█4█

30 5 1
                                    



Ayağıma yayılan sızıyla olduğum yerde sıçramaya başladım. Bu acı öyle değişikti ki anlatamıyordum. Birden giriyordu ve birden geçiyordu. Sağlam ayağımla takıldığım taşa tekme atıp tökezlediğim için burnuma düşen gözlüklerimi geriye ittirdim. Ayağımda ki sızı ilk anda ki gibi olmasa da ben buradayım der gibi sızlıyordu. Ciğerlerime ziyafet vermek için derin bir nefes çektim içime. Ayağımda ki sızının yürümemi engellemediğine şükretmeliydim.

Kolumdan düşmek üzere olan çantamın sapını düzeltip elimdeki terin geçtiği topu birkaç defa sektirdim. Uzun çabalar sonucunda öğrendiğim ve Hüso'ya da öğretirken baya zorlandığım ıslığı çalıp Hüso'nun gelmesi için elimi salladım. Elimi salladığım için mi yoksa ıslık çaldığımda gelmesi gerektiğinin farkında olduğu için mi bilmiyorum ama Hüso kuyruğunu sallayarak ayaklarımın dibinde bitti.

Köpeklerde insanlar gibi çıkarı olmadan hiçbir şey yapmadıklarından çantamdan köpek bisküvisi çıkartıp Hüso'nun ağzına verdim. Memnuniyetle yemeğini yiyen Hüso'nun kafasını okşadım. "Sen işi hallet, ben sana daha neler neler vereceğim." Beni anlamış gibi havlayan Hüso'nun burnunu öpüp bisküvi paketini çantama koydum. Çoğu zaman öyle tepkiler veriyordu ki köpekler gerçekten bizi anladıklarına bir kere daha inanıyordum. Hatta çoğu insandan bile daha iyi dinleyici olduklarını düşünmüyor da değilim.

Dişlenmekten ve ısırılmaktan yıpranmış topu son kez sektirip ileri doğru fırlattım. Olduğum yere çöküp Hüso'nun topun peşinden koşuşunu izlemeye başladım. Hiçbir şeyden haberi olmayan minik Hüso'm oldukça mutlu görünüyordu. Dışarıdakilere göre her köpek gibi topun peşinden koşup onu yakalamak için uğraşan bir hayvandı şuan Hüso.

İlk başta top istediğim yere tam olarak gitmediği için huzursuz olmuştum ama sonra Hüso topu almak uğruna masanın üzerine çıkınca her şey istediğimden de komik bir hal aldı. Masada ki kız çığlık atarak yerinden kalkarken kahvesini üzerine döktü. Buda yetmezmiş gibi oturduğu sandalyeye takılıp sandalyeyle beraber geriye doğru düştü. Hala masanın üzerinde olan Hüso, kızın çığlığını duyunca o tarafa dönerken masada ki çocuğun yüzüne kuyruğuyla vurdu. Dışarıdan izleyen biri olarak manzara oldukça keyifliydi.

Hiç bir şey olmamış gibi davranan Hüso masadan inip az ileride ki topu ağzına aldı. Cool bir şekilde kuyruğunu sallaya sallaya yanıma gelen Hüso'ya elimi çakması için uzattım. Daha çakmayı öğrenemediğimizden Hüso bunu anlamadı ve topu yere bırakıp dilini dışarı çıkartıp aç köpekler gibi beklemeye başladı. İnsanlarda aç köpek terimi kullanıldığında garip olmuyordu ama köpeklerde kullanınca garipti. Aç insan mı demek lazımdı acaba?

Motoru getirmediğim için Hüso'yla geze geze eve geldik. Tüm yol boyunca ben ona bisküvi verdim o'da bir kere bile geri çevirmedi.

Bahçe kapısını açınca Hüso koşarak içeri girerken ben onun aksine ağır adımlarla girip kapıyı kapattım. Bahçeyi sulayan anneme doğru koşmaya başlayan Hüso'yu gören annem elinde ki hortumu yere fırlatıp eve koşmaya başladı. Hüso annemin korktuğunu bildiğinden o'na sürünmeyi çok seviyordu. Zaten köpekler onlardan korkanlara saldırırlar ve annem bunun en büyük örneği.

Annem, Hüso girmeden evin kapısını kapatınca hayal kırıklığıyla yanıma gelen Hüso'ya pakette ki son bisküviyi verdim.

"Pelin! Neden seslenmiyorsun sen bana? Bit torbası az kalsın beni torbasının içine atacaktı." Korktuğundan içine tüküren anneme gözlerimi devirdim.

"Daha kaç kere söylemem gerek anne? Şu köpeğe bit torbası deyip durma! Biz sana sidikli diyor muyuz?" Terliğini çıkartıp camdan fırlatan anneme ıskaladığı için nanik yaptım. İşaret parmağını tehditkar şekilde sallayınca yanaklarımı şişirdim. Neden her zaman tehdit?

ALEMSİN!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin