m.2

338 36 5
                                    

Park Jimin alarmdan önce uyandı, aslına bakılırsa heyecandan hiç uyuyamamıştı. Tek odalık evinde yanlız kalıyordu. Ailesi Busan'daydı. Çalışkan bir üniversite öğrencisi olduğu için memurluk sınavında başarılı olmuştu ve Seul'un en güzel karakoluna atanmıştı.

Üstündeki ince çarşafı bir kenara itti ve ayağa kalktı. Bugünlerde hava çok sıcaktı, üstüne tişört giyinmeden uyuyordu >.< Banyoya gitti ve elini yüzünü iyice yıkadı, ardından mutfağa geçip kendine güzel bir kahvaltı hazırladı. Annesi her sabah mutlaka bir yumurta yemesini öğütlemişti. Bu yüzden mutfağa girer girmez haşlanması için ocağa bir yumurta koyardı.

Annesini düşündü, ona sarılıp kokusunu içine çekmeyi özlemişti, yemeklerini özlemişti, sesini özlemişti, gülünce kaybolan gözlerini ve minik ellerini özlemişti,  Jimin eve geldiği an hemen masayı hazırlamaya başlardı, heyecanlanırdı eli ayağına karışırdı, çok tatlıydı. Hangi kadın bir erkek için annesi gibi olabilirdi ki? Görevden sonra annesini arayacağı konusunda kendi kendine söz verdi.

Sonunda ilk görevine çıkıyordu işte evet hayali tamda buydu ama görevinin ne olduğunu bilmiyordu, sormamıştı. "Görev görevdir, ne olduğunun önemi yok" diye düşündü. Gerçekten de böyleydi bir polis görev ayırt etmezdi. 

ㅇㅈㅇ

Mi bugün evini temizlemeyi planlıyordu. Evi annesinden kalan tek işe yarar şeydi. En azından sokakta kalmamıştı.. Elektrikli süpürgeyi eline aldı ve başladı. Yine başı dönüyordu ama biraz zorladı. On dakika boyunca devam etti ne yazık ki daha fazla direnemedi, olduğu yere çöktü. Dayanıksızlığı yapacağı her şeyin önünde bir duvar gibiydi ne kadar zorlasa da o duvarı geçemiyordu. Eski günlerini hatırladı.. Annesi çalışıyor olduğu için evin sorumluluğu Mi'deydi. Her şeyi yapardı. Enerjisi yerindeydi, karınca gibi çalışırdı. İç geçirdi. Zorla ayağa kalktı ve mutfağa yöneldi. Biraz atıştıracaktı. Açlık hissetmiyordu ama enerjisinin yerine gelmesi için yemek zorundaydı. Dolapta sağlam olan tek şey süttü, ne varsa çürümüştü. Yarım bardak süt içti ve süpürgeyi tekrar eline aldı. Sütün de pek yararı olamamıştı. Her şeyi bırakıp yatağına yattı. Uykusu yoktu ama bitkin hissediyordu.

Mide bulantısıyla uyandı, kusacak kadar şiddetli değildi. Beyni isteğinden farklı çalışıyordu. Bembeyaz duvarın ortasındaki tek lamba kafası etrafında dönüyordu adeta. İçini çeke çeke nefes alıyordu, iki parmağını bileğine götürdü, kan basıncı hızlanmıştı, alyuvarlar damarları içinde savaş halindeydi, soğuk terler döküyordu evet anlaması uzun sürmedi gelmişti işte. Yine o lanet olası kriz gelmişti. Zorla doğruldu ve yorganı üstünden sıyırdı. Ayağa kalmak şuan bir lükstü, iki adım atmasıyla diz kapaklarının üstüne düşmesi bir oldu. Sürünerek masadaki telefonunu aldı. Hoseok'a mesaj attı;

₪ İyi değilim

¤ Şuan çok meşgulüz senin için kimseyi gönderemem

₪ Beni bir başıma mı bırakacaksın

¤ *görüntü*
    Adres burda gelip almak istersen
    Kusura bakma ama şuan kisme gelemez

Böylelerinin iyiliği(!) buraya kadar. Bu bir iyilik mi emin değildi ama sonunu az çok tahmin edebiliyordu. Peki oraya nasıl gidecekti? Taksi mi tutmalıydı?

ㅇㅈㅇ

"Park Jimin!"

"Buyrun komiserim!"

"Hazır mısın?!"

"Hazırım, emredin!"

Klasik selamlaşmadan sonra komiser masadan herhangi bir kağıt alıp adresi Jimin'e uzattı.

"Burası"

"Tamam, görevimi en iyi şekilde yapacağım"

"Yeni oluşmaya başlamış bir çete grubu, her türlü pis işi yapıyorlar, olayı yöneten polis sensin. Yanında yirmi küsür polis daha gönderiyorum, her şey senin sorumluluğunda!"

"Bana güvenin komiserim, en iyi şekilde görevimi yerine getirip, döneceğim!"

Görev yerine varmalarına çok az kalmışken bile kendine şunu soruyordu; "Başarabilecek miyim? Döndüğünde gerçek bir polis olduğunu kanıtlayabilecek miydi yoksa herkes ona hala çaylak gözüyle mi bakacaktı?

Az sonra Jimin'in bulduğu polis arabası sürtünerek durdu. İnşaatı yarım kalmış ıssız bir yer.. Turuncu tuğlaların çoğu yangından dolayı simsiyah.. Etrafta içinde ateş yakılmış teneke kutulardan çokça var, yerde şırıngalar ve küçük şeffat poşetler, sigara izmaritleri var. Tamamiyle iğrenç bir yer. Ama son derece sessiz.

"Siz ikiniz soldan, sizde sağdan girin ama şu kapıdan değil, siz üçünüz arkamdan gelin, her araba için bir kişi burda kalsın, silahlarınızın dolu olduğundan emin olun" dedi ve silahını iki eliyle kavradı sağ kolunu omuzuna doğru büktü ve sol kolunu gerip silahını omzunun arkasına doğru verdi. Kendinden emin bir şekilde postallarıyla zeminde derin izler oluşturarak yürüdü. Simsiyah saçları ılık rüzgarda yavaşça hareket ediyordu, pek kırışık olmayan alnını kırıştırdı ve kaşlarını çattı. Fazlasıyla güçlü görünüyordu..
.
.
.
.
.
.

"Fiyasko!" bir kayalığa çöktü Jimin. Kimse yoktu burda. Komiseri tarafından deneniyor muydu yada basılacakları haberini alıp buradaki herkes kaçmış mıydı? Kendini kötü hissediyordu, çatışıp bu pislikteki herkesi götürmek istiyordu ama eli boş dönecekti.

"Biri geliyor!"

Jimin duyar duymaz ayağa dikildi ve silahını eline aldı. Ama yaklaşan kişi zayıf bir kızdı. Berbat görünüyordu.

"Hey! Ne işin var orda!"

Mi duyduğu sesle kafasını kaldırdı, burda polisler mi vardı, yaklaşana dek görmemişti.

"Arkadaşıma bakıyordum" dedi Mi olduğunca yüksek sesle.

Bu neydi şimdi? Bu kız nerden çıkmıştı? Onu alıp götürürse bir işe yarar mıydı. İki polis kıza destek olarak Jimin'e getirdiler. Kız gözlerini açmakta bile zorlanıyordu, Jimin ise gayet net görüyordu onu.
.
.
.
.
.

Birbirlerine ilk bakışlarıydı...

policeman ; park jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin