Ağaçta ki yapraklardan biri daha süzülerek yere düştü. Sonbaharın renklerini severdim ancak bana ayrılık ayı gibi gelirdi. Yapraklar ağaçları terk ederdi ağaçlar eğilir onlara bakardı bir süre sonra o yapraklar giderek yıpranır kırılırdı ağaçsa yavaşça doğrulur ve yeni yemyeşil yapraklarla hayata devam ederdi.
"Ben çıkıyorum." dedim yağmurluğumu üstüme giyerken.
"Nereye?" diye sordu evdekiler. Üniversitede daha başarılı olabilmek için Almanya da Çok iyi bir özel okula gidiyordum. Çocukluk arkadaşlarımla aynı evde kalıyorduk. Simay Furkan Erdem ve Ben.
"Canım sıkıldı biraz dolaşıcam." dedim gülümseyerek.
"Bekle bende geleyim." dedi Simay ayağa kalkarken.
"Yalnız olmak istiyorum." dedim evden çıkarak. Başımı öne eğip ormana doğru yürümeye başladım. Etrafta çok insan yoktu. Sokak lambaları yeni yeni yanmaya başlamıştı. Ormanın girişine gelince başımı yerden kaldırıp etrafa baktım. Kırmızı sarı ve yeşilin hakim olduğu ağaçların birbirlerine korku dolu baktığı o yola girdim. Çok ileride bulunan bir banka doğru ilerleyip yavaşça oturdum. Hızla esen rüzgarın saçlarımı savurmasına izin verirken karşıdan gelen yaprak seslerine başımı çevirdim. Kumral saçları yeşil gözleri keskin yüz hatları herşeyiyle kusursuz yaratılmış biri. Boynunda bulunan soluk koyu yeşil atkısı ile kızarmış burnunu kapattıktan sonra ellerini tekrar cebine koydu. Yavaşça karşımda bulunan banka oturup başını önüne eğdi. Yere düşen ufak bir sesle gözünden yaş geldiğini anladım.
"Pardon." dedim yanına doğru ilerlerken. Başını yavaşça kaldırıp bana baktı.
"Buyrun." dedi burnunu içine çekerek.
"Ben Çağıl. Karşıdan ağladığını gördüm ve merak ettim iyimisin diye sormak istedim." dedim ona bakarken. Gözlerini yavaşça gözlerime dikip uzun bir süre bana baktı.
"Değilim." dedi titreyen sesiyle.
"Anlatmak istersen dinlerim." dedim zoraki bir gülümsemeyle.
"Sağol." dedi başımı tekrar öne eğerken.
"Pekala." dedim arkama dönüp yerime otururken. "Ben her gün buraya geliyorum genelde bu saatlerde yani istersen istediğin zaman konuşabiliriz." dedim ona bakarken. Hiç bir tepki vermeden ellerini saçına geçirdi. Her saniye gözlerinden hızla yaşlar akıyordu nedenini bilmiyordum ama onun gözünden yaş aktıkça kalbim sızlıyordu. Bir anda elime düşen damla ile titredim. Benimde gözümden yaş gelmişti. O sırada karşıdaki çocuk yavaşça ayağa kalktı. Biraz bana baktıktan sonra arkasını döndü ve hiçbirşey söylemeden oradan uzaklaştı. Bir kaç dakika oturup öylece oraya baktım. Esen rüzgar ile titreyip yerimden kalktım ve eve doğru yürüdüm.
Ertesi Gün
Saat 20.00 dı çantamı alıp evden çıktım ve o parka doğru koştum. Onu görmek için o kadar heycanlıydım ki. Ormanın başına gelince koşarak oraya gittim banklar boştu. Bu sefer onun oturduğu banka oturdum ve beklemeye başladım. Yavaş yavaş yağmur yağmaya başlamıştı rüzgar şiddetini arttırmıştı. O anda düşündüm "Neden beni görmeye gelsin ki?" ben onun için birşey ifade etmiyordum o benim için birşey ifade ediyordu neden bilmiyorum ama öyleydi işte. Gelmeyeceğini anlayınca umutsuzca eve gittim.
"Çağıl sen iyi misin?" dedi Furkan.
"Hayır değilim." dedim ileriye doğru bakarken.
"Neden?" diye sordu Simay.
"Size anlattığım şu çocuk bugün gelmedi." dedim iç çekerken.
"Belkide işi çıkmıştır canım." dedi Simay gülümseyerek.
"Bide şöyle düşünmek lazım neden gelsin ki?" dedi Furkan. Elimi birbirine vurup ona baktım.
"Bende aynı şeyi düşündüm. Neden böyle oldu bilmiyorum ama onu bulup konuşmak istiyorum en azından son bir kere." dedim tavana bakarken.
"Çocuk kaçacak değil ya elbet bir gün karşına çıkar dünya küçük yer takma sen kafana kuzum." dedi Simay bana sıkıca sarılırken.
"Hemde ne küçük." dedi Furkan gözlerini devirerek. Yanımda olan yastığı hızla ona fırlattım.
"Ya sen niye hep negatifsin sinir şey." dedim gülerek.
"Senden gelen enerji yapıcak bişey yok." dedi omzunu silkerek.
"Bak ya!" dedim hızla ayağa kalkarken. Koşarak üstüne atlayıp uzun siyah saçlarının ucundaki mor kısımlarını çekmeye başladım.
"Senin bu güzel mor saçlarını yolarım." dedim gülerek. Ellerinin boşta olduğunu fark ettiğim anda beni belimden tutup altına aldı. Ellerimi sıkıca yanda birleştirip bana baktı.
"Senin o dilini kopartıp ellerini kırarım." dedi tek kaşını kaldırırken.
"Bir daha mor saçlarıma dokunma." dedi gülerek. Altından kurtulmak için çırpınırken yanlışlıkla malum bölgesine tekmeyi geçirince iki büklüm kaldı. Hızla ayağa kalkıp şaşkın şaşkın ona baktım.
"Se..seni geberticem Çağıl HORLU!" diye bağırdı. Çığlık atıp aşağı doğru koşarken Furkanın arkamdan geldiğini duyabiliyordum. Onu görmek için başımı hafif yana çevirince merdivende bulunan topa takılıp iki üç basamak yuvarlanarak yere düştüm. Tam kalkmak için yeltenirken öküz Furkan üstüme atladı.
"Bunu çok pis ödiceksin Çağıl Horlu!" dedi tıslayarak. Git gide bana yaklaşırken ondan kurtulmak için aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim.
"Simay sana aşık."
Furkan olduğu yerde kalakalmıştı. Sıkı sıkı tuttuğu bileklerimi yavaş yavaş bırakıyordu.
"Ne demek Simay sana aşık?" dedi şaşkınca. Bir anda altından kurtulup merdivene koştum.
"Sadece seni kandırmak istedim." dedim dil çıkararak. Simay gerçekten ona aşıktı ve bunu gerçekten söylemiştim ama aralarının bozulmaması için kandırdım demek zorundaydım.
"Seni küçük yılan!" diye bağırdı koşarken.
"Küçük senin ebendir." dedim gülerek.
"Artık yeter." dedi Simay önüme geçerken.
"Dur daha yukarı kata çıkıcaktık." dedi Furkan alayla. Simay'ın gözlerine bakınca bizi kıskandığını anlamıştım.
"Bence De yeter Furkan özür dile de bitsin şu iş." dedim alayla.
"Kim ben mi özür dilicem lan gelip saçımı çeken sensin gelip tekme atan sensin belki senin yüzünden baba olamicam ben pislik!" dedi şakayla karışık.
"Gelip olumsuz olumsuz konuşan sensin sonra..sonra sonra işte olumsuz konuşan sensin." dedim odaya girerken.
"Ay Gerizekalı." dedi kız gibi.
"Koca karı." dedim Erdem'in yanına otururken.
"Çağıl." dedi Simay öksürerek.
"Tamam." dedim ellerimi teslim olurmuş gibi havaya kaldırırken. Başımı yavaşça Erdem'e çevirip baktım. Elinde telefonla birşeylerle uğraşıyordu. Hafifçe gözlerimi devirip ne yaptığına baktım. Tuğba diye bir kızla mesajlaşıyordu. Biz varken ne münasebet. Hızla elinden telefonu alıp dil çıkardım.
"Napıyosun ya ver şu telefonu kızım deli etme adamı." dedi sinirle.
"Kim bu Tuğba?" dedim ciddi bir şekilde.
"Bi kız işte." dedi omuz silkerek.
"Bakalım sadece bir kız mı?" dedim Simay'a işaret ederek. Simay koşarak Erdem'in kollarına sarıldı bende kızı aradım ve telefonu hoparlöre aldım.
"Aşkım." dedi karşıdaki ses. Bir süre cevap vermedim. "Bitanem orda mısın?" dedi kız. Sesinden güldüğü belliydi.
"Seelam." dedim gevşek gevşek.
"Sen kimsin be?" dedi kız şaşkın bir sesle.
"Asıl sen kimsin tatlım."dedim gülerek.
"Erdem'in sevgilisiyim ben." dedi sinirle.
"Ahh ama bize öyle demedi ona göre sen sadece bir kızsın." dedim alayla.
"Aşkım inanma!" diye bağırdı Erdem arkadan.
"Sen sus be!" dedim sinirle.
