Bölüm-1

145 31 13
                                    

Bana yine nehir yolu gözüktü diye iç geçirdim. Normal bir günde zamanımın %70ini orada geçiriyorum resmen. Evdeki çirkin tartışmalardan sonra kayalıklara oturup nehri izlemek bana her şeyi unutturmaya yetiyordu. Ailemin hayatıma yön vermeye çalışmalarına o kadar alışmıştım ki bu konuda çıkan her tartışmada yaptığım tek şey kapıyı çarpıp buraya gelmek oluyordu. Yine evin 100 metre ilerisinde bulunan nehrin yanındaki, yosun tutmuş kayalıklarda oturdum.Yazı nasıl geçireceğim hakkında düşünmeye başladım.
17 yıldır hiçbir yaz tatilimde beynime kazınmış bir olay yaşamamış ya da öyle bir kişiyle tanışmamış olmanın verdiği hüzünle kendimden geçtim. Nehrin karşısında çocuk seslerinin eksik olmadığı devasa beyaz evin çatı katındaki pencereden pudra renkli, suratı Rolls Royce arabanın farlarını anımsatan çirkin yaşlı kadın bana yine gözlerini dikmiş bakıyor olduğunu fark etmem pek zamanımı almadı. Nehrin yanındaki kayalıklar onunmuşçasına benim oraya oturmamdan rahatsız olup her gittiğimde kalkmamı istermişçesine gözlerini bana dikiyordu. Rahatsız bakışlarını görmezden gelip gün batımını seyre daldım. Kendime geldiğimde saatin akşam 9 olduğunu fark ettim. Kafamı bir anlık çevirdiğimde hala orda dikilip beni izlediğini farkettim.Yok artık! Bu kadının başka işi yok mu? Tamam sen kazandın. Bakışların beni kaldırmaya yetti çirkin şey. Ama şunu bil ki, buraya gelmekten vazgeçmeyeceğim.
Eve yaklaştığımda evde kimsenin olmadığını fark etmem uzun sürmedi. Kapıda kalmak