Konak

28 2 0
                                    

En sonunda önemli olan, hayatınız içerisindeki yıllar değil, yıllarınız içerisindeki hayattır. / Abraham Lincoln

*

"Üç numaralı masanın siparişini bana yaz!"

İki elimle bile zor kavrayabildiğim büyük tepsiyi tek elime almaya çalışırken, bir yandan da bulunduğum noktaya pek de uzak olmayan kasadaki Eser'e, sevgili dostlarımın hesabını üstendiğimi söylemek -yani kendimce jest yapmak- için cebelleşiyordum. Tek elimi onların görebileceği şekilde yakarı kaldırıp o meşhur hesap isteme hareketini yaptım. Elimdeki hayali kalemle havaya bir şeyler çiziyormuş gibi yaptıktan sonra tepsidekileri masaya bıraktım.

Bulunduğum konum itibariyle, daha doğrusu meteliğe kurşun atmam münasebetiyle bu yaptığım başkalarına göre tam bir aptallık olabilirdi. Gel gelelim ki hem dilimin kemiği yoktu, hemde paylaşımcı olmak konusunda rakiplerime açık ara fark atmak da benim için bir hobi gibiydi.

Bir yandan art arda gelen siparişleri almam, tanıdık simalara sahip müşterilerle olan üç beş dakikalık sohbetlerim ve bitmek tükenmek bilmeyen bu kalabalığın arasından sıyrılmam zor olsa da, kısa bir bekletmeden sonra yanlarına gittim,

"Tekrar bekleriz efendim!" Saatlerdir ayakta durmuş olmanın vermiş olduğu yorgunluğu saklamak için oldukça neşeli görünmeye çalışıyordum.

"Bak güzelim tekrar söylüyorum, lütfen zamanını buralarda harcama. Sen koskoca avukatsın. Kendine yazık etme artık!" Dinçer ağabey bunları söylerken içimden geçirdiğim, söylemek isteyip de söyleyemediğim şeyleri savuşturmak için nafile bir el hareketiyle boş ver be ağabey demek istediğimi belli ettim. Gülümsememi suratımdan eksik etmemem böylesi sevimsiz olduğum zamanlarda tahammül edilebilme oranımı arttırıyordu.

"İhtiyacın olduğunda kimi arayacağını biliyorsun." Bu sözlerin sahibi karşımdaki başarılı adamın yanındaki güzel bayandı. Yumuşacık sesiyle her konuştuğunda içime yayılan huzur bedenimden taşıyordu sanki.

Onları bu kadar sevmemin sebebi beni etkileyen hayat hikayeleri miydi, yoksa gerçekten mükemmel bir karaktere sahip olmaları mı? 

Hayat hikayeleri demişken, sizi meraklandırmadan bir özet geçeyim:

Karı koca ikisi de sanatçı ruhuyla büyümüşler, çok da genç yaşta evlenmişler, hatta dünyayı bile gezmişler. Her gittikleri yerden bir anıyı, bir hayatı, bir gülüşü, bir bakışı da ceplerine atıp Taksim'in ara sokaklarındaki minik dövmecilerine geri dönmüşler. 25 yıllık evliliklerinde bir çok kez çocuk sahibi olmak istemişlerse de, yukarıdaki asıl görevliden hiç izin alamamışlar. Bu kader de onları birbirlerine daha çok bağlamış, tam anlamıyla aşk sarhoşu olmuşlar.

Onları ilk tanımaya başladığımda -3 sene önce falan- sanki ellerini yüz yıl çıkmayan yapıştırıcıyla yapıştırmışlar gibi, bir saniye ayırmadıklarını fark ettiğimde fazlasıyla garipsemiştim. Yanlarında otura otura, birbirlerine olan bakışlarını, 15 yıl geçmesine rağmen sanki dün evlenmişler de balayına gelmişler havası içinde göz kapaklarından, avuç içlerinden, minicik burunlarından öpüşlerini gördükçe imrendiğim, bazı bazı kıskandığım romantik anlarına şahit olmuştum. Belki de bunca yıldır bu kadar yakından şahit olduğum tek gerçek aşk onların aşkıydı.

Şimdi geçmiş zaman kipiyle konuştuğuma bakmayın, iş güç yüzünden pek görüşemediğimizden, aşklarına tekrar tekrar şahit olup makus talihime yenilişime sayıp sövme konusunda biraz köreldiğimden öyle dedim. Yoksa hala el eleler. Hala düşman çatlatıyorlar.

Dinçer ağabey ve Asuman abla hafif kırlaşan saçları, salaş elbiseleri, diğer bildiğimiz dövmeli dövmecilerin aksine sadece enselerine kazıtmış oldukları o kutsal evlilik tarihleriyle gerçekten de gözleri yaşartacak cinstendiler. Böylesine temiz kalpli insanların minik bir bebeğe sahip olmadan bu dünyadan göçüp gitmelerinin koca bir haksızlık olduğunu düşünüp ağlarım bile bazen!

KONAK'TA SON GECE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin