Gündüzden kalma yağmur bulutları, gece mavisinde de gayet belirgindiler. Gecenin derinliğine derinlik katıyorlardı. Sonbahar başlamış ağustos böceklerinin sesleri iyice azalmıştı yerini hafif ve keskin esintinin uğultusuna ve yaprakların hışırtısına bırakmıştı.
Sessiz adam bulutları izlemeyi çok severdi. Bu, kederle dolu adam için biraz buruktu evet ve belki de biraz acınası ama bulutlarda kendini görüyordu. "Sabah akşam demeden bir şekilde burada oluyorlardı, var olmayı sürdürüyorlardı ve bir anda dağılıyorlardı aynı 'içi' gibi... Sağanak oluyorlardı, bazen ılık bir yaz yağmuru, bazen de gün ışığını kesiyorlardı... Parçalı bulutlu gibi."
Sanki çok soğuk bir gecede üzerimize örttüğümüz ikinci yorgan gibi gecenin karanlığını da bir bulut örtüyordu. Adam bütün kederlerini o bulutlara sarardı. Belki sabaha daha aydınlık uyanır diye.
---Bir- iki saatlik uykudan uyandı. On dakika kadar tavana baktı gözlerindeki çapakları yumruk yaptığı eliyle temizleyip yataktan kalktı. Yatak arkadaşı da irkildi pek tabii. O da gerildi gerildi ve gerildi; yataktan fırlayıp koridora adamla birlikte meyil etti. Adam uyku mahmuru akşamdan kalma haliyle koridorun duvarlarından yolunu bularak ilerlerken kediye de basmamaya çalışıyordu. Sakin ve karşısındakinin anladığından emin bir ses tonuyla
"Acıktın ha? Benim de çişim var, bekle biraz Zarife." dedi.
Kedi, adam fark etmeden tuvalete girmişti bile. Adam yarı uyanık tuvaletini yaparken kedi bacaklarına sürtünüyor, mırlıyordu. Adam hiç bir şey olmamış gibi ellerini ardından yüzünü yıkayıp küçük bir tebessümle kediyi kucağına aldı.
"Tuvalette bir erkek varken senin gibi hanımefendiler girmemeli... " dedi. Ardından devam etti. "Acıktığını biliyorum, ben de acıktım. Yumurta ister misin? " Kediden sevgi dolu bir mırıldanma geldi.Adam kendine iki yumurtalı ekmek ve bir kahveyle kedisine bir haşlanmış yumurta hazırladı. Kedinin tabağına koyduktan sonra kedi tabağına gömülürken adam da aheste aheste sandalyesine oturup kahvesinden yudum aldı. Sessizce Zarife ve adam kahvaltılarını yaptılar. Adam bir insan varlığı aramıyordu veya kahvaltıda edilecek iki kelime sohbete ihtiyacı yoktu, kedisinin sohbeti çok hoştu. Gün içerisinde yeterince insanla muhatap oluyordu zaten. Bu durumdan da oldukça rahatsızdı. Bulaşıkları makineye koyduktan sonra duşa gitti. Kedi de yalanmaya başlamıştı. Klasik bir rutin, yemekten sonra kedi de duşunu alıyordu...
Adam duştan çıkıp odasına geçti. Dolabını açtı hoş bir takım kombini yaptı. Takım elbiselerini giyerken her zaman özen gösterirdi. Ne olursa olsun ne kadar özen gösterirse göstersin evden çıkarken Zarife' yi kucağına alıp öperdi ama umurunda bile olmazdı. Bir kedi o adamın bütün dertlerini dinlerken iki tüy dökse, problem olmazdı.
Adam evinden çıkarken her zaman ki gibi aklında işten çok daha farklı şeyler vardı. Otuz yaşındaydı genç ve şimdiden zirveye ortak bir girişimciydi fakat işi dışında mutlu olabildiği anlar sınırlıydı. Karşı binada birinci katta oturan Reyhan balkon demirlerine dirseklerinden dayanmış ona bakıyordu. Her sabah olduğu gibi... Arabasının kapısını açarken o balkondan bir ses:
"Kolay gelsin..." dedi.
Adam istifini bozmadan sadece başını balkona çevirerek cevap verdi.
"Teşekkürler, iyi günler Reyhan." dedi. Arabasına binip bir dakika içerisinde sokaktan çıkmıştı bile...
