20/08/2001İstanbul
Dikenler batmasın pembe ayaklarına
Büyük acılarla büyüme inşallah
Nenni nenni nenni melek kızım
Nenni nenni nenni ipek kızım
Bir ninni insana ne kadar güven verebilir, ne kadar ısıtır insanın içini. İşte tam bunları düşünüyordum annem Ayşe' yi uyuturken. Ayşe... Sanki gökten inmiş bir melek, benim
biricik kardeşim. Annem artık onu hep korumam gerektiğini söyledi, başka türlüsü mümkün mi ki? O bana kocaman maviş maviş gözleriyle bakarken.Annem sessiz bir şekilde bana dönüp "Zehra'm bak sen de gördün zor uyuttum uyandırma olur mu kızım. Bırak baban gelene kadar uyusun tamam mı?" dedi. "Ama anne babam gelene kadar uçurtmayı halletmemiz gerek yoksa geç olur hava kararır sonra uçuramayız. Hem Ayşe de görmek istiyor." Evet yalan söylemiyordum bu sefer, gerçekten Ayşe' ye söz vermiştim. Hem o tutacaktı bu sefer uçurmanın ipini. Annem bana gülümseyerek " Canım kızım bak tamam ben yardım ederim sana hatta hadi gel beraber yapmaya başlayalım." Bende gülümseyip kafamı salladım. Annemle beraber yere serdiğim malzemelerin yanına gidip yapmaya başladık. Bu sefer ki pembe ile mavi olacaktı. Babam öyle istemişti ilk başta kabul etmedim çünkü pembe renginden nefret ederim ama babam "Pembe Ayşe'nin mavide senin en sevdiğin renk. Öyle yapalım ki ikinizin de rengi gökyüzünü boyasın." deyince kabul ettim. Yarım saat filan sonra telefon çaldı annem açmaya gidince bende Ayşe'nin yanına gittim hemen, uyanırsa korkmasın diye. Birden annemin babamın ismini söyleyerek bağırdığını duydum yanına gittim. Annem gözlerini sabit bir yere dikmiş öylece bakıyordu. "Annecim ne oldu, niye bağırdın?" cevap vermedi yine sordum yine cevap vermedi. Korktum hemen sarıldım, ağlamaya başlamıştım. Annem bir anda beni kollarından çekip ıslak gözleriyle bana baktı, gülümseyip "Zehra hani eskiden saklambaç oynardık hatırladın mı? İşte şimdi yine oynıcaz sen her zaman ki gizli yerimize saklan ve sakın ben diyene kadar çıkma. Çünkü babanın bizi bulmasını istemeyiz dimi kızım?" dedi. Bir şeyler oluyordu annemin hala gözlerinden yaşlar akıyordu çünkü. "Anne ben artık büyüdüm söyle ne oldu, ben sana yardım edebilirim." Derin bir nefes aldı aynı anda tekrar sol gözünden bir damla yaş aktı, bana yine o sarsılmaz gülümsemesini yollayıp "Peki doğru söylüyorsun. Güvende değiliz tatlım, ba-babanın konuşması yarıda kesildi, be-ben ona ne olduğunu bilmiyorum ve buraya birileri gelecek tamam mı. Ama korkma çünkü ben halledicem, şimdi senden istediğim dediğim yere saklanman ve eğer yine nefes alamazsan her zaman yaptığımız gibi beş küçük nefes al, yavaş yavaş içine çek ve yaşadığını hisset" elini göğsünün üstüne koyarak "Tam burada tamam mı?" " Tamam ama Ayşe ne olacak?" Annem hızla kalkıp kardeşimin odasına gitti. Ayşe ağlıyordu, annem kucağına alıp "Ben onu korurum tamam mı hadi dediğimi yap sen." Bir an ikisine de baktım ve salondaki gizli bölmeye yürüdüm. Korku yoktu bu sefer içimde, bir şey, bir duygu; eksiklik... Girip saklandım, sonra araba sesleri duydum sanırım bahçemizden geliyordu annem salonun ortasında Ayşe'ye sımsıkı sarılmış duruyordu. Bir anda evimizin kapısı açıldı, gizli bölmeden gördüğüm tarafa bir kaç tane adam yaklaştı annemin yanına doğru. Önde bir adam duruyordu siyah saçlı uzun bir adam annemin suratına bakıp güldü. Bu normal bir gülüş değildi, ben kimseyi böyle gülerken görmedim kalbimin içi buz tuttu sanki. Sonra sesini duydum " Nergis, hiç hemde hiç değişmemişsin. Hala aynı kibirli ama aynı anda masum güzelliğinle karşımdasın. Ama bir fark var bu sefer seçme şansın yok" tiksindirici kahkahasını atarak anneme biraz daha yaklaştı. Ayşe öyle kötü ağlıyordu ki annemse dışarıdan yavrusunu koruyan bir aslan gibiydi sanki. Adam eğilip "Şimdi tek şansın var söyle! Nerede o ?" annem bir an durdu gözlerini kapatıp gülümsedi " Sence bilsem sana söylemezmiydim. Sence o adamın benim için ne değeri var artık ne!" annem sonlara doğru tiz sesiyle bağırmaya başlamıştı. Adam birden annemin saçlarına yapıştı, nefes alamaz oldum. Çıkmak istedim annemi kurtarmak istedim ama göğsümde bir el vardı sanki nefes almamı engelliyordu. Adam kükreyerek " Seni orospu sen ne hakla sesini yükseltirsin bana! Şu zamana kadar eli hep sizin üstünüzde diye öldüremedim senide o it kocanıda. Ama artık yeter, merak etme bende biliyorum nerde olduğunu bilmediğini. Aslında nerde olduğu artık patronun umrumda değil çünkü artık yaşasada bir ölüden farkı yok. Tabi bu seninle işimizin bittiği anlamına gelmez. İlk önce kocanı hallettik, inan görmen lazımdı nasıl mücadele ettiğini çok yazık oldu. Evet şimdide senle bu piçinde sıra ama önce biraz eğlenelim dimi?" Babam benim babam mı? Durdu göğsümde ki el, bu sefer kalbimin içine girdi ve var gücüyle sıkmaya başladı. Gördüm annem de benim gibi gördü. Ayşe... Melek demiştim ya hani gerçekten de melekmiş. Çünkü meleklerin canı yanmaz dimi, aynı Ayşe'nin silahı görüp ağlamayı kestiği gibi. Ondan sonra duymaz oldum sadece izledim annemin boğuk çığlıklarını, o adamın annemin üstüne çıkıp bir hayvan açlığıyla sömürmesini. Bir süre sonra annemde sustu, parkeye düştü başı, bana doğru bakan donuk bakışlarını ve alnından yarım bıraktığımız uçurtmaya damlayan kanı gördüm ilk defa bir silah ve kan gördüm. Sonrası sessizlik, sonrası kulağımda çınlayan bir ninni, kalbimde sessizlik. Ne kadar kaldım o dolapta bilmiyorum, oradan nasıl çıktım onu hiç bilmiyorum. Ayşe' ye dokundum ilk baş, son kez sevdim. Ağlamadım neden bilmiyorum sadece baktım, sonra anneme gitti gözüm, güldüm hala bir eli Ayşe'nin üzerindeydi. İkisinin arasına uzandım, saçlarıma karıştı kanları. Annemin kokusunu çektim içime, Ayşe'nin elini tuttum. Ne farkım vardı onlardan, acaba bende mi ölmüştüm, çünkü eğer yaşıyorsam hissetmem gerekirdi. Beş küçük nefes aldım yavaş yavaş, tuttum. O an anladım annemin demek istediğini, insanın yaşadığını anlaması için sadece nefes alması değil onu hissetmesi de lazımmış. O gün, ben tam on yaşımda nefesimi tuttum, sadece hayatta kaldım. Ben o gün hissetmeyi , kim olduğumu unuttum. Tekrar hissetmeyi hatırladığımda ise içimdeki ateşi kucakladığım gün olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Öteki Yüzü
General FictionBir kadın var geçmişi ruhunda, geleceği suretinde. Bir kadın var doğan güne düşman. Ne kadar sevebilir küçük bir çocuğu, ne kadar yanar gözleri aşkın ateşiyle, kulaklarında şeytanın fısıltıları varken. Düşün ki böyle bir kadınsın, karar ver şimdi ka...