Odama geçtiğimizde , Buse hemen kapıyı kapattı. Ve beni yatağın baş ucuna oturtup;
— Anlat dedi. Bir eli de çenesinde ;
Anlaşıldı sorgu başlamıştı.Buse hanımın çarpaz sorgusuna hazırlamalıydım kendimi.
— Ne duymak istiyorsun Buse, zaten gece boyunca beraber değil miydik ?
— Hayır canım grubun yakışıklıları seni dansa kaldırınca beraber değildik.
Gökhan ile Melih' ten bahsediyordu. Kıskanmış mıydı beni ,onlarla dans ederken ? Yok canım daha neler, onun amacı hesap sormaktı. Birden kendimi savunma isteği duydum.
— E napsaysım geri mi çevirseydim tekliflerini.İkisi de birbirinden değerli arkadaşlarımız.Melih abim gibi sevip saydığım Gökhan' sa dünyalar tatlısı.Nasıl hayır diyebilirim ki onlara.
— Hiç abi mabi deme. Melih şuana kadar kimseyle dans etmedi. Kimseye pas vermedi.Taa ki seni görene kadar.
— Ne demek istiyorsun Buse biraz açık konuşur musun ?
— Uzun lafın kısası çocuğu kendine aşık ettirdin.
— Yok daha neler Buse saçmalıyorsun.Onun gibi biri bana aşık olamaz bende ona.Bu aşıklar yasasına aykırı bi kere
— Ne yasası, ne yasası ? Buse birden gülmeye başlamıştı. Aaah Gökçe sen yok musun sen adamı öldürürsün. Aşıklar yasasıymış. Hiç gülceğim yoktu. Bak canım buraya yazıyorum bir eliyle de çalışma masasını göstererek. Bu Melih bir iki hafta sonra sana aşkını itiraf edecek. Demedi deme !
— Yaaa Buse ya neden böyle konuşuyorsun .Altı üstü bi dans ettik.
İki dakikada oğlanı bana aşık ettin. Pes doğrusu ne diyim.
— Kızım burda tecrübe konuşuyor, sen ne diyorsun.
— Bence sen fazla Güzin ablanın yanına gittiğin için böyle düşünüyorsun. Artık onla ne konuları konuşuyorsanız, benim abim gibi gördüğüm birini bana aşık ettirdin.
— Görücez tatlım bir ya da iki hafta sonra. Bi yandan da yüzü gülüyordu.
— Uyuyalım mı dedim. Bu konuları kapatmak istercesine. Zaten yeterince gergindim. Bir de onun o saçma sapan sorularına cevap veremeyecektim.
Birden;
— Tabikide hayır dedi. Ben daha sorularıma cevap alamadım.
— Yaaa Buse başka gün konuşalım. Bak halim yok çok yorgunum. Ve saat 02:00 yi gösteriyor. Lütfen uyuyalım.
— Üzgünüm Gökçecim bu olaylar sıcağı sıcağına anlatılır. Ertesi gün bir anlamı olmaz konuşmaların.
Bu arada ben yatağıma uzanmıştım. Ona dönüp konuşuyordum. Daha doğrusu konuşmak zorunda kalıyordum. Buse de yanımdaydı ama oturur pozisyonda konuşuyordu benimle. Ben daha fazla dayanamayıp;
— Oooof Buse ya çok acımasızsın. Yarın nasıl kalkacağım ben. Safiye sultan kimbilir nasıl bir metotla uyandıracak beni.
Buse hanım bana ne der, gibi omuz silkti sadece. Doğru onun için önemli olan sorularına verilen cevaplar.
— Evet Buse seni dinliyorum. Çabuk ve hızlı anlatıyorsun . Haa bu arada senin soru bombardımanına dayanamayıp uyursam ,sakın beni dürterek uyandırma . Hatta hiç uyandırma kıyma arkadaşına.
— Amann Gökçe seni görende hiç sabahlara kadar konuşmadık sanır.
— Tamam konuştuk.Ama bugün çok yorgun hissediyorum kendimi. Tek istediğim uyumak, uyumak, uyumak ! Sende ona göre çabuk sor soruları.
— Tamam canım seni çok yormayacağım. Hemen başlıyorum. Melih' le ne konuştunuz ?
— Aslında pek bir şey konuşmadık. Sadece ne kadar ayrı üniversitelere gitsek de, bir şekilde tekrar eski günlerdeki gibi toplanalım dedi. Bende tamam dedim. Bu kadar
— Nasıl yani siz o kadar zaman onu mu konuştunuz ?
Şuan da kendimi bir polisin elinde çarpaz sorguya alınmış gibi hissettim. Soruların nereden geleceği belli olmuyordu. Kafasına taktığı her şeyi soracaktı belli.
— Evet canım başka sorun yoksa uyuyorum.
— Dur dur tamam uyuma hemen ! Yalnızca şaşırdım. Peki yeni haline bir şey demedi mi ?
— Hayır demedi pek bir şey. Sadece Gökhan' ın elinden alırken " bu güzel bayanla dans edebilir miyim" demişti. Hepsi bu kadar.
Söylediklerim Buse' yi tatmin etmiş olacak ki, bana bakıp gülümsemeye başladı.
— Vayy birileri kara prensin duvarlarını yıkmış olmalı. Diyerek gülümsemesine devam etti.
— Yaa Buse başa mı döndük yine.
— Canım bu işin başı sonu yok ki. Bizim kara prens sana abayı yakmış.
Bu arada benim çok bilmiş arkadaşım Melih'e bu ismi takmıştı. Kimselere yüz vermediği ve ulaşılmaz olduğu için. Duysa Buse 'ye neler derdi kimbilir ! Gerçi bu ismi benle Buse' den başka kimse bilmiyordu. O yüzden sıkıntı olmazdı.
— Buse bitti mi soruların ?
— Hayır peki neden Melih'le dans ederken erken ayrıldın dans pistinden?
— Çünkü saat 12 :00 ye geliyordu. Geç olmuştu , babam almaya gelir diye ayrıldım. Bu arada Can 'da ortalıklarda gözükmeyince bende dayanamayıp ayrılmak zorunda kaldım.
— Tamam anladım canım. Peki biz dansa kalkarken yanına birileri geldi. Seni rahatsız ettiler mi ?
— Öncelikle sana yuhh diyorum Buse ! Sen danstayken nasıl gördün de farkettin bunları ?
— Her ne kadar dans etsemde gözüm üstündeydi.
— Senden korkulur valla !
— Bırak sen onu bunu da , cevap ver rahatsız ettiler mi ?
-— Ya Buse senin aklın nerde ,olan olmuş biten bitmiş. Geçmiş olan şeyleri soruyorsun sanki bir yararı olcakmış gibi. Daha önce aklın neredeydi ? Madem böyle bir durumu farkettin neden yanıma gelmedin ? Belki bir faydan dokunurdu.
— Ya canım yaa çok özür dilerim. Uzaktan seni izliyordum.Sen yanına gelenleri bir şekilde kovduğun için gelemedim yanına, gerek yoktur diye.
Bir yandan Buse'ye kızıyorum. Madem beni izliyorsun yardımıma gelsene !
— Yaaaaa gerek yoktu Buse'cim . Ben onları gönderene kadar akla karayı seçtim. İlki bildiğin hödüklerden. Laftan anlamayan ,kendi yakışıklılığına güven , ukala , zengin zübbelerden biriydi. Kimse onu hiç reddetmezmişde , ben reddedince zoruna gitmiş. O karşımda konuşuyo ben deliye dönüyorum. En sonun onu göndermeyi başardım.
Ben anlattıkça Buse'de gülüyo halime . Bir yandan da beni dinliyor.
— Bir sonra ki diyorum. İkinciyi anlatarak. O da yanıma gelip oturmaya mı geldik buraya diyor. Bir yandan da kendimi altın gününe gelmiş yabancılar gibi hissediyorum. Ona da birazdan gidicem diyorum . Tam o esnada babam arıyor. Ve kurtuluyorum ondan da.....
Daha dur, sen günün bombasını bilmiyorsun.
Buse şaşkın şaşkın bana bakıyor.
— Ne bombası canım daha ne olabilir ki? Diye merakla süzüyor beni . Hadi anlatsana çatlatma insanı.
Telefonumu gösteriyorum ;
— İşte günün bombası diyorum . Telefonumun kırık ekranını göstererek.
— Heralde bana telefonu düşürdüm.Ekranı kırdım . Ailem ne der, demiyeceksin.
— Hayır tabiki de bu telefon nasıl bu hale geldi onu söyleyeceğim .
Buse bir kaşını kaldırıp, hadi anlat dinliyorum . Der gibi bakıyordu.
— Babam aradı dedim ya , bende sessiz bir köşeye geçip, babamla konuşmaya başladım. Tam telefonu kapatıyordum ki , karşıdan biri gelip bana çarpıp telefonumu düşürdü . Gördüğün gibi diyorum. Telefonu kaldırıp göstererek
Buse yine gülmeye başlıyor. Benim ağlancak halime.
— Kızım biz sana boşuna mı bu gecenin yıldızı olacaksın dedik !
— Yaa ne demezsin . Tam da benim gibi yıldızlara yakışır bir gün .
Birlikte gülüyoruz Buse'yle. Ev halkı çoktan uykuda , bizse kalkmış lak lak yapıyoruz.
— Ee anlatsana diyor bizim meraklı.
— Bende anlatıyorum. Her ne kadar sinirlerin tepeme çıksa da bir bir anlatıyorum herşeyi .
Buse'de alay eder gibi ;
— Demek yaptığını düzeltmek için para vereyim dedi ha , yok artık ! Doğrusu hiç güleceğim yoktu. Ama sende iyi demişsin . Haddini bilsin. Sen Gökçe Deniz'sin , hiç mi duymamış isminizi ?
— Bilmiyorum canım demek ki bizi tanımıyor. Neyse hadi uyuyalım. Hadi Buse'cim iyi sabahlar sana, sayende sabah ettik yine......
Sabah kalkamamıştık bir türlü.Safiye sultan da uyandırmaya gelmemişti henüz. Belki de Buse ' ye kıyamadığı için uyandırmamıştı bizi. Fakat bizim uyku öğleni bulunca hemen müdahale etmişti . Bizse uykumuzda kimbilir kaçıncı rüyamızı görüyorduk Buse' yle . Odama girer girmez ilk yaptığı iş perdeleri açıp , güneş ışınlarının içeri girmesini sağlamak olmuştu. Güneş ışınlarının yüzümüze vurmasıyla , bizde tatlı uykumuzdan uyanmıştık.
— Güzellik uykunuzu bölmek istemezdim ama öğlen oldu kızlar hadi kalkın . Diyor bir yandan da neşeli şen şakrak sesiyle .
Doğrusu annem beni hiç şaşırtmıyordu. Tipik Safiye sultan metodları işte. Alışmıstım annemin o hallerine . Genelde Beni uyandıramadığında başvurduğu yöntemlerdi o metotlar. Ben ona boşuna mı Safiye sultan diyordum . İsminin hakkını veriyordu. Yaman bir kadındı annem. aynı zamanda da güçlüydü. Kendini kimseye ezdirmezdi . Mutfakta da ondan iyisi yoktu zaten . Yaptığı yemek , börek , tatlı çeşitlerini kırk yıllık aşçı olsa yapamazdı . O kadar ki hamarattı annem.....
Buse 'ye bakıyorum yarı uykulu karşımda durmuş gözlerini ovuşturuyor. Saçlar başlar darmadağın . Huzursuz bir çocuk gibi duruyor karşımda. Bense gülüyorum onun o masum hallerine.
Annem konuşmasına devam ediyor ;
— Kızlar aşağıda kahvaltı hazır. Ona göre soğutmayın .
Birden Buse' nin sitemkâr sesini duyuyorum.
— Yaaa Safiye sultan biraz daha uyusak olmaz mı ? Diyor. Bir yandan da kendini acıncırmaya çalışıyor . Uykusuz kaldım diye.
Annemse ;
— Üzgünüm Buse'cim akşama misafirler var. Ona göre yardımınıza ihtiyacım var. Hadi ellerinzi yüzlerinizi yıkayın da aşağıya inin bekliyorum .
Annem gidince beni bir meraktır sarıyor. Kim gelebilir ki bize ? Diyorum. Acaba bizi uyandırmak için mi söyledi demekten de alıkoyamıyorum kendimi.
Buse ' ye dönüyorum ;
— Bak ben lavaboya gidiyorum. Elimi yüzünü yıkamaya. Döndüğümde seni yataktan çıkmış olarak görmek istiyorum.
O da , belli belirsiz başını sallıyor. Tamam dermiş gibi.
Lavaboya gidiyorum. Elimi yüzümü yıkıyorum. Hala uykum var Buse gibi , yüzüme tekrar tekrar soğuk su çarpıyorum. Suyun serinliği beni kendime getiriyor. Odama geçiyorum, biraz daha uyanmış bir şekilde. Yalnız Buse ben gibi hemen uyanamıyor. Odama geçtiğimde Buse 'yi uyurken buluyorum.
— Aaah Buse ! seni nasıl uyandıracağım ben ya oofff !
Hafifçe sarsıyorum uyansın diye.
— Yaaa anne ya bırak uyuyayım diyor.
Ne annesi ya, bu kız ne görüyor rüyasında ki , beni annesine benzetip ya anne uyandırma diyor. Bir yandan da garip garip şeyler söylüyor . Bense hiçbir şey anlamıyorum. Bu sefer biraz daha şiddetli sarsıyorum uyuyan prensesi , uyansın diye. Ama nerdee bizimkinde tık yok. En iyisi kendi yöntemlerimi kullanmak. Üzerine bir sürahi su dökmeyi düşünüyorum. Ya da çok acımasızca mı oldu , en iyisi bir bardak su dökmek. Ama ya kızarsa diyor içimdeki ses, aman kızarsa da kızsın. O bunu çoktan haketti . Beni dün uykusuz bırakarak. Umarım o suyu dökerken onun cırtlak sesli çığlıklarına maruz kalmam.
Hemen mutfağa iniyorum. Parmak uclarıma basarak. Umarım anneme yakalanmam diyorum içimden. Elime bir bardak alıp musluktan su dolduruyorum .Fazla soğuk olmamasına özen gösteriyorum. Kıyamam Buse 'ciğime.Madem prensesimiz yüzünü yıkamaya gidemiyor. Biz suyu ayağına getiririz. Bizimki rüyalar alemine çoktan gitmiş. Mutlu mutlu gülüyo rüyasında.
— Kusura bakma Buse 'cim seni uyandırmak zorundayım diyorum. Ve elime aldığım suyu yavaşça onun üzerine dökmeye başlıyorum.Daha su yüzüne değer değmez basıyo çığlığı, bense odayı koşar adım terkediyorum. Doğruca mutfağa kahvaltı masasına. Yine masayı donatmış Safiye sultan . Ama bu sefer Buse için.Biricik manevi kızı için.
Annemi sofraya oturmuş görüyorum. Oysa , bana dik dik bakıyor.
— Ne oluyor yukarıda ? Diyor. Buse niye bağırıyor.
Şimdi böyle bir soruya doğru bir cevap vermek ,ölüm fermanını imzalamak gibi bir şeydir.Hele hele bahsettiğimiz kişi Buse' yse ölüme gözü kapalı gitmektir.Çünkü Buse' nin yeri her zaman annemin yanında farklıdır.Kendisi manevi kızı olur. O gelince, bende dış kapının dış mandalı.Buse ne zaman bize gelse ben ikinci planda olurum. Papucum dama atılır hemen. Kıskanmıyorum desem yalan olur. Kıskanıyorum ama fazla da üzerinde durmuyorum.Gerçi Buse 'de de şeytan tüyü var. Gittiği her yerde kendini bir şekilde sevdirmesini becerebiliyor. O yüzden kızamıyorum ona.
Ha bu arada annem kaşları çatık bana bakıyor. Bir cevap bekliyor benden.
— Haa Buse mi diyorum. Söyleyeceklerimi içimde tartarak. O şey gördü diyorum . Sözümün devamını getiremeyerek.
— Ne gördü ? Diyor annem. Biraz daha üsteleyerek.
— Böcek görmüş diyorum. Ondan bağırıyor. Basit bir şey söyler gibi. Tabi annemin damarına bastığımın farkında bile değilim
— Annem inanmaz gözlerle bana bakıyor.Bir yandan da benim gibi titiz bir kadının evinde böcek bulunmuş.
Yok daha neler der gibi. Daha sonra tekrar bana Dönüyor annem.
— Neredeymiş o böcek diyor.
— Gelince sorarsın diyorum.
O esnada Buse geliyor. Merdivenlerden aşağı inerek. "Günaydın" diyor. Her zaman ki neşeli haliyle. Hayret diyorum kendi kendime ,sanki yüzüne su dökülen o değilde benmişim gibi. Annem o söylediğim yalana inanmamış olacak ki tekrardan Buse' ye sorma gereği duyuyor.
İşte bu sefer bittim. Eee boşuna dememişler , yalancının mumu yatsıya kadar yanar diye. Benimkide Buse gelene kadarmış. Eğer anneme anlatırsa , bittiğimin resmidir. Ve eğer bir gün ölücek olursam kimsesizler mezarlığında gömerler beni. Aile mezarlığı benim neyime. Birden içimdeki ses abartıyorsun diyor. Abartıyor muyum acaba ? Bilmem ki sonuçta Buse eve gelen bir misafir. Biz ne zaman misafirlerimizi böyle uyandırdık ki ? Her ne kadar arkadaşım da olsa , gerçi bana göre bu tür davranışlar normal. Ama Safiye sultan için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ona göre son derece yanlış bir davranış. İçimde kişilik bölünmesi oluşmuş neredeyse. Bir yanım iyiyi diğer yanımsa kötülüğü söylüyor.
İyi olan yanım ;
— Neden o şekilde uyandırdın ki kızcağızı diyor. Ve pişmanlığıma biraz daha pişmanlık katıyor.
Kötü olan yanımsa ;
— Saçmalama diyor. O kız onu çoktan haketti. Seni sabahlara kadar soru bombardımanına tutup uykusuz bırakmadı mı ? Üstelik senin sürekli yorgunum uykum var demene rağmen. Sakın acıma ona sakın !
Birden Buse' nin beni savunmasıyla sıyrılıyorum düşüncelerimden. Yanlış mı duyuyorum. Yoksa bu kız beni savunup yalanıma destek mi çıkıyor. Evet evet aynen öyle yapıyor. Bakalım bu savunmanın altından neler çıkacak. Benim tanıdığım Buse bir şekilde intikamını alır benden. Ee ne demişler, İntikam soğuk yenen bir yemektir. Bakalım biz ne zaman yiyeceğiz o intikam yemeğini.
Bu arada kahvaltımızı bitiriyoruz. Annem sabah dediklerini tekrar ediyor bize ;
— Kızlar akşama özel misafirlerimiz var diyor annem.
Bense şaşkın şaşkın anneme bakıyorum. Kim gelebilir ki diye. Biz bu zamana kimseyi evimizde ağırlamamıstık ki genelde dışarda özel lüks yerlerde yenirdi yemeklerimiz. Şimdi ne değişti ki ?
— Kim gelecek ? Diyorum. Biraz da meraklı bir şekilde
— Babanın şirket ortaklarından birisi diyor kısaca.
İyde babam onlar için hep dışarda yemek yedirtmez miydi bize. Şimdi ne değişti ki
Annem bana dönüyor ;
— Kızım baban özellikle tembihledi , her şey dört dörtlük olsun diye.
— Anne ya yıllardır sana yalvarıyoruz bir yardımcı al diye yanına, ama nerdeee bizi dinlediğin mi var.
— Haklısın güzel kızım haklısın da bizde böyle gördük naparsın. İçime de sinmiyor . Bizimle aynı çatı altında yaşaması.
— Olsun anne , ben babamla konuşurum. O da bir temizlikçi şirketiyle anlaşıp güvenilir birini bulup getirir sana yardımcı olarak.
— Tamam kızım dediğin gibi olsun. Ama bir an önce işlerimize başlayalım. Yoksa akşam misafirlere mahcup olacağız. Senle Buse evin temizliğiyle uğraşın , bende buraları toparlayayım. Sonra da yemek yaparız senle ben.
Nasıl da iyi biliyor onunla birlikte yemek yapmayı sevdiğimi. Genelde annemle yemek yaptığımız da gülüp şakalaşır öyle yaparız yemekleri. Ya da malzemeleri Suratlarımıza atarak. Tabi o sadece kek kurabiyelerde oluyor ama neyse. İyi eğleniyoruz sonuçta.
Benle Buse evin neredeyse her tarafını temizliyoruz. Buse başta kabul etmiyor ama benim ısrarlarıma da dayanamayor. Buse o kadar el bebek gül bebek büyütülmüş ki haliyle çekilmez oluyor bazen. Bir yandan temizlik yapıyor bir yandan da söylenip söylenip duruyor bana. Ona temizlik yaparken giydigim kıyafetlerden veriyorum. Bir lastik etek , bi yazma bi tane eski bir üst. Onun o halini gören eve gelen gündelikçi sanır :) en çokta zoruna giden o giydiği kıyafetler.
— Annem görse bunları giydiğimi , beni kırk hamama götürüp temizlendiğimden emin olmadan eve almaz beni , biliyorsun dimi diyor.
Aslında Buse 'ye hak veriyorum. Zümrüt teyze gerçekten öyle bir insan. Fazla titiz ve fakirleri hor gören biri. Ona göre , onun gibi zengin ve soylu bir aileden gelmediysen hayatta ondan yana şansın yok. Ne seninle konuşur ne de seni önemser. Hor görür seni , burnu havalardadır. Her ne kadar Zümrüt teyzenin bana karşı bir yanlışını görmesemde , insanlara olan bakış açısı beni rahatsız ediyor. Daha doğrusu zengin fakir ayrımı yapması hoşuma gitmiyor. Allah ' tan Buse bu konuda annesine çekmemiş yoksa hayatta böyle sıkı pıkı dost olamazdık. Evin temizliğini bitiriyoruz Buse'yle. Ve mutfağa inip annemin yanına gidiyoruz. Safiye sultan benden önce başlamış anlaşılan. Buse hemen annemin yanına gelip boynuna sarılıp o tontiş yanaklarından ıslak ıslak öpüyor. Annem onun deli hallerini seviyor. Annemin gözü birden Buse' ye verdiğim kıyafetlere kayıyor. Basıyor kahkahayı o anda.
Biraz kendine gelince bana dönüyor ;
— Ona giyderecek başka bir şey bulamadın mı diyor. Biraz da bana kızaraktan
Bende biliyorum üstündekilerin onda ne kadar komik durduğunu . Hemen savunmaya geçiyorum. Yüzüme biraz daha masum bir ifade geçirerek.
— Anne ya napsaydım. Bıraksaydım da üstü başı toz mu olsaydı. Bir nevi kamuflaj oldu onun için. Kendini tozlara karşı koruyabilmesi için.
Birden Buse' nin " Gökçe " diyerek kızdığını anlıyorum. Amann bana ne, biraz daha üzerine gideceğim bu komik halinin. Birden ;
— Bu güzel anı ,ölümsüzleştirelim mi diyorum. Buse' nin o komik halli kıyafetini kastederekten.
O da aklı sıra beni şikayet ediyor anneme
Annemse ;
— Gökçe, Buse kızıma laf yok. O her haliyle güzel diyor.
Bu sözler Buse ' nin hoşuna gidiyor.
— Safiye sultan bende kalkayım diyor. Annem meraklanmadan
— Tamam güzel kızım her şey için sağol senide yorduk kendi telaşemiz için.
— Yok ya önemli değil diyor Buse. O yukarı kıyafetlerini değiştirmeye gidince benle annem mutfakta yalnız kalıyoruz.
Annemse bana dönüp ;
— En güzelini en sona bıraktım diyor.
Tatlıdan bahsettiğini anlayabiliyorum. Bu arada Buse gitmeden tekrar uğruyor annemin yanına. Annemin ellerinden öpüyor.