Durağan belli bir ritimle devam eden pek sözü olmayan bir parça açtı adam. İnsanın içini burkuyordu ama kendini dinletiyordu. Hızlıca ofisine gelip odasına giderken asistanı "Kahv-" diyemeden adam "Sade olsun, öğleden sonraya kadar rahatsız edilmek istemiyorum. Saat beşte toplantı yapılacak herkese haber ver, akşama aileleri yemeğe beklemesinler." dedi. Bir hışımla odasına girdi, yarım kalan müzik ziyafetine odasında devam etmek istiyordu. Kapısı tıklatıldı.
"Gir"
"Mustafa bey, dün siz çıktıktan sonra size bir kargo geldi efendim. Koltukta. Kahveniz üç dakikaya oluyor..."
"Teşekkürler İpek" dedi adam, hiç bir şey olmamış gibi...Güzel bir parça açıp koltuğa uzandı. Düşündüğü tek şey çocukluğuydu. Ne olursa olsun yavaş yavaş da olsa yaşlanıyordu ve geçmişten bu zamana yanında getiremediği tek şeyin kahkahaları olduğunu düşünüyordu. Ne kadar masumane öyle değil mi?..
İpek kahvesini getirip masasının üstüne koyduğunda koltuğundaki paketin hala açılmadığını fark etti.
" Ne kadar da ruhsuz bir adam. Biraz daha konuşkan olsa karizmatik aslında." dedi İpek içinden. " Afiyet olsun efendim..." diyerek odadan çıktı.
Her zamanki gibi aheste aheste kalktı, koltuğundaki paketi masaya koyup koltuğuna yerleşti. Bir sigara yaktı ve kahvenin lezzetine adadı kendini bir iki dakika. Sert ve yüksek sesle " Ellerine sağlık, her zamanki gibi güzel olmuş!" diye bağırdı. İpek kapının ardından her sabah bu ses tonuyla bu bağırışa ilk ürkse de her seferinde yüzünü aynı amaçsız gülümseme kaplıyordu.
Bir kaç ofis rutinini hallettikten sonra pakete bir dakika kadar odaklandı. Beklediği bir teslimat yoktu. Muhtemel bir şey de aklına gelmiyordu... Kutuyu sakince açmaya başladı. Bazı yerleri açarken zorlandığı için masasının kenarında kullanmadığı zarf açacağını kullandı. Sonra da durup tebessüm etti.
" Sen de bir gün işe yarayacakmışsın meğer..." deyip yerine bıraktı.
Kutunun içinden saman kağıttan, kalınca bir zarf, bir adet flash disk ve iki adet boş defter çıktı. Ne kutunun içinde ne de dışında gönderene ait bir ibare vardı... Zarfta da herhangi bir şey yazmıyordu. Mustafa' nın ilgisini çekmişti. Defterlere göz gezdirdi. Herhangi bir şey yazmıyordu, bir özellikleri de yoktu. Klasik siyah deri kaplama iki tane defter. Flash diski takmak istemiyordu. Yaptıkları işlerin verileri bilgisayar ortamında saklandığı için ve bütün para kayıtları Mustafa' nın bilgisayarında olduğu için her zaman şahsi bilgisayarları konusunda korumacı davranıyordu. Flash disklerle defterleri masanın bir kenarına bırakıp zarfı açtı. Zarftan altı adet kağıt çıktı. Üzerlerinde bir şeyler yazılıydı. Mustafa üşendi son sayfanın altına baktı. "Bir isim yazmıyor" Eli mahkum okuyacak. İlk sayfadan okumaya başlayacaktı. sayfanın sağ yukarısında 13.09.2014 yazıyordu bu günden tam on gün öncesi...
---13.09.2014
Duvarların arkasındaki adama tekrar merhaba...
*** Herkese öncelikle merhabalar... Durağan başlamış olma ihtimali var gayet doğal biraz uzun soluklu bir kurgu. Elimden geldiğince seri bir şekilde düzenleyip paylaşmaya çalışacağım. Herkese keyifli okumalar. Güzel günler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizce Söylediklerim
General Fictionİstediğin kadar konuş onlarla, istediğin kadar anlat derdini. Bir yere kadar konuşur insan. Her zaman sessizken söylediğin cümlelerin olacak. Her zaman sessizce söylediklerin olacak. Belki de en değerli cümlelerin onlardır ve sen onları sadece kendi...