Nyx ın uçurumdan atlamasının ardından şaşkınca peşinden koşup uçuruma bakmıştım ama dibi görünmüyordu. Ne yapacağımı şaşırmış bir halde sağ-sola bakındım. sonrasında ise ağız alışkanlığı bir şekilde ''bismillah'' diyip bende peşinden atladım.
Sertçe yere çakılmayı gözlerim kapalı bir şekilde beklerken;
''artık gözlerini açmaya ne dersin Asta?''
diye, keyifli bir ses duydum. gözlerimi açtığımda karşımda dudağının bir kenarı kıvrılmış, bana bakan Nyx ı gördüm.
Ne ara olduğunu anlamamıştım ama gerçektende şu an ayaklarım, 'zemin' diye adlandırılabilecek bir yerdeydi. Aslında bir zemine bastığımı söyleyebilirdim, en azından hissettiğim buydu. Ancak gerçek, şu an koskocaman siyah bir duman kütlesine basıyor oluşumuz kadar korkutucuydu.
Daha sonra ise çevremi algılamaya başladı beynim.
Karşımda devasallıkta boyut atlamış bir 'kale' vardı. daha doğrusu kale olduğunu sonradan anlayacağım yerden çıkan kuleler ve onun dışında, devasa surlar...
3 tane kule vardı ancak bu kulelerin ucunu göremiyordunuz.Tepeye doğru bakışlarınızı kaldırdığınızda kulelerin -olduğunu düşündüğüm uç kısımları- bir sis dumanı altında kayboluyordu.
Çevremizde ise bu devasa surlardan başka hiç bir şey yoktu, gerisi sisti...
bir süre sonra bir şeye odaklanamaz olmuştum, sanki uçurumdan atladığımda düşünmek diye adlandırılan işlevi orada bırakmıştım..
Tekrar Nyx a döndüm ve bu sefer suratına boş boş bakmaya başladım. Nyx bir süre, sanki bir şey ararmış gibi gözlerimin içine baktı. Daha sonra ise
"Karşında görmüş olduğun Asta..." dedi, bir elini hafifçe surlara doğru kaldırarak
" Benim evim, bu evrendeki sonsuz kudretmin içindeki minik bir zerrecikten ibaret olan şatom, bulunduğumuz alana gücümün kanıtı olarak yerleştirilmiş bir kum tanesi.Ona 'kum tanesi' hususunda sorgular bakışlar gönderdim ancak o bunu fark etmedi bile. E durum böyle olunca bende ikimizin sahip olduğu 'kum tanesi' anlayışlarının 'farklı' olabileceği kanısına vardım.
nyx surlara doğru ilerlemeye başladığında bende kafam kum tanesi hususuna takılmış, annesini takip eden yavru bir ördek gibi onun peşinden gittim.
surlara yaklaştıkça göründüğünden daha büyük olduğunu anladım. zaten bu dünya ya adım attığımdan beri hiç bir şey göründüğü gibi çıkmıyordu ki...
sanırım buna alışmak akıl sağlığım için en iyi seçenek olacaktı...
Her neyse işte, nyx surlara yaklaştı -görünürde kapısı olmayan surda -birden bire kapı belirdi ve açıldı,sonra nyx -aslında yer olmayan- yerden havalandı ve içeri doğru süzülmeye başladı.
bilirsiniz işte her zaman ki şeyler kısacası yani...
ben nyx ın süzülmeye başladığı yere doğru adımladım ve aşağı bakarak nasıl havalanacağımı düşünmeye başladım. sonra belki havalanmama gerek yoktur diyerek bir adım atmayı denedim ama ayağım sisin içinde kayboldu ve ben boşluğa basmış oldum.
hemen ayağımı geri çektiğimde uzun elbisemden gördüğüm kadarıyla ayağımın siste kaybolmamış olduğunu anlayabildim.
daha sonra koltuk altımda bir baskı hissettim ve bir baktım ki ben de nyx gibi süzülmeye başlamışım!
kapıyı geçerek bu sefer 'gerçek' bir zemine bastığımda kendimi kastığımı yeni fark etmiştim. etrafı incelemeye başladığımda önümde kulelerin kökünü,yani kale yi gördüm. yani sadece önünü görebildim çünkü önü bile o kadar büyüktü ki, diğer taraflarını kapatıyordu. yani ben o an için öyle düşünmüştüm. sonra sağ-sola baktım ve buranın da kalenin bahçesi olduğunu anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucizevi Tanrıça
AventuraO bir mucize'ydi. Olmaması gerekiyordu.. Bu yaşına kadar kim olduğunu bilmiyordu... Kim olduğunu öğrendiğinde hiç bir şey kolaylamayacak, aksine daha da zorlaşacaktı... O mucizeydi. O bir tanrıçaydı. Edineceği dostluklar yanı sıra bir çok düşman da...