Sanırım size bayılmadan önce neler olduğunu anlatmalıyım,öyle değil mi?
meclis boyunca hiç konuşmamış olan tanrıların kralı Zeus elini kaldırmış ve ben böylece babamın tanrıların kralı olduğunu öğrenmiştim.
herkes farklı ağızlardan konuşmaya başlamıştı. kimisi 'uzun zamandır bir melez çocuğu olmamıştı babamın' diyor, kimisi 'çok güzel bir kız' diyor kimisi ise bana küçümseyerek bakıyordu. ama aralarından biri, tanrıça hera... bana saf öfke ile baktı ve hatta sanırım beni bir böceğe çevirip ezmeyi planlıyor.
herneyse ondan sonra ise olanlar oldu... meclisin pencerelerinden içeriye giren güneş ışıkları yok oldu. apaydınlık olan içerisi zifiri karanlığa büründü. tanrıların ve tanrıçaların yanında bulundurduğu silahlar ve kıyafetlerden yayılan cılız ışıkların yanında, iki kişi ışık yayıyordu ama onların ışığıda yavaşça azaldı. tahminlerim doğrulutusunda nice güce sahip olan ikizlerdendi bu ışık hüzmeleri. güneş tanrısı apollon ve ay tanrıçası artemis...
ama onlarda bu karanlıkta cılız bir ışık hüzmesi oldular. herkes ten şaşkınlık nidaları yükselmeye başladı. gündüz olan gök şimdi aynı şeye benziyordu...şeye... gece'ye
bir anda karanlık hafiften dağılmaya ve bir noktada toplanmaya başladı. toplandı,toplandı ve bir kadın figürü oluşturdu. her yerinden güç fışkırıyordu. insanı onun kölesi olmaya teşvik eden bir duruşu vardı. diğer tanrılar saygı göstermek amacı ile kafalarını hafiften öne eğip bir kaç saniye beklediler ve ardından neredeyse ışık hızı ile geri yukarıya kaldırdılar. bir kaç tane tanrıça kıskançlık içinde ona bakıyordu. ama saygı gösterdikleri her hallerinden belli oluyordu.
''bu kızın tek ebeveyn'i sen değilsin unuttun mu tanrılar kralı?''
herkes kadının konuşması ile yüzlerinde oluşan garip ifade ile bir bana bir krala bir kadına baktılar. kadın konuşmaya devam etti.
''ben gecenin ta kendisi olan Nyx ,bu kızın öz be öz annesiyim.''
işte bu cümlelerden sonra bayılmıştım.
------------
tekrar gözlerimi açtığımda,yine aynı beyaz odadaydım.bu yaşadıklarım bana ağır gelmeye başlamıştı. sanki uyanmamışım gibi yapıp kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapatmayı o kadar çok istiyordum ki...
ama kim olduğumu biliyordum ve sormam gereken,öğrenmem gereken o kadar çok şey vardı ki... açıkçası merakta ediyordum. o efsaneleri okuduğumda o kadar hoşuma gitmişti ki 'keşke gerçek olsaydı' demiştim.
şimdi sorsanız kararımın aynı olacağını hiç sanmam.yine de yılmamaya çalışacaktım. merak ettiklerimi öğrenecektim. ne kadar ağır olursa olsun...
içimi kaplayan o kadar çok duygu vardı ki hangisini anlatacağıma karar veremiyordum. içlerinde bir kaç tane seçmiştim. korku,hüzün,mutluluk,kaos,endişe...ve merak. yatakta doğrulup,kafamı yukarı kaldırdım ve yandan bakıldığında asil durduğuma kanaat getirdim. çenemi ve başımı dik tutarak, omuzlarım hafif geride kendinden emin görünüşüme tezat olarak titreyen bacaklarım ve ne yapacağını bilememezliğin verdiği korku ile ardından gelen ağlama arzusu ile de beraber yataktan kalktım,ve odanın kapısını açarak dışarı çıktım . geçen seferki yollardan yürümeye başladım.yine aynı kapının önüne gelince bu sefer kapıyı çalarak içeri girdim. annem olduğunu iddia eden nyx,babam olduğunu iddia eden kral zeus ve diğer herkes buradaydı. nyx karanlık ve taht şekline bürünmüş bir dumanın üstünde oturuyordu. ben gelince yine salonda bir sessizlik oluştu ardından ise büyük bir gürültü koptu. en sonunda kral zeus elini kaldırdı ve herkes sustu.sonra da bana dönerek konuşmaya başladı. sesi yorgun,endişeli ve birazda meraklıydı. sanırım merak ettiği şey cümlesini bitirdikten sonra benim vereceğim tepkiydi. ya da bunların hepsini ben kendi kafamdan uyduruyordum. sonuç olarak o bir tanrıydı değil mi? ne dediğini anlamamam gerekirdi. gerçi bende bir tanrıça oluyordum değil mi?
hah! işte şimdi beynim kulağımdan akarak yer çekimine yenik düştü. herneyse çok fazla konudan uzaklıştım değil mi? hah! nerde kalmıştık? tamam buldum.
sonra bana dönerek konuşmaya başladı;
''miranda tanyeri. sen tanrılar kralı zeus ve gecenin kendisi,leydisi olan nyx'ın bir çocuğusun yani bir tanrıçasın. şimdilik senin olimposta kalmana karar verildi.bu geçici bir karardır. daha sonrasında senin hakkında nihai bir karar alınacaktır''
sinirlenmiştim kendilerini ne zannediyorlardı ki benim hakkımda karar alıyorlardı? üstüne üstlük yavaş yavaş yaşadığım şoku atlatmaya ve mantıklı düşünmeye başlamıştım.ben bir tanrıça olamazdım. ne biliyim yani eğer öyle olsam onların ki gibi etrafa bir güç yada ne biliyim ışık yaymam gerekmez miydi? anın verdiği sinir ile konuşmaya başladım ve cümleye girişim epey sert bir ses tonu ile başladı.
''kim tarafından karar verildi acaba?''
herkes bir an birbirlerine baktılar hemen ardından zeus'a döndüler. zeus ise bana sinirle bakıyordu.
''sen ne cürret ile bana hesap soruyorsun küstah!''
diye beni bir güzel paylayan zeus'tan azıcık korksamda bunu hiç belli etmeden konuşmaya devam ediyordum ama adamın gözlerinde bildiğiniz şimşekler çakıyordu yahu.
''bakın kral zeus, bana sormadan benim hakkımda karar veremezsiniz! birden kendimi olimpos'ta buluyorum bir sürü yaratık ve tanrıyla etrafım çevrili bir de bütün bunlar yetmezmiş gibi karşıma mitolojideki en güçlü simalardan iki tanesi çıkıp bana anne ve babam olduğunu söylüyorlar. ve ben şuan kendime deli gözü ile bakmaya başladım!!! ben bir tanrıça olamam ya da sizden biri. hem öyle olsa sizden yayılan o güçlü ışık gibi şeyin bende de olması gerekmez mi?''
ben konuşmamı bitirdiğimde nyx elini hafifçe havaya kaldırdı ve soldan sağa doğru hafifçe yönlendirdi bunu yapan elinin geçtiği yerlede arkasını havada süzülen siyah bir duman izledi.
sonra bedenimi baştan aşağıya doğru bir siyah duman örtüsü sardı. örtü hafifçe yok olmaya başladığında benden çok minik,neredeyse görülemiyecek kadar az olan bir gri ışık yayıldı ve hemen söndü.dehşete düşmüş gibi kafamı eğerek vücuduma baktım sonrada aynı dehşet ifadesi ile nyx a döndüm. bana tebessüm ile baktı nyx,diğer tanrılardan bazıları küçümseyerek bazıları hayal kırıklığına uğramış vaziyette bana bakıyordu. sanırım benden daha güçlü bir ışık bekliyorlardı.nyx konuşmaya başladı;
''seni dünyada bazı yaratıklar bulmasın diye korumak amacı ile gizlemiştim.''
sonra oradaki tahtlarda oturan kadınlardan biri konuşmaya başladı. sarı saçlarını örgü yaparak arkasında bir topuz halinde toplayan ve çok güzel görünen bu kadınınher halinden ekin tanrıçası demeter olduğu anlaşılıyordu.
''lord zeus,peki bu kız ne tanrıçası?''
salonda çok gürültü olmamasına rağmen bir an sessizlik oluştu. kral zeus konuşmaya başladı. bende merakla onu dinlemeye.
''tanrıça miranda'yı doğar doğmaz bazı sebeplerden ötürü dünyaya gönderdik. biliyorsunuz bir tanrının neye hüküm süreceği zaman ile gözlemlenir ama tanrıça miranda maalesef dünya koşullarında gerekli gözlemlere veya bu durum için gereken yaşam koşullarına sahip bir yerde büyümediği için bunu bizde henüz bilemiyoruz. bunu bize zaman gösterecek''
kimse bu açıklamadan tatmin olmamıştı hatta bu açıklamaya itiraz edecek birileri de varmış gibi görünüyordu ama neden ise herkes sustu.sanırım artık bu konunun konuşulmasından bıkmışlardı.
bir süre herkes sustu,sanırım artık konuşulacak bir şey kalmadığına karar vermiş olucaklar ki konsey bitti.
ve bende bittim arkadaşlar.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucizevi Tanrıça
AdventureO bir mucize'ydi. Olmaması gerekiyordu.. Bu yaşına kadar kim olduğunu bilmiyordu... Kim olduğunu öğrendiğinde hiç bir şey kolaylamayacak, aksine daha da zorlaşacaktı... O mucizeydi. O bir tanrıçaydı. Edineceği dostluklar yanı sıra bir çok düşman da...