4.0

2.3K 150 117
                                    

Mutlu uyumak lazım azizim

Madem uyku yarı ölüm halidir

O halde mutlu ölmek lazım

Her gece.

-Cemal Süreyya

---

Çığlık atıyordum. Boğazımın acısını hissetmiyordum. Kalbiniz bir an sökülse ve kan içinde kalsa, hiçbir acıyı umursamazsınız. 

Yattığım yerde kıvranıyor, bağırıyordum ve gözlerimi açmayı reddediyordum. Gittiğini reddediyordum. Gidemezdi, mümkün değildi. Ben onu bıraktım ama o beni bırakacak kadar zalim değildi. Olamazdı.

"Rose!"

Babamın sesini duyduğumda bile çığlıklarım dinmedi. Omuzlarımda ellerini hissediyordum. Bir şeyler söylüyordu, gözlerimi açmam gerektiğini söylüyordu. Gözlerimi açtığım anda onun atlayışını göreceğimi biliyordum. Buna katlanamazdım.

"Rose, kızım! Uyan artık!"

Babam bana sarıldığında çığlık atmayı kestim, ama ağlamalarım durmadı. 

"Yine mi kabus gördün?"

Saçlarımı okşuyordu. Sulu gözlerimi açtım ve karanlığın farkına vardım. Odamdaydım, terler içinde kalmıştım. Hızlı hızlı nefes alıyordum, sonunda ağlamayı bıraktım. Babama sıkıca sarıldım. 

Sadece kabustu, dünyanın en kötü kabusu.

"Şimdi iyi misin Rosie?"

Babamın göğsünden başımı kaldırmadım. "Hayır." dedim, sesim attığım çığlıklardan dolayı fazlasıyla kötü olmuştu. "Hayır değilim."

Babam beni sakinleştirdikten sonra kendi odasına gitmişti. Bundan sonra bir daha uyuyabileceğimi sanmıyordum. Gözlerimin içi, boğazım acıyordu. Kabusun gerçekliğiyle hala sarsılıyordum. Her ayrıntısı kafamdaydı. Gerçek sanmıştım.

Ona ulaşmam gerekiyordu.

Çekmecemi açtım. Yatağımın yanı başında olan pencereden ay ışığı içeri doluyordu. Çekmeceyi kaplayan büyük bir kutu vardı. Burnumu çekerken onu aldım ve dağılmış yatağımın üstüne koydum. Babamın haberinin olmadığı, İngiltere'deki hayatımızdan ufak ufak şeyler barındırıyordu bu kutu.

İçinde eski arkadaşlarımın numaraları da vardı. Numaramı değiştirip, hepsini silmeden önce onların numarasını bir tarafa yazmayı akıl edebilmiştim.

Yıpranmış kağıtta onun numarasını buldum. Tekrar telefonuma kaydettim, umarım numarasını değiştirmemiştir. 

Tekrar cesaret bulduğumda, kendimi telefona bıraktım. Bir yandan da rüyamda bana söylediği şeyler vardı. Senden nefret etmiyorum Rosie, seni seviyorum.

---

Rose: Senden nefret etmiyorum Scor, seni seviyorum.

Rose: Üzgünüm, bunun için fazla geç kaldım.

Rose: Bunun gibi önemli bir şeyi bu şekilde söylemek de çok saçma ama..

Rose: Şunu söylemek istiyorum, ben seni unutmadım. 

---

İç çekerek telefonu çekmecenin üzerine bıraktım. Yaptığım çok aptalcaydı. Yıllar sonra beni hatırlacak mıydı? Hatırlasa bile, umursar mıydı?
Belki bir sevgilisi olmuştu, beni unutturmuştu.

Üç yılın sonunda yaptığım bu hareketin nedeni korkuydu. Belki de rüyanın hala etkisinden çıkamamıştım, hala hayatta olmadığını düşünüyordum. Ama bununla birlikte biriken özlemim ve tozlanmış da olsa yerinde sapasağlam duran sevgim vardı.
Emin olmadığım tek şey Scorpius'tu.

Kutuya sarıldım ve kendimi uyumaya zorladım. Kutunun içinde bir sürü hatıra vardı. Annemin kedi şeklinde oyduğu küçük odun parçası, Hugo'nun sahilden topladığı taşlar, Albus'un biz sekiz yaşındayken yazdığı mektup, James ve Roxanne'nin benim için yaptığı doğum günü kartı ve Scorpius ile olan ilk fotoğrafımız. Onu Lucy'den almak için çok uğraşmıştım.

Bunlarla birlikte, az bir süreliğine sızıp kalmışım. Çalan telefonum yüzünden huzursuzca gözlerimi açtım. Telefonu yanıtladığımda hala yorgundum. Tanıdık ve bir o kadar da sıcak bir ses işittim.

"Sen beni unutmadıysan, ben de senden vazgeçmedim."

---

Bir bekleyenin olmalı,

Sen kendinden vazgeçsen de,

Senden vazgeçmeyen. 

-Necip Fazıl Kısakürek

-

Tamam arkadaşlar,
bu sefer cidden bitti.

Daha önceki bölümlerin yorumlarını okuyup baya güldüm, güzel yorumlarınız için teşekkürler.
En önemlisi de..
Buraya kadar bana katlandığınız için de hepinize teşekkürler.

Hate | Scorose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin