-2-

27 3 2
                                    

İnsanlar genç kızı parmaklarıyla gösterip ona gülüyorlardı. O bir kez daha yalnızlığına sıkı sıkı sarıldı hiç bırakmayacak gibi ama farkında değildi yalnızlık onun o kolları arasında boğulabilirdi, o da yalnızlığını farkında olmadan öldürebilirdi hem de bu kez onu sıkıca saran kollarını suçlayarak.
Yerde dağılmış kitaplarını tek tek eğilip topladı, hepsinin sayfaları ıslanmıştı. İncecik kitap sayfasına bulaşan yağmur damlası olduğu yerde dağılıp dahada çoğalıyordu. Sabit bir noktadan ulaşamayacağı doruklara ulaşıyordu. En sonunda sayfayı tamamen ele geçirip kendisiyle birlikte kitap sayfasını da öldürüyordu. Genç kız arkasını döndü, kitaplarını toplarken takılıp düştüğünü anladığı taşı alıp duvar kenarına koydu. Sinirli değilde daha çok kırgındı, hayatın ona böyle davranması onu paramparça ediyordu. İtici kalabalığın arasından ayrılması gerektiğini o an anladı.
Bulutlar dağılmaya başlamıştı. Güneş hafif hafif gülümseyerek kendisinden esirgemediği gülümsemesini yeryüzüne ulaştırıyordu, bu duruma ise yeni yeni oluşan kuş cıvıltılarıda eşlik ediyordu. Bu güzel havanın gelişi kasvet kokusunu alıp götürmüştü. Genç kızın önünde telefonla konuşan kırk beş-elli yaşlarında yeni yeni saçlarına akla düşmeye başlamış yüz hatları kusursuz ama bir o kadarda zayıf olan bir adam durdu. Tek eliyle sabit tuttuğu kenarları sarı renkli çiçeklerle kaplanmış, çiçeklerin üstlerinde ise çeşit çeşit işlemler bulunan bir ayna vardı. Genç kız aynada kendisini süzmeye başladı, her ne kadar kendisini o ayna yakıştırmasada.

Bacaklarından yukarı doğru kömür gözleri ilerliyordu. Pantolonu hala ıslaktı, siyah kazağı nemliydi fakat kazağının kenarı şekilsiz bir biçimde yırtılmıştı. Elini tereddüt etmeden kazağının yırtılmış kısmına götürdü, elini sertçe bastırdı. Parmaklarının uçlarında içini cız ettiren bi sıcaklık hissetti. Kuvvetlice elini çektiğinde ise kan lekesini gördü. Lekeyi kazağına sürerek lekeden kurtulmak istedi. Tekrar korkak bakışlarını aynaya çevirdi. Belli etmese de yüzünde hep bir burukluk hep bir kırgınlık vardı. Artık onun yüz ifadesi bile acıyordu. Gülümsemeye çalıştıkca acıyan yüz ifadesi yanak çukurlarını dolduruyordu. Belki dudaklarıyla değil ama gözlerinin parlamasıyla ifade ediyordu gülümsediğini. Onu bu durumdan ayıran tek mucizesi ise yine dudağınîn sol üst köşesindeki beni idi.
Burukluk,kırgınlık ve acıyan yüz ifadesi birleşince dehşet-ül vahşet bir kusursuzluk oluşuyordu. O kadar muzdarip görünüyordu ki bu durumdan haberi dahi yoktu. Güldüğü zaman etrafa bir sessizlik çöküyor yaşanılan zaman duruyordu. Havayı güzelleştiren güneş onun kısılan gözleri içinde kayboluyordu. Al Al olan yanakları yüzüne keşfedilmemiş bir renk katıyordu. Yüz hatları, detayları, beyaz teni tekrar diriliyor gülüşünde can buluyordu.

Genç kız öksürerek ciddileşti, tekrar o meçhul hayatına dönmüştü.
Girdiği sokaklar insan almamaya yemin etmiş gibiydi. Etrafındaki evlerin dış yüzlerini inceleyip içerisinde nasıl insanların yaşadığını tahmin etmeye çalışıyordu. Bu düşüncesi onu biraz da olsa gülümsetiyordu.
Siyah nemli kazağının sağ üst köşesinde küçük bir o kadarda narin bir el hissetti. Yüzüne güneş ışığından ziyade çarpan ilk şey adı olmuştu.
"Yaren! "

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 25, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YAĞRENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin