Hasta olmuştu, ne kadar iyi beslense de kurtulamamıştı bu illetten. Kesik kesik öksürüyordu, enerjisi yoktu, başı dönüyordu ve gözlerini açamıyordu. Ama bir an önce kalkıp eczaneye gitmezse asla iyi olamayacaktı. Belki de görevinin saçma sapan sonlanmasına üzülmüş ve güçsüz düşmüştü. Ama bunu kabul edemezdi.
"Ben yetişkin bir insanım, neden çocukça davranayım"
Kabul etmese de ortada başka bir neden yoktu. Evi gayet temizdi ve yemeğini kendi yapardı, dışarıdan söylemezdi. Tek açıklaması piskolojik olarak kötü etkilenmiş olmasıydı. Acaba annesini arayıp birkaç öneri alsa mıydı? Eczaneye gitmek istemiyordu belki nane limon ile geçirebilirdi. Annesini arayıp endişelendirmek istemediği kararına vardı ayrıca sorduğu onlarca soruyu cevaplayamayacak kadar bitkin hissediyordu. Bir hafta izinliydi. Polisler güçsüz çalışamazdı, iyice güçlenmesi gerekiyordu.
Eczaneye gitmeyi bir süre erteledi en azından birkaç saat. Telefonu titriyordu. Yattığı kanepenin bitişiğinde duran masadan telefonunu aldı. Arayan Namjoon Hyunguydu. Kendisinden bir yaş büyük olmasına rağmen üniversite de aynı yılın ögrencileriydiler. Her zaman Jimin ile ilgilenip ona destek olmuştu. Jimin de aynı şekilde ona karşı hep dostça yaklaşmıştı.
"Efendim Hyung"
"Bay pamuk Jimin nasıllar"
"Biraz rahatsızım Hyung yatıyorum"
"Öyle mi! Kendine bakabiliyor musun peki? Yardıma ihtiyacın var mı? Hemen gelirim ;)"
"Çok ağır hasta değilim, basit bir grip işte, endişelenme"
"Pekala buna inanmaktan başka çarem yok"
"Sen neler yapıyorsun Hyung"
"Ben mi? Bildiğin gibi şirkette çalışmaya başladım, öyle monoton bir hayat"
"Sen motonluk sevmezsin ama zaman her şeyin ilacıdır"
"Bunu unutmayacağım, öyleyse kendine iyi bak Bay pamuk Jimin"
"Görüşürüz Hyung"
İlgi görmek hoşuna gidiyordu. Biraz neşesi yerine gelmişti. Neşe beraberinde hafif bir enerji de getirmişti. Kalktı ve gerindi.
Önce markete uğrayıp kendine sağlıklı bir şeyler almayı planlıyordu. Sol köşedeki ilk markete girdi. Sağlıklı olan veya olmayan bir sürü şey aldı.
Ardından eczaneye doğru yola koyuldu. Biraz uzaktı. Güneş boynunu yakıyordu. Esmerleşmek istemiyordu, zaten hafiften esmerdi. Beyazken kendini daha çok seviyordu. Bu yüzden adımlarını hızlandırdı, taaki aradaki beş metre kadar uzaklıktan uyuşturucu alışverişi yapan iki genci görene kadar, biri kız diğeri ise erkek. Saklanıp gözlemleyebileceği gibi bir yer yoktu bu yüzden hareket etmeden ve ses çıkarmadan olduğu yerde izledi. Erkek kıza satış yapıyordu.
Ne yapmalıydı? Yanında silahı yoktu. Fazla enerjisi de yoktu. Polis Merkezini arayıp yardım mı istemeliydi? Ama çocuk yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamıştı. Gözüne ileşen taş parçası beceriksizce çocuğa savurdu.
"Dur orda!"
Jimin çok saftı. Çocuğun korkup duracağını mı zannemişti gerçekten. Koşmaya başlamıştı sesi duyduğu an. Jimin elindeki poşetleri bıraktı ve ardından koşmaya başladı. Evet bu çocuğu yakalarsa gerçek bir polis olduğunu doğrulayacaktı. Geçen gün hayal kırıklığı ile sonuçlanan mekan basma operasyonunu düşündü. Şimdi bu çocuğu yakalayıp tatmin olmak istiyordu. Parmak uçlarına kadar polis gibi hissediyordu! Hasta ve enerjisiz olduğunu unutmuştu. Demekki insanlar yemek yemese de duygu ile doyabiliyorlardı. Aradaki mesafe fazlaydı. Neredeyse ayakları yere değmeden koşuyordu Jimin.
Yakalayabilmeyi ummuştu ama çocuk boyca Jimin den uzun ve çok hızlıydı. Saçları siyahtı, arkadan yüzünü tam net görememişti ama hafif burnu uzundu. Kaslı bacaklara sahipti ve bir uyuşturucu satıcısına göre fazla güzel giyinmişti.
Şimdi kovalamanın başladığı yere geri dönüyordu. Poşetelerini alıp eve dönmeyi ve son on dakikayı unutmayı düşünüyordu. Belki de yardım için ekip istemeliydi, bencillik etmişti. Şimdi sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya gezen o satıcı kim bilir daha kaç kişiyi zehirleyecekti.
Kızın hala orada olduğunu gördü. Kaldırıma oturmuş etrafa boş boş bakıyordu. Neden gitmemiş ki? Heyecandan sımsıcak oldu. Onu yakalarsa diğerine ulaşabilirdi.
"Sen!"
Kız pek oralı değildi.
"Sana dedim!"
Yüzünü Jimin'den tarafa çevirdiğinde o günkü kız olduğunu anladı. Büyük hata yapmıştı. Bu sürtüğü yakalayıp götürmeliydi o gün. Bir polis nasıl bu kadar dikkatsiz olmuştu. Yapmayacaktı. Bir daha asla böyle bir hata yapmayacaktı.
"Benimle geliyorsun"
"Neden?"
"Bir pisliğin içindesin ve o pislikteki herkesi bana anlatacaksın"
Dünya yansa yıkılsa umrunda olmayan Mi "Anlatacak bir şey yok" dedi.
Nasıl bu kadar soğuk kanlı olabiliyordu. Jimin çok çabuk sinirlenirdi. Yumruğunu sıktı. Bir kıza asla şiddet uygulamazdı, sinirini bu şekilde gidermek istedi.
"Kalk!"
"Neden"
"Benimle geliyorsun"
"Nereye"
"Polis merkezine"
"Lütfen beni karıştırmayın, bir şey bilmiyorum"
"Herkes böyle der" dedi ve yanında kelepçe olmadığı için kızın bileğini sıkıca kavrayıp ardından sürüklemeye başladı.
Kendinden yaşça küçük olduğunu hissettiği kıza adını sordu.
"Adın ne?"
"Mi"
"Soyadın?"
"Park"
"Benimde"
Neden bunu söyleme gereği duymuştu şimdi? Sorgulamak üzere Polis Merkezine götürdüğü biriyle sohbet edecekti neredeyse. Park Jimin işte ne zaman ne yapacağı belli olmuyor. İlgili ve merhametliydi. Babası da bu yüzden öğretmen olmasını istemişti. Ama Jimin kendini dışardan gözlemlendiği gibi hissetmiyordu. İyi bir insandı ama iyi bir "Polis" de olabilirdi.
"Bileğim acıyor ve yoruldum nerede bu Polis merkezi?"
Jimin de yorulduğunu hissetti kızın bileğini biraz gevşetti ve yürüyüşünü yavaşlattı.
"Geldik"
