ev görüş alanıma girdi ve elimle babamı dürttüm.
"Babacım geldik. Uyan."
Babam gözlerini araladı ve etrafına baktı. En sonunda neyi kastettiğimi anlamış olucakki kafasını salladı ve daha dik bir pozisyona geçti. Arabamı apartmanın önünde boş bir yere park ettim ve kontağı kapatıp arabadan indim. Kapıyı kapadıktan sonra arabamı şöyle bir süzdüm. 67 model bir Impala'ydı. Sakarya'da babamın yakın bir arkadaşı eski arabaları alıp, onarıp satıyordu. Bu arabayı da onun sayesinde elde edebilmiştik.
Kafamı apartmana doğru çevirip inceledim. Sütlü kahve rengindeydi ve yer yer boyası dökülmüştü. Çok eski sayılmazdı. Beş katlıydı ve en üst kat dubleks, çatı katıydı. Her katta iki daire varmış ve bizimkide o dublekslerden biriymiş. Babam öyle demişti. Apartmanın bahçesi de dümdüz çimenlik bir alandan ibaretti. Sokak boyunca tüm apartmanların bahçeleri aynıydı. Sadece çimen ve arsa sınırı belirlemek için orta boylu ağaçlar kullanılmıştı.
Bağajdan valizlerimizi aldık. Benimki bir küçük birde büyük, iki valizdi. Küçük olana giysi ve ayakkabılarımı sıkıştırmıştım, büyük olandada değer verdiğim, benim için önemli olan eşyalarım ve kitaplarım vardı.
Babamında bir büyük valizi vardı. Eski evimizdeki eşyalarımız önceden buraya getirilmişti bizde yanımıza sadece giysi ve özel eşyalarımızı almıştık. Artık yatağıma kavuşmak istediğimden arabayı kilitleyip hızlıca apartmana doğru yürüdüm. Babamda tam arkamdaydı. Apartmana tam girmiştimki aklıma sigara paketim geldi. Arabada unutmuştum. Kahretsin."Babacım arabada birşey unuttum sen çık ben alıp geliyorum. Hemen dönerim. "
"Tamam. Sen bana büyük valizini ver ben bunları yukarı çıkarayım. Sende çabucak git gel saat geç oldu. Buralar eski mahallemize benzemez. "
Babama gülümseyip başımı sallayıp arabaya geri döndüm. Küçük valizimi kapının yanına bırakıp kapıyı açtım ve içeriye eğildim. Babama sigara içtiğimi söylememiştim ama bildiğini biliyordum. Onun gözünden kaçmazdı. Üzerime ve odama sinen kokudan anlamamış olması imkansızdı. Onun yanında sigara içmiyorum. Genellikle geceleri ve gergin olduğum zamanlarda rahatlamak için içerim.
Paketi küçük göze koyduğumdan emindim ama bir türlü bulamıyorum! Oflayarak koltuğun altına ve yanlarına elimi soktum ve sonunda bulup deri ceketimin cebine attım. Doğrulmuş kapıyı kapatıyorken arkamdam bir ses duymamla yerimde sıçramam bir oldu.
Arkadaşlar bu benim ilk kitabım ve buda ilk bölüm. Normal bölümler emin olun daha uzun olacaklar. Karakterlerin isimleri hala bir muamma ama diğer bölümde çoğu şey açıklanacak.
Bu benim ilk kitabımın ilk bölümü o yüzden lütfen okuyanlar iyi yada kötü düşüncelerini belirtirseler çok mutlu olurum. Takipte kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geceler Zehir
Teen FictionMonoton hayatımdaki köklü değişikliğe sebep olan olay sayesinde yeni bir şehir, yeni bir okul, yeni çevre ve haliyle yeni bir yaşam beni bekliyordu. Peki ya onlara gidemeyecek kadar yorgunsam?