Tanrı veya Tanrıça Ebeveyn

471 17 6
                                    

Merhaba ben Miranda.
16 yaşındayım ve kimsesizim. Ömrüm boyunca hep yurtlardan ve görevlilerinden kaçtım.

Hiç arkadaşım yok ama olmasında istemezdim zaten. Ben hep yer değiştirirdim. Bir yerde asla sabit kalamazdım aksi takdirde görevliler beni bulurdu.

İsmim yabancı olabilirdi ama ben öz be öz türk'tüm.

Tam adım Miranda Tanyeri.

Şu an istanbuldayım. Bi kaç ay öncesine kadar İzmir'deydim. Nasıl oradan buraya geldiğim konusuna gelecek olursak...

Otobüsle geldim ama otobüse para vermedim. Otobüs muavini bagajı açıp bir kaç bavulu yerleştirdikten sonra bavulunu taşıyamayan yaşlı bir teyze'ye yardım etmek için bagaj'lardan uzaklaşmıştı ben de o sırada bagaja girip daha önceden koyulan valizleride görünmemi engellemek için dizmiştim...

Asıl soru: bagajın kapağı kapandıktan sonra nasıl hayatta kaldım?

Bilmiyorum.

Bu yaptığım şey yanlış olabilirdi hatta adice'de olabilir'di ama başka çarem yoktu. Çalışamazdım yoksa ismim'den yerimi bulurlardı.

Kaldığım kulube nin kapısını yavaşça kapattım. Burda tek katlı eski bir evde kalıyordum. 16 yaşına kadar sokaklarda vb. Yerler de kalmanin bir diğer avantajı ise kitli kapıları bir kaç toka ve demir çubuk sayesinde açabiliyordum.

Şansıma bu evin içinde bana uygun bi kaç tane kıyafet vardı. Üstüme siyah strablez bir penye,mavi eski bir etek giymiş ve penyenin uçlarını eteğin içine sokmuştum. Uzun bir kolye takmış ve hafif kahverengi ve gri karışımı bir hırka geçirmiştim. Burada ki kıyafetler bi harikaydı insan neden bunları evde bırakır ki.!

Ayağıma bilekten beyaz convers giymiştim. En son olarak eski bahçe kapısını da kapattim ve yürüyerek boş boş dolanmaya başladım.

En son caddeye çıktığımda topunu almak için yola doğru koşan küçük bir çocuk ve o yolda hızla ilerleyen bir araba gördüm. Ben de o anki deli cesareti ile yola fırlayıp çocuğu geriye doğru ittim.

Ama daha ne olduğunu anlayamadan, bedenimde hissettiğim keskin acıyla gözlerim kapandı.

Gözlerimi açtığımda beyaz bir yatakta beyaz uzun bir elbise ile yattığımı gördüm. Hemen ayağa kalkıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Ama vücudumda hissettiğim keskin acı ile bi an kaldım. sonradan beynime dolan sahneler ile vücudumda artık azalmış olan acıyana birlikte iyice yerimde doğrularak ayağa kalktım.

Artık acı boy göstermiyordu. Önce hafif bir sızı ile ardındansa dinç bir enerji ile kendime geldim.ardından nerede olduğumu anlamaya çalıştım.

Bulunduğum odanın bir duvarı boydan boya cam'dı ve bir balkona açılıyordu. Bende yavaş ve çekingen adımlar ile balkona yaklaştım kapısını açıp dışarı çıktığımda neredeyse şoktan bayılacaktım.

Bulutların arasındaydım. Resmen gökyüzündeydim. O şok ile bir kaç adım geri gittim. Sonrada arkamı döndüm ve balkondan çıktım tekrar odaya girdiğimde odanın zemininden tut duvarlarına kadar her şeyi beyazdı. Ve oda da sadece yatak vardı.

Ben de sessiz adımlar ile kapıya yaklaştım ve yavaşça kapının kulbunu indirdim. Önce kafamı çıkartıp etrafıma baktım kimse olmadığını anlayınca da komple dışarı çıktım.

Koridorda sessizce yürümeye başladım.

Biraz daha yürüdükten sonra karşıma farklı yönleri gösteren oklar çıktı.

Oklarda
"Khione'nin bahçesi"

"Demeter'in tahıl tarlası"

"Hephaistos hurda dükkanı"

Gibi daha bir sürü şey yazılıydı. Bu isimlerin hepsi yunan tanrılar'ının anlarından dı. Kaldığım yurtlardan birinde yunan mitolojisine merak sarmış'tım ve yurdun kütüphanesinde bulunan bütün yunan kitaplarını ve efsanelerini okumuştum.

Ben bunları düşünürken bir yandan da koridorlarda yürüyordum. Derken karşıma kocaman altın bir kapı çıktı etrafa baktığımda ;

Yüzünde altından bir maske ve elinde mızrağı olan bir adamın buraya doğru koştuğunu gördüm. Bende arkamı dönüp ters yöne doğru koşmaya başlayacekken kapının arkasından bir sesin 'Miranda Tanyeri' dediğini duydum.

Hızla oraya döndüm ve kapıyı açtığımda şaşkınlıktan adeta dona kaldım.

Kocaman dev insanlar üstlerinde beyaz tunikler giymişler sırayla kocaman bir 'U' oluşturan tahtlarda oturuyorlar dı. Toplam 12 taht vardı.

Ve benim beynim herşeyi idrak etti. İnanması imkânsızdı ama ben Olimposta'ydım.

Ortada tam karşımda Kral Zeus ve onun yanında Kraliçe Hera duruyordu. Kral ve Kraliçe oldukları o kadar barizdi ki.

Kraliçe Hera sinirle ayağa kalktı ve resmen gürledi

"Sen kimsin de buraya pat diye giriyorsun!"

Bu sırada çok güzel bir kadın ayağa kalktı. Gerçi hepsi çok güzeldi.

Neyse ,kadın konuşmaya başladı;

"Kral Zeus bu genç benim kızımın hayatını kurtaran kız."

Herkes bana şaşkın şaşkın baktı.

"Bu kızın ayakta bile zor durması gerekir"

"Bu kız bir melez olmalı"

Herkes'in kafasından farklı bir ses çıkıyordu. En sonunda kendi aralarında bir test yapma kararı aldılar.

Beni bir kutuya kapattılar.10 dakika sonra da çıkardılar ama onlara göre 1 saattir ordaymışım.

En sonunda benim onlardan biri yani bir melez olduğuma karar verdiler. Ben bu testi ne işe yaradığını sorduğumda ise tanrılar'ın kanını taşıyan her melez'in gırtlağının normal insanlardan biraz daha geliştiğini söylediler. Ben kafamı öne eğmiş bir vaziyette onaylayan sesler çıkarırken Kral Zeus'un hiç konuşmadığını fark ettim. Okuduğum kitaplara göre meclisi ve toplantıları yönetenin o olması gerekiyordu. Oysa ki bu meclis'in başından beri yöneten kişi kraliçe Hera idi.

En sonunda Kraliçe Hera

"Bu kızın tanrı ve ya tanrıça ebeveyn'i her kim ise elini kaldırsın"

Dedi ve sanırım iş orada bitti.

Herkes kimin elinin kalkacağını merakla beklerken kalkan el ile herkesten güçlü şaşkınlık nidaları çıktı. Ben daha olayın şokunu atlatamamışken gerçekleşen ikinci ve en büyük olay ile bayıldım.

Mucizevi TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin