Siraç'ın eli boynuna gitti. Ense kökü sızlıyordu. Gözleri açıktı lakin her yer anlamsız bir karanlığa bürünmüştü. Elleri, ayakları bağlı bir şekilde cenin pozisyonunda yatıyordu. Arabanın bagajında.
Anahtarın çıkardığı sesle arabanın kilitleri açıldı ve karanlık,yerini bagajın arasından girmek için çırpınan uğultulu rüzgar ile değiştirdi. Yüzüne bir tokat patladı. Kaba bir şekilde arabanın bagajından indirilip ayakları yere basınca hissettiği tek şey soğuktu. Ayakları çıplaktı. Hiç bir şey düşünemeyecek kadar sersem hissediyordu. Üşüyordu.
Gözlerini açtığında geceyi ve yolu aydınlatan sokak lambalarını gördü. Bilinci tam olarak geldiğinde neredeyim? diye düşündü genç kız. Yüzüne tokat yiyecek kadar ne yapmış olabileceğini düşündü. Hiç bir şey.
Arkasından birisi koludan sürükleyerek genç kızı yürütmeye çalışıyordu.''Bırak.'' diyebildi Siraç. ''Ayaklarım bağlı, böyle yürüyemem. Düşeceğim.'' Sesi o kadar kuru ve çatlak çıkıyordu ki kendi haline acıdı genç kız. Ense kökü kopacak gibiydi. Bir çift kol onu kucağına alıp yürümeye başladı. Burnunu sızlatan o kokuyu tekrar soluyarak ''Bırak.'' diyebildi Siraç. ''Ben bir şey yapmadım.''
Senelerdir mecburiyetler biriktirdim, kopamadım hiç birisinden. Her günüm daha zor, daha bunaltıcı geçiyordu. Geçmişin izlerini silmek için yeni tarifler deniyordum.Kafama estiği gibi yemek yaparken bazen tesadüfen mayonezle yumurta sarısının birleşimi yakışıyordu.İnsan yalnızlığa alışınca vazgeçemez derler, sanırım yalnızlığı benimseyememiştim. Ya da kabullenmek istemiyordum.
''Hayat geç kalmayı affetmiyor.'' Televizyondan gelen ses Siraç'ın kulaklarında yankılandı. ''Aslında pek geç kalmış sayılmam lakin daha erken davransam güzel olurdu.'' Sesin sahibini aramak için gözlerini açtı genç kız.
''Çok uyuyorsun'' dedi sesin sahibi. '' Seni bana getirdiklerinde gecenin ikisiydi, şu an öğlen ve saat dört buçuğa geliyor.'' Ömür cümlesini bitirince Siraç, çatlak ve kuru sesiyle sadece ''Ben bir şey yapmadım.'' diyebildi. ''Elbette yaptın'' dedi genç adam azarlarmış gibi tatlı tatlı. '' Bir şeyler yapmasan burada olmazdın.'' Ömür kanepenin üstünden kumandayı alarak televizyonu kapattı.'' Olayları idrak edemediğinin farkındayım, en son sinemadaydın değil mi?'' Sinema.
''Benden ne istiyorsun?'' diye dişlerini sıkarak konuştu genç kız. Ömür'ün çarpık bir şekilde dudakları kıvrıldı. O adam. Siraç'ın hafızasında fişek gibi bir aydınlanma belirdi. O gün, tepsilerce sipariş götürdüğü adam.
'' Hatırladığını varsayıyorum. Daha çok işimiz var, elbette soru soracaksın bu yüzden yüz tane soru sorma hakkın var, eğer verdiğim sayıyı geçersen anlaşamayız ve bu pek hoş olmaz, zira çok konuşmayı ve boş konuşanları sevmem.'' genç adam hızlı hızlı konuşurken Siraç lafını böldü. ''Benden ne istiyorsun diye soru sormuştum. Sen kimsin diye sormadım, kim olduğunu anlamamam için kör olmam lazım. Kendince aptal kurallar koymana gerek yok, o yüz soru zırvalığına da gerek yok. Elbette sorularım olacaktır lakin bende konuşmayı sevmem.'' genç kızın kılıç gibi sert ve keskin ses tonu Ömür'ü sinirlendirmişti. '' Senden ne istediğimi de anlamaman için aptal olman lazım. Çok konuşmayı sevmemene şaşmamalı. Zaten senin hayatında konuşabileceğin bir birey dahi yok, her neyse artık burada yaşayacaksın, çalıştığım insanla aramın açık olmasına gerek yok. Evet kaçırıldın ama isteyerek ortağım olmazdın, hem yalnız kalmamış olursun fena mı?'' Ömür her zaman ki gibi sanki bir yere yetişecekmiş gibi hızlı hızlı ve tane tane konuşurken Siraç tokat yemiş gibi genç adam'a bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKİLNA
Novela JuvenilGece, her gün daha da karanlık oluyorsun, her gün daha geç saatler oluyorsun. Kaç, kaçman gerek. Seni sen yapan tek şeydir çocukluğun. Korkuların, utançların, haykırışların... Kaç Gece. Kaçtıkça tutunmaya çalışacaksın. Seni öldürüp, üstünde çiçek ye...