"Bak tatlım ben 19 senedir Erdemle birlikteyim ve 9 senedir de sevgiliyiz seninle konuşmasının tek sebebi biraz kavga etmemiz yani hiç umutlanma sen bi hiçsin hatta Erdem de şimdi sana ayrıldığınızı söylicek dimi Erdemcim." dedim pis pis gülerken.
"Neden bunu yapıyosunuz?" dedi Erdem sinirle.
"Çünkü zevkli." dedim tıslayarak.
"Hay senin zevkine." dedi gözlerini devirirken.
"Seni bekliyoruz Erdemcim." dedim gülümseyerek.
"Hayır." dedi ciddi bir sesle.
"Aşıkmısın?" dedim ciddiyetle. Erdem uzun uzun bana baktıktan sonra olumsuz yönde başını salladı.
"Bende öyle düşünmüştüm." dedim gülümseyerek. "Bunu yapıyorum çünkü seni kıskanıyorum." dedim telefonu kapatırken.
"Neden?" dedi Erdem bana bakarken.
"Sadece seni değil Furkanı hatta Simay'ı bile kıskanıyorum." dedim otururken.
"Siz benimsiniz ben de sizinim." dedim gülümseyerek.
"Lan yarım saat önce Yeşil gözlü çocuk diye ağlıyodun." dedi Furkan sinirle.
"Sus be koca karı." dedim tekrar Erdem'e dönerken.
"Sen kıskanıyosun diye bizim sevgilimiz olamicak mı?" dedi Erdem kaşlarını kaldırarak.
"Ya olucak olucak olmasına da benimde kabul ettiğim birileri olucak." dedim gülümseyerek.
"Emredersiniz efendim." dedi Erdem gülerek.
"Neyse gençler onu bunu bırakında benim yarın Kimya sınavım var biriniz el atsanıza." dedim göz kırparak.
"Benim geometri sınavım var kusura bakma." dedi Simay ayağa kalkarken.
"Benimde Fransızca sınavım var." dedi Erdem geri çekilerek. Yavru kedi bakışlarıyla Furkan'a baktım.
"Benim kimyam iyi değil ki kızım." dedi ciddiyetle.
"Oha Furkan oha kimyanın kim olduğunu bulucaksın hala iyi değil diyosun öyle olsun be bende sizi dost bilmiştim." dedim kollarımı birleştirerek. Kimseden ses çıkmayınca ayağa kalktım. Simay mutfağa geçmişti. Salonla mutfak birleşik olduğu için ne yaptığını görebiliyordum. Arkama dönüp ona baktım.
"Elindeki demirin periyodik tablosundaki sırası ne?" diye sordum Simay'a.
"Grup 8, periyot 4, blok d atom numarası 26 element serisi geçiş metalleri elektron dizilimi Ar 3d6 4s2 atom ağırlığı
55,845(2) g/mol enerji seviyesi başına elektronlar 2 8 14 2." dedi Furkan robot gibi.
"Hös be oğlum ağır gel bide benim kimya iyi değil der ya ben sırasını sordum gelmişini geçmişini saydın." dedim arkama dönerek.
"Pardon." dedi Furkan da gülerek.
"Kalk hadi çalışmaya." dedim kolundan tutup çekerek. Biraz itiraz etsede beni kıramadığı için kalktı. Birlikte yukarı çalışma odasına çıktık. Ben önüne kitapları koyup yanına oturdum.
"Sizdeyiz Hocam." dedim arkama yaslanarak.
"Hangi konuyu istiyosun?" diye sordu kitapları incelerken.
"Yani en baştan başla işte." dedim gülerek.
"Oha Çağıl." dedi bir anda bana dönerken.
"Elementler kimyasını anlat işte." dedim önüme bir kitap alarak.
1 Saat Sonra
"Bu kadar işte." dedi Furkan kitabı kapatırken. Uzun uzun esnedikten sonra ona baktım.
"Anladım." dedim ayağa kalkarak.
"Emin misin?" dedi gülümseyerek.
"Eveet." dedim kapıya doğru ilerlerken.
"Çağıl." dedi arkamdan. Bir an duraksayıp mal mal ona baktım.
"He." dedim saçımı arkaya atarak.
"Hani aşağıda üstüne atladığım zaman söylediğinde ciddi miydin yoksa gerçekten benden kurtulmak için mi söyledin?" dedi gözlerime bakarken.
"Ne dedim ki?" dedim unutmuş gibi.
"Simay sana aşık demiştin." dedi saçlarını düzeltirken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Düş Masalı
Teen FictionHerşey bir anda gerçekleşti. Sonbahar akşamı bir parkta otururken onun ormana uyum sağlayan yeşil gözlerini gördüm. Aynı sonbaharda dökülüp sararan yapraklar gibi onunde gözlerinde çöküş vardı her halinden belliydi. Sessizliği bozan tek şey rüzgarın...