— Hakkını helal et Safiye sultan diyor.
Annemse ;
— O ne biçim laf öyle helal olsun kızım. Sende bu evin bir kızısın unutma !
Buse gülümsüyor ve annemi arkada bırakarak kapıya doğru ilerliyoruz. Herşey için sağol diyorum. Ona sarılıp öpüyorum yanaklarından ve uğurluyorum arkadaşımı kapı eşiğinden.
Hemen annemin yanına mutfağa koşuyorum tatlı yapmaya. Annem malzemeleri çıkarmış yavaş yavaş hazırlıyor tatlısını.Bende hemen yetişiyorum imdadına.ikimiz beraber bitiriyoruz tatlıyı.
Annem saate bakıyo. Saat 19:00 A geliyor.
— Çok şükür zamanında bitti diyor.B birazdan babam gelir hazırlarız sofrayı duruma göre.
— Tamam anne sen nasıl istersen diyorum.
Çok geçmeden kapıdan anahtar sesi geliyor.
İçeri giriyor babam.
— Sizi böyle bir zaman da rahatsız etmemek için zile basmadım diyor.
Annemse minnetle ona bakıyor.
— Eee neler yaptınız bakalım diyor misafirler için.
Annem başlıyor anlatmaya
— Oh oh çok güzel misafirlerimizi iyi karşılayacağız desenize ?
— Evet öyle diyor annem kendinden emin
— İyi birazdan gelirler sofrayı kurmaya başlayın diyor babam
— Tamam Haluk Bey ben biricik kızımla kurarız sofrayı diyor.
— Babamda tamam size güveniyorum diyor. Babamı görende evine Cumhurbaşkanını davet etti sanır. Kim bu özel misafirler ya , babamın bu kadar önemseyip evine davet ettiği o misafirler. Yaklaşık yarım saat sonra zilin sesiyle kapıya yöneliyoruz.Babam önde biz arkada selamlaşıyoruz onlarla. Gelen misafirlere bakıyorum.3 kişiler. Karı koca ve oğullarıyla gelmişler. Adama bakıyorum. Uzun boylu , sarışın mavi gözlü. Ve oldukça giyimine kuşamına önem veren biri olduğu belli. Siyah bir takım elbise giymiş kravatı da hafif pudra tonlarında. Karısının, kravatı seçtiğini düşünüyorum bi an. Birbirleriyle daha uyumlu olduklarını gösterebilmek için. Kadında kocası kadar olmasa da hafif uzun boylu. Zaten topuklu ayakkabı giyerek kapatıyordur bu farkı. Buğday tenli ve omzuna kadar gelen kahverengi saçları. O da aynı kocası gibi eksiği yok . Son derece zarif ve güzel bir bayan. Kıyafetleriylede bunu ön plana çıkarıyor. Kadında dikkati çeken şeyler var. O da aynı annem gibi dediğim dediklerden sanırım. Kocasına taktırdığı kravattan anlıyorum bunu. Kocasıysa neşeli şen şakrak biri olduğu belli, daha içeri girer girmez şakalaşıyor babamla. Oğullarına bakıyorum. Sanki bir yerden tanıdık gibi. Kimdi bu ya , diyorum kendi kendime. Biraz daha düşünerekten. Tabi ya bu o, bu dün telefonumu düşüren çocuk. Nasıl olurda dün beni sinir eden kişiyi hatırlamam. Belki de o an ki sinirle yüzüne dikkat etmemişim ondandır. O, ise beni çoktan farketmiş olacak ki karşımda durup pişkin pişkin sırıtıyor.
Hepsine teker teker hoşgeldiniz diyorum. Sıra ona geldiğinde nedense ona hoşgeldin demek gelmiyor içimden. Onu görünce kırmızı görmüş boğa gibi hissediyorum kendimi. Aslında kızgınlığım , telefonu düşürmesinden değil. Bir bayana karşı olan ukalaca davranışlarından. Tam benden hoşgeldin dememi beklerken , bense ona ; "yine mi sen" diyorum. Ve arkama bile bakmadan direk içeri giriyorum. Ardımda bıraktığım insandan habersiz......
