************************************
Hayat. Beş harf. İki hece. Ama insanı birbirine bağlayıp ölüme her bir gün yaklaştıran bir ip bence. Herkes her ne kadar bir gün ölecek olsa bile Tanrı yaşarken ölenleri de gömmeli bence. Kalbe gömülenler ebedi sonsuzluğa gider çünkü. Bir uçurtma misali. Yanlışlıkla kaçırdığınız an gökyüzüne, artık sonsuz mavinin olmuştur o. Tıpkı yanımda benim griliğimde kaybolmaya başlayan Emir gibi. O artık benim griliğimdeki tek mavim.*********
"Durumu nasıl doktor bey?"
"Mr sonuçlarına bakmadan bir şey söylemek doğru değil. Ama dediğim gibi ağır bir epilepsi nöbetinden kuşkulanıyorum. Arkadaşının anlattıklarına bakılırsa hafif bir nöbet değil bu. Aura ona nöbetin geleceğini farkettirmiş. Ama bilmediği için anlayamaması normal."
"Aura? Aura nedir peki? Yani demek istediğim eğer bu bir nöbetse bu auralar nöbetlerin geleceğini mi belirtiyor?"
"Auralar epilepsi ya da sara hastalığında nöbetin yakın zamanda geçirebileceğini haber verir. Kişinin normal olmayan bir şekilde sezgileri artar ve çevresinde olan en ufak detayı bile farkeder. Bir bakıma auralar bize yardımcı olur. Çünkü buna göre önceden tedbirimizi alırız. Korkmayın eğer dediğim gibi epilepsi ise derecesine göre tedaviye başlarız. Üzülmenizi gerektirecek bir şey de yok ortada. Bu yaşlarda gençlerin çoğunda stres kaynaklı bu tür vakalara rastlıyoruz. Siz sakin kalın ki tekrar böyle bir durumu yaşamayalım. Tekrar geçmiş olsun."
Doktorun dedikleri kulağımda birer mıknatıs gibi kalsa da diğer yanım kolumdaki serumun etkisiyle ayağa kalkmam için ısrar ediyordu. Gözlerim komidinin üstündeki iğnelere takılınca başımdaki sancı da kendini belli etti. Sağ elimle şakaklarımı ovalarken başımı diğer tarafa çevirmemle şaşkınlıkla ağzımın ikiye ayrılması bir oldu. Koltukta oturan meçhul sarışınla Emir'in oturmasını beklemediğimden gözlerimi gözlerine kilitledim 'senin burda ne işin var' bakışı attım. O ise bu bakışımı önceden tahmin etmişcesine hiçbir tepki vermeden "iyi misin?" demekle yetindi. Yavaşça kafamı sallarken şakağımdaki sancı güzel bir şekilde inlememe sebep oldu. "Ahh" diye inlememle yanıma uçarcasına hızlı bir şekilde gelmesiyle tebessüm etmeye çalışsam da edemedim. Sarışın meçhul arkadaş da yanıma gelip "Bizi, yani Emir'i korkuttun Hazal." deyince olanları hatırlamaya çalıştım. Ama yine başarılı olamadım. Sanki biri yakın zamanda yaşadıklarımı beynimden silmişti.
"Bana ne oldu?" dedim gözlerimi Emir'e dikerek. Bir şeyleri anlatmaya çalışıp da kafasında toparlayamıyor gibiydi. İyice korkmaya başlamıştım. Annemle babamın yüzüme sürekli gülüp annemin odadan çıkarken ağlamaya başlaması, meçhul sarışının söyledikleri, doktorun anlattıkları, Emir'in susması... Ne oluyor Allah aşkına? Ölüyor muyum, haberim mi yok!
"Emir! Susacak mısın böyle?"
"Hazal bir tür nöbet geçirdin. Ve doktorun dediğine göre ağır bir nöbetmiş. Bu yüzden bünyen ağır düşmüş ve-"
Gerisini elimle durdurarak getirtmedim. Başımı sol tarafıma döndürdüm ve olanları hatırlamaya çalışsam da bir türlü başaramadım. Sanki bilinmeyen bir güç beynimdeki tüm yaşananları ve nöronlarımı almış gibiydi. Yoksa baş ağrısının ve bilinmezliğin bir nedeni olamazdı.
"Peki beni kim getirmiş hastaneye?"
"Emir."
Başımı ona doğru çevirmemle birlikte boynunu seruma doğru döndürmesi bir oldu. Sağ elini ensesine götürerek bir şey söylemek isteyip de söyleyemiyor gibiydi. Ya da ne biliyim çekindiği bir şey vardı.
"Sahi, seninle tanışma fırsatı bulamadık. Güzel bir yerde olmadı ama, olsun. Ben Giray." dedi gülümseyerek meşhur sarışın. Demek adı Giray'mış. İçten bir gülümsemesi vardı Emir'in aksine. İyi bir çocuğa benziyordu. İçimden bir ses onunla iyi anlaşacağımızın sinyallerini yolluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN VAKTİ
Подростковая литератураAteşle rüzgar bir araya gelirse ne olur? Ateş daha fazla mı yakar yoksa rüzgar ateşi daha fazla mı yayar? Bir sonbahar vakti tanıdım seni. Ve bir sonbaharda kayıp gidiyorsun ellerimden. Ne zaman sevdin beni bu kadar dediğimde ' Sen yokken ' cevabını...