"Bölüm Bir: KARANLIK"

880 72 35
                                    

Bölüm Müziği: Red-Already Over

(Bölümü kesinlikle! müzikle okuyunuz.)

∞∞∞

Karanlık ve bir o kadar da dar sokaklardan geçerken, yorulmuş olmama rağmen umursamadım ve hızımı artırarak koşmaya başladım. Karanlık, ruhuma o kadar iyi gelmişti ki tek ihtiyacım oymuş gibi daha da karanlık bir ortam aramaya başladım.

Hissiz bir adamdım. Artık hissiz olduğumu kabul etmiştim. Benim ne bir geleceğim ne de bir geçmişim vardı. Sert duruşum yüzünden insanlar genellikle benden korkardı. Bu durumu ilk başlarda hazmedemesem de artık umrumda olduğu söylenemezdi.

Sessiz sokaklarda nefes alışverişlerim yankılanırken, bir sigara yaktım ve yoluma devam ettim. Bu yollardan defalarca geçmiştim fakat şimdi geçerken içimde kötü bir his vardı. Bu his ne korku ne de heyecandı. Gelip geçici birşeydir dedim içimden ve umursamayarak koşmaya devam ettim.

Bugün yine simsiyah giyinmiştim. 19 yaşındaki birine göre fazla siyahtım ve bu durum beni eğlendiriyordu. Çünkü siyah, beni onlardan üstün kılıyordu. Ve ben hiçbir zaman beyaz olmayacaktım. İstemiyordum ve olamazdım da. Bu benim umursamaz olduğum kadar açık bir durumdu.

Sigaram bittiğinde evimin kapısına gelmiştim ve cebimden anahtarı çıkarıp içeri girdim. İçeriye girdiğimde huzurlu ortam adeta bana kucak açmıştı. Sessizlik ve karanlık denilince akla gelen ilk isim Dodo'ydu.

Sessizlik; beni hayatın karmaşasından ve bencil insanlardan uzaklaştırırken, karanlık; beni bu uzaklaşmaya daha da bağlıyordu.

Ben Dodo'ydum. Ben özgürdüm ve umursamazdım. En önemliside yalnızdım. Ama bu durumdan gayet memnundum. Beni anlamayan insanların yanında sahte bir maske takacağıma, kendi yalnız dünyamda maske takmadan rahat bir şekilde yaşamak bana göre daha uygundu.

Yukarı kata çıktım ve odama girdim. Üstümü değiştirmek için dolabımı açtığımda tercihim yine siyah kot pantolon, üstünede siyah bir tişörtten yana olacaktı. Siyah bilekliklerimi de taktıktan sonra saçlarımı düzelttim ve odadan çıktım.

Telefonumun sesini duyduğumda tekrar odama çıktım ve ekrandaki "Baba" yazısını gördüğümde hiç beklemeden açıp konuşmaya başladım.

"Alo, Emre gelmeyecek misin bugün?"

"Eve yeni geldim. Şimdi çıkıyorum, baba. On beş dakikaya orda olurum."

"Tamam. Biraz hızlı ol. O konu hakkında önemli birşeyler öğrendik." dedi ve telefonu kapattı. Üstüme birşey almadan evden hızlıca çıktım ve ayakkabılarımı giyinip garaja hızlı bir şekilde koştum.

En sevdiğim arabam olan audi R8, bugün işime fazlasıyla yarayacak gibi duruyordu. Hemen sürücü koltuğuna oturdum ve son hızla eski depoya doğru sürmeye başladım.

Yaklaşık on dakika sonra varmıştım. Arabayla siyah ve büyük kapıya iyice yaklaştım ve durdum. Kapı kendiliğinden açıldı ve içeri girdim. Kasvetli ve bir o kadar da karanlık hava tamda beni anlatıyordu sanki. O yüzden burayı seviyordum. Beni anlatan ve anlayan herşeyi severdim.

Arabayı içeriye düzgün bir şekilde park ettim. Kendimi hazır hissetmiyordum ama aşağıya inip neler olup olmadığını öğrenmem lazımdı. Derin bir nefes aldım ve araban indim. İlk dikkatimi çeken şey aşağıdan gelen seslerdi. O anda içimi kötü bir his kapladı ve sanki küçükte olsa bir korku yaşadım. Buraya ailem hakkında ki gerçekleri öğrenmeye gelmiştim. Ve bazen gerçekler beni korkutuyordu.

Annem... Yıllardır onun ölümü hakkında araştırmalar yapıyorduk ve şimdi ise herşey açık açık yüzüme söylenecekti. Aslında nasıl öldüğünü ve kimler tarafından öldürüldüğünü tahmin edebiliyordum. Dedim ya, bazen gerçekler acıdır ve korkutur. Birazdan ise aynısını yaşayacaktım.

Daha fazla dayanamadım ve merdivenlerden inmeye başladım. Psikolojim darmadağındı aynı düşüncelerim gibi. Sesler aşağı indikçe artıyordu ve bu beni daha fazla çıkmaza sürüklüyordu. Elimi siyah kapının kulpuna koydum ve aşağıya indirmek için kendime biraz zaman tanıdım.

Ya bu gerçeklerin altından kalkamasaydım?

O zaman beni ne intikam ne de karanlık ayakta tutabilirdi. Tekrardan aynı şeyleri yaşayacak gücü kendimde bulamıyordum.

Kapının kulpunu aşağıya indirdim ve kapıyı yavaş hareketlerle açtım.

İçeriye girdiğimi gördüklerinde hepsi sustu ve yüzüme bakmaya başladılar. Hepsinin suratında korku ve telaş hakimiyet sürüyordu.

"Dodo, gel oğlum içeri. Konuşacak önemli şeylerimiz var. Her ne kadar senle bu tür konuşmaları sevmesemde, senin için anlatmam lazım. Şimdi şu koltuğa otur ve sakin bir şekilde beni dinle." dedi babam yerine koyduğum ve yıllarca beni büyütmüş adam.

Koltuğa oturdum ve sakin kalmaya çalıştım.
Zorda olsa birkaç kelime konuşmaya başladım.

"Artık ne söyleyecekseniz söyleyin ve bende gideyim baba. Ve hepiniz benim suratıma bakmaktan vazgeçin."

Karşı koltuğa oturdu ve son kez yüzüme baktı. O da kendini hazır hissetmiyor gibiydi. Bu yüzünden açıkça belli oluyordu.
Ama artık bazı şeyleri öğrenmenin vakti gelmişti. Ve benim şuan korkmaktan başka yaptığım şey yoktu.

"Dodo biliyorsun ki seni öz oğlumdan bile daha çok severim. Yıllarca sana baktım ve hiçbir zaman senden şüphelenmedim. Annen ve baban öldüğünde sen küçücük bir çocuktun ve seni öyle bırakamazdım. Büyüdüğünde herşeyin farkına varmaya başladın zaten. Ve o zamandan beri annenle babanın ölümü hakkında da araştırmalar yapıyoruz. Bugünde herşeyi öğrendik. Sana nasıl anlatacağım inan bir fikrim yok. Babanın bir şirketi vardı seninde bildiğin gibi. Bu yüzden ister istemez düşmanlarınız vardı. Şirketiniz iflas edince de o kişiler bu durumu fırsat bilip babanı öldürmüşler. Zaten annenin ölümünü biliyorsun. Herşey gözlerinin önünde oldu. O adamlar babanı öldürdükten biraz sonra da anneni öldürmüşler. Durum senin için zor biliyorum ama babanın borçlarının üzerine olmuş bu olay. Benim tek isteğim sana birşey olmaması. Kendini kaybetme ve yoluna devam et. Basit olmayacaktır ama denemelisin."

Nefes alışlarım iyice hızlanırken sanki zaman durmuştu. Bu kadar zaman ailesiz yaşamamın sebebi cidden ağır gelmişti. Ben bu değildim. Güçlüydüm ve korkmazdım. Kendime gelmem lazımdı. Yavaş hareketlerle zorda olsa ayağa kalktım. Hepsi yine bana bakmaya başlamışlardı. Onların bana bakmaları acıdıkları için olabilirdi ama umrumda bile değildi. Kimseye birşey demeden hızla kapıya doğru yürüdüm ve arabamın yanına gittim. Başım inanılmaz derecede ağrıyordu. Bir sigara yaktım ve nereye gittiğimi bilmeden arabayı sürmeye başladım.

Ellerimle direksiyonu çok sıkı bir şekilde tuttuğum için parmaklarım boğum boğum olmuştu. 19 yıldır bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum. İşte gerçekler bunlardı. Ben bir hiçtim. Ve ben hep yalnız kalacaktım.

Bir uçurumun önüne geldiğimde durdum ve aşağıya indim. Bir sigara daha yaktım. Sigaranın dumanını her üflediğimde sanki hayattan soyutlaşıyordum. Uçurumun dibine iyice yaklaştığımda kendimi kaybetmiştim. Yumruklarımı sıktım ve hayata bir kez daha lanet ettim.

Oturdum ve uçurumun aşağısında ki denize baktım. Her taraf sessizdi ve ilk defa sessizlikten bu kadar nefret etmiştim. Bu kez birinin yanımda olmasına ihtiyacım vardı. Hiç kimseye muhtaç olmadığım kadar birini istiyordum bu kez yanımda. Oturduğum yerden ayağa kalktım ve elimdeki sigarayı yere attım. Eğer bir adım daha atsaydım, ölmemem için hiçbir sebep kalmayacaktı. Şuan istediğimi yapabilirdim ve bütün bu acıların son bulmasını istiyordum. Ölmemem için hiçbir sebep yokken neden bu kadar yaşamaya aşık bir insandım?

"Tek bir adım daha atarsam herşey biter. Acılarda son bulur." dedim kendi kendime.

Aklımda cevaplanmayı bekleyen sadece bir soru vardı.

Peki ya ben ölmeyi beceremezsem, ölümün ta kendisiysem?

∞∞∞

Kitaptaki karakterimizin İnstagram hesabı: dodo.emre

HİSSİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin