3.9

2K 129 160
                                    


Fark etmişsinizdir, önceki bölüm bir final değildi. Yani final olamazdı, ben onu öylece bırakmazdım. Sadece araya biraz zaman girsin istedim.

---

"Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim."

-Nazım Hikmet

---

Camdan dışarı baktığımda yoğun sise karışmış şehrin bir kısmını görebiliyordum. Bundan önceki hayallerimde Amerika'nın daha güneşli olabileceğini düşünmüştüm, ama sanırım kaldığım şehir buna olanak vermiyordu. Odanın boğucu havasından kurtulmak için evden incecik bir kıyafetle çıktım. Saat kaçtı bilmiyordum, sadece gece olduğunu anlayabiliyordum. Buranın en nefret ettiğim zamanıydı.

Babam büyük ihtimalle hala işteydi. Burada İngiltere'de olduğumuzdan daha yoğundu ve beni yetiştirmek için var gücüyle çalışıyordu. Buraya taşınmadan önce babamla bu kadar yakın olmadığımızı düşünüyordum, annemden ayrılmadan önce.

Lambalarıyla aydınlanan sokak boyunca yürüdüm. Ne kadar rüzgar eserse essin durmadım. Yürümeye ve kendimi ağlamamak için tutmaya devam ettim. Telefonumdan bildirim sesi geldiğinde karnıma tekme yemiş gibi hissettim. Olduğum yerde durdum ve rüzgardan yıkılmamaya çalıştım.

Mesaj mı gelmişti?

Gayet normal bir şey, diye hatırlattım kendime. Heyecanlanacak bir şey yoktu. Yine de, üç yıl sonra bile, bana normal hissettirmiyordu. Neden mesaj ondan gelmiş gibi hissediyordum? Neden heyecandan kımıldayamıyordum? Derin bir nefes aldım. İyi değildim.

Telefonumun çizik ekranına bakmak zorunda kaldım. Rahatlamamın nedeni, mesajın babamdan gelmiş olmasıydı. Çalıştığı yere gelmemi istiyordu. Uzun bir yürüyüşten sonra çalıştığı büyük ve heybetli binaya gelebilmiştim. Babam bir muggle şirketinde çalışıyordu, şehrin gökdelenlerinden birinde. Girişteki görevliler bana gülümseyip selam verdiklerinde kendimi daha iyi hissetmeye zorladım. Olmadı.

Babamdan bir mesaj daha geldi. Beni çatıda beklediği ve hemen gelmem gerektiği yazıyordu. Telaşlanarak onu aradım ama cevap vermedi. Önemli bir konu mu vardı yoksa yine annem beni ziyarete mi gelmek istiyordu? Babam boşandıklarından beri anneme düşman gözüyle bakıyordu. Ama benim her hafta sonu annemle konuştuğumu bilmiyordu. Zaten eski yaşamımdan telefonumda sadece annemin ve Hugo'nun numarası vardı.

Albus, James, Louis, Rox ve onun numarasını silmiştim. Babam bir daha asla İngiltere'ye dönmeyeceğimizi söylemişti. Bunu bile bile telefonda onları görmeye katlanamazdım. 

Asansörle en üst kata çıktım, geriye kalan ufak mesafede de merdiveni kullandım. Çatıya çıktığımda güçlü bir rüzgar az daha beni yerimden ediyordu. Savrulmamak için dengemi kurmam gerekti. Yüksek olmayan taş duvara yaslanan babam aşağıya bakıyordu ve başını eğmişti. Üstümüzdeki kül rengi bulutlar rüzgarla hareketlenmişti. Sanki her şey hızlı hareket ediyordu. Telaşım sürdü.

"Baba üşüdüm ben, aşağıda konuşsak?"

Sesini çıkarmadı, yanına yaklaştım. Etraf karanlıktı üstündekileri seçemedim. "Bir sorun mu var?" diye sordum. "Burası konuşmak için iyi bir yer değil."

Bir şey söylememişti. Ben de onun gibi dirseklerimi önümdeki duvara yasladım ve şehrin küçük görüntüsüne baktım. Her şey, herkes o kadar küçüktü ki.

"Baba, söyleyeceklerinden önce beni dinlemelisin." Bunu şu an söyleyeceğimi hiç düşünmemiştim ama kalbimden geçenler bundan ibaretti, daha fazla içimde tutamazdım. "Bir kereliğine bile olsa, İngiltere'yi ziyaret etmek istiyorum. Hugo'yu, annemi ve arkadaşlarımı özledim. Bu yaz oraya gitmeyi planlıyorum. Sen ne dersin? Belki sen de gelmek istersin."

Hate | Scorose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin