Birinci Bölüm

344 23 3
                                    

Yaprakların arasından turistleri gözetleyen kız sırıttı. Bugün çok güzel bir gündü, özellikle de onun gibi küçük hırsızlar için.

Daha altı yaşındayken ateşi kontrol etme yeteceğini fark etmişti. Ateş, çalıp okuduğu çoğu kitaptan daha farklı bir etki yaratıyordu onda: büyük bir yanık izi oluşturabilen ateş, su gibi yaralanmaları tedavi edebiliyordu! En azından kemik kırılmalarını.

Kız, şu anda on dört yaşındaydı, ama uzun ve ince vücuduna karşı bebek yüzlü olması, onu bir-iki yaş küçük gösteriyordu.

Koyu kestane rengi saçları vardı, ancak ateş büyüsünü kullandığında bu renk bir anda kan kırmızısına dönüyordu. Pırıltı ve sinsilik saçan deniz mavisi gözleri, değerli taşlardan yapılmış boncuklar gibiydi.

Saklanma kabiliyetleriyle sanki bir gölgeydi.

Kızın gözleri dikkatsiz bir fotoğrafçıya takıldı: cebinde açıkça seçilebilen parlak renkli cüzdanı, adeta kızı kendine çekiyordu.

Elini kaldırırken hiç tereddüt etmedi. Enerjinin ve büyünün parmak uçlarına giderken bıraktığı hoş karıncalanma hissi, kızın hafifçe kıkırdamasana neden oldu.

Büyü, sanki bir bulutmuş gibi elinden almaya başladı. Bulut, bir sis gibi etrafı kapladı, ancak insanlar panik olmadan şeffafa çevrildi.

Çoğu insan rahat bir nefes aldı. Alt tarafı bir yanılsamaydı. Halüsinasyon görmüş olmalıydılar.

Oysa kız, başarısını kutlar bir biçimde sırıtıyordu. Ateş, cüzdanı kaplamıştı, ve ona zarar vermeden (ve kimse tarafından görülmeden) kızın eline ulaştı.

Kız içindeki parayı saydı: 865 Türk lirası. Bu, birkaç ay için yeterli olmalıydı.

O sırada parktan bir çığlık duyuldu: fotoğrafçı cüzdanının kaybolduğunu fark edince çılgına dönmüştü. Etrafa bakınıp bas bas bağırıyordu, ve ağzından çıkan kelimelerin çok da güzel olduğu söylenemezdi. Birçok anne çocuğunun kulağını kapayarak adama ters ters bakışlar attı.

Adamın umurunda bile değildi, saydırmaya devam etti.

Kız sırıttı. İnsanların sinirini bozmak hoşuna gidiyordu, özellikle de gözüne kestirdiği zenginler. Pahalı kameralı bu adam da zengin olmalıydı.

Kız arkasını döndü ve bulunduğu daldan kendini aşağı bıraktı. Ayakları dala değmiyordu attık, ve yer hızla yaklaşıyordu kafasına.

Tam yere değecek iken ani bir zınk sesiyle durdu, ve yukarı çekilmeye başladı.

Kız neşeyle kahkaha attı. Bungee jumping denilen eğlence onun için bir seyahat etme yoluydu, ve bu durumdan çok hoşnuttu.

Ayaklarından onu tutan ip, kızı daha yüksekteki bir dala bıraktı. Eğer ayağındaki ipi çabucak çıkarmasaydı, yeri boylamıştı. Sonuçta sonuna kadar gerilen ip, şimdi onu daha aşağı bırakacaktı.

Kız topuklarında döndü, ve en usta tırmanıcıların bile terkinle yürüyeceği ince bir daldan düz bir yolda yürür gibi umursamazsa yol aldı.

Bir süre gezindikten sonra durdu, ve yukarı sıçradı. Elleri yukarısındaki dala değdiği anda sertçe kavradı ve kendini yukarı çekti. Aynı hareketleri tekrarlayarak bir süre boyunca yol aldı, sonra durdu, ve karşısına küçük bir kulübe gibi bir yer çıktı. Kız rahatça girişteki deriyi iterek içeri girdi. Küçük kulübenin içerisinde sadece kese gibi ama daha büyük bir çanta, ve yaprakların dikilmiş gibi göründüğü bir örtü vardı. Kulübenin duvarındaki boşluklardan etrafı ısıtan güneş ışınları giriyordu.

Kız çantasına doğru ilerledi, ve çantasının içinden bir çakı çıkardı.

Kulübeden dışarı çıkan kız, elini yukarı uzatınca turuncu bir meyveye değdi. Parmakları meyveyi kavradı ve kendisine çekti.

Kız meyveyi çakıdaki bıçakla ikiye ayırdı, ve etrafa meyvenin muhteşem ekşi kokusu yayıldı: bu bir portakaldı.

Kız mutlulukla içine meyvenin kokusunu çekti. Sonra çakıyla kabuğu çıkarttı ve ağzını şapırdatarak yemeye koyuldu.

Meyveyi bitirince yenisini aldı ve aynı adımları tekrarlayarak ona da yumuldu.

Yemesi bittiğinde kabukları topladı, ve eline odaklanarak bir ateş yaktı.

Kız arkasını dönüp kulübesine yeniden girerken arkada kalan tek şey yanmış portakal kabuğunun kokusuydu.

<><><><>

Kız ertesi sabah yapraklardan gelen bir hışırtı ile uyandı. Uykulu bir şekilde kulübeden hafifçe başını uzattı, ve bunu yapmasıyla geri çekmesi bir oldu. Park görevlileri orada ne arıyordu?

Örtüsünü çantasına tıkan kız, tırnaklarını kulübenin zeminindeki bir noktaya geçirdi, ve yukarı doğru kalkan hafif ucu kaldırdı. Yerde duran "taşıt"
ipini ayak bileğine bağladı, ve kendini boşluğa bıraktı.

<><><><>

Kız koşuyordu. Yere vardığı anda kulübesinin basıldığını görmüş, ve içerisinden gelen sinirli sesleri duymuştu. Bunun üzerine Çan'ını dişine takarak park çıkışına fırlamıştı.

Çok arkasından gelen hafif bağırtıları ve onun arkasından gelen zayıf ayak seslerinin eşliğinde, korkuyla atan kalbinin ve hızla aldığı nefesinin sesi kulaklarında çınlıyordu.

Tam o sırada ayağı yerdeki bir ağaç köküne takıldı, ve kafa üstü yere çakıldı. Devam etmesi gerektiğini bilse de ağırlaşan göz kapakları kaşlarını hareketsiz hâle getirdi, ve yavaşça bilincini kaybetti.

Son gördüğü şey, onun suratına endişeyle bakan bir kızınkiydi.

ZIT KIZ: ATEŞİN  VARİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin