Bayan Lee ile birlikte girdiğim koca binanın en üst katına çıkmak için asansöre binmiştik. Yaklaşık otuz saniyedir durmadan yükseldiğimizi düşünürsek, gerçekten de korkunç bir yüksekliğe sahipti bu bina. Sonunda asansörün kapıları aralandığında rahat bir nefes verdim ve terleyen avuçlarımı üzerime geçirdiğim siyah kot pantolonuma sildim. Kısa bir yürüyüşten sonra büyük harflerle 'Danışma' yazılan yere ilerledik. Bayan Lee, Park Chang Su ile görüşeceğini belirttikten ve genç kızında bir kaç arama yapmasından sonra tekrar uzun bir koridor geçmiş sonunda ise bir kapıyla karşı karşıya kalmıştık. Heyecanım git gide artarken Bayan Lee kapıyı çaldı ve kısa süre sonra gür bir sesin 'gir' demesini işitmemizle birlikte kapıyı araladı.
İçeri adımımı attığım gibi ister istemez odayı baştan aşağıya süzmüş, en sonunda da orta yaşlarda bir adamla göz göze gelmiştim. Hızla eğilip saygıyla selam verdikten sonra doğrulup ellerimi önümde birleştirdim. Adam memnuniyetle bana bakarken asıl odağının bayan Lee olduğunu çok iyi biliyordum.
''Hoş geldiniz. Geçin şöyle lütfen.''
Adam tamda beklediğim gibi nazik bir şekilde bizi içeriye davet ederken bu garip duruma kendimi alıştırmaya çalıştım. Farklı hissediyordum.
Bayan Lee ve ben koca masanın önündeki iki tekli deri koltuğa yerleştik ve benim dahil olmadığım kısa bir muhabbetten sonra tüm gözler bana dönmüştü. En çok Park Chang Su denilen adamın bakışları altında ezilirken bayan Lee, az önce konuştukları gibi beni dışarıda beklemek için odadan ayrıldı. Baş başa kaldığım adamla birlikte iyice gerilirken kalın sesi duymamla kulaklarımı dört açıp onu dinledim.
''Baekhyun'du değil mi?''
Onayladım. ''Evet efendim, Byun Baekhyun.''
Adam başıyla onayladıktan sonra duruşunu dikleştirdi. Sıkıntılı gibiydi.
''Bak Baekhyun, söylediklerimi lütfen iyi dinle. Seni üzmek veya utandırmak istemiyorum fakat senin gibi okumamış ve yaşı oldukça küçük kişileri çalışanım olarak almıyorum yanıma.''
Ve içimde bir şeylerin parçalandığını hissetmiştim.
''Ama Lee Chung Ae gerçekten yakın bir arkadaşım, onu kırmak istemedim ve gördüğüm kadarıyla gayet saygılı bir çocuksun. Durumunu da az çok biliyorum, adına üzgünüm evlat.''
Karşımdaki adamın iyi niyetli mi yoksa kötü niyetli mi olduğunu kafamda tartarken başımı hafifçe eğip ardından doğruldum. Olabildiğimce saygılı davranmaya çalışıyordum.
''Seni oğlumun yanına farklı bir görevle göndereceğim.''
Sonunda konu yapacağım işe geldiğinde ilgiyle başımı kaldırdım. Gözlerim direkt olarak karşımdaki adamın gözlerine dokunduğunda vücudum aniden gerildi. Gerçekten sert bakıyordu ve yeni fark ediyordum, yaşına göre ciddi anlamda yakışıklı bir adamdı.
''Oğlum, Park Chanyeol. Sosyal medyayla aranı bilmediğimden dile getirmek istiyorum, kendisi manken. Fakat bir sorun var.''
Kaşlarım benden izinsiz hafifçe çatılırken bir an konuşmak için dudaklarımı araladım fakat vazgeçip tekrar dudaklarımı birbirine bastırdım. Bunu fark etmesiyle konuşmasına devam etti Bay Park.
''Gayet açık konuşacağım, oğlum tamamen baş belasıdır. Dik başlı ve plan program nedir bilmeyen bir insan. Fazlasıyla kötü alışkanlıkları var ve senin görevin sürekli onun yanında olmak. Ona bir program hazırlamak ve her cuma günü akşam saat tam on da elinde raporlarla bu odada olmak. Hafta içerisinde neler yaptığını detaylı bir şekilde yazmanı, ayriyeten yediği şeye kadar senin sorumlu olmanı istiyorum. Aklında bir soru kalmaması için söylüyorum, bir erkeği seçmemin nedeni yanına koyduğum kızı altına almasından korktuğum için. Seni seçmemin nedeni ise..''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPECIAL
FanfictionAnnesine bakmak için var gücüyle çalışıyordu Baekhyun. Henüz on sekizine yeni girmiş bir delikanlı olsa da, hayat yaşının gerektirdiklerini yaptırmaktan çok uzaktı ona. Okumak, eğlenmek yerine hayatta kalmak için çabalıyordu. O farklıydı. O mutluydu...