8.Bölüm

373 24 2
                                    


Ertesi gün Davut denen adamla ilgili edinilen bilgilere göre yola çıktım. Ev artık abim yokken fazla büyük ve boştu. Ve fazlasıyla düşünmeye müsait. Gece boyu aklımdan ve rüyalarımdan çıkmayan kadın da bunun bir kanıtıydı zaten. Ne zaman gözümü kapatsam ya da bir şey yaparken saniyeliğine dalsam aklımın onda olduğunu görmek hoş değildi. Ve beni fazlasıyla yoruyordu.

Adamın öğlene doğru geldiği mekanına vardığımda içeride çalışanlardan başka kimse olmadığını biliyordum. Benden beş dakika kadar sonra gelen adamlarımla içeri daldığımda birkaç silah sesi dışında neredeyse kimse yaralanmadan mekana el koymuş durumdaydık. Sabahın bu saatinde bu kadar kalabalık bir baskın bekledikleri bir şey değildi elbette.

Ve beklenen adam telefonuyla konuşarak, rahat bir tavırla mekanına girdiğinde donup kaldı. Karşıdakine hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı.

"Kimsin?" dedi bana bakmak yerine adamlarımın elindeki adamlarına bakarak.

"Fark eder mi?" dedim. "Seninle bir meselemiz var ve işini yeterince temiz yapıyorsan kim olduğumu zaten tahmin edebilirsin."

Muhatabının ben olduğumu anladığında bakışları beni buldu. Ama anlamış gibi görünmüyordu. Belli ki pek de akıllı bir adam değildi bu. Şu işi bitince çalıştığı adamı bir saat daha bile kontrol etmeyen tiplerdendi. Yani dün indirdiğim adamından haberi bile yoktu.

"Şöyle desem," diye devam ettim elimdeki bardağı çevirerek. "Holding, köstebek, anlaşma, ihale..."

Adamın yüz ifadesinden yavaş yavaş bir şeylerin yerine oturduğu anlaşılabiliyordu. "Ee?" dedi yine de. "Ne olmuş yani?"

"Şöyle ki..." Kalkıp yanına ilerledim. "Sızdırdığın bilgilerin nereye gittiğini öğrenmek istiyorum. Kolay yoldan mı yapmak istersin? Yoksa zor yoldan mı?"

Ben Deniz gibi adamlara işkence yapan biri değildim. Ama gerekirse yaptırabilirdim. Birini deşmekle kendim uğraşmazdım ama sonuca ulaşmak için her şeyi yapabilirdim. Gerçi belli ki adam anlaşma yoluna gidecekti çünkü kim olduğumu anladığı sırada yüzünün atan renginden beni hatırlamıştı. Daha doğrusu şirketi, ünümüzü, Kurşun'u...

"Sana bilmek istediğin her şeyi anlatayım." dedi adam hemen anlaşma moduna geçerek. "Ama adamlarımı serbest bırak ve kimseye zarar gelmeyeceği konusunda anlaşalım. Ve ben de bir daha asla sizin şirkete bulaşacak bir işe girmeyeyim."

"Garantim?" dedim geçip otursam da. "Yarın saldırıya geçmeyeceğini nereden bileceğim?"

"Sana bütün adamlarım önünde bu sözleri söyledikten sonra bir yamuk yaparsam hangi biri arkamda kalır sanıyorsun?"

Haklıydı. Sonuçta bu tip adamlar, bizler, söylediklerini yapmalarıyla tanınırlardı. Dost ya da düşman, ciddi bir söz verildiyse tutulurdu. İttifaksa ittifak, müttefikse müttefik.

Adamın izlenilmesini sağlamayı aklıma not edip karar verdim. "Tamam. Otur bakalım."

Adam karşıma oturduğumda işaret verdim ve adamlarım adamlarını bıraktı. Gerekli şeyleri yazacak olan adamım yanımıza geldi ve Davut anlatmaya başladı. En baştan ve her şeyi.

Bir an kendimi yeni bir Umut Özenç davasındaymış gibi hissetsem de bu kısa sürmüştü, çünkü düşmanımız o kadar da önemli biri değildi. İlk denemesinde yakalanacak kadar acemiydi ve pek bir şey de elde edememişti. Karşımda oturan adamın bile onu iki dakikada satıyor oluşuna bakılırsa bu işi kendim gitmeden bile halledebilirdim.

BAŞER'İN URAL'IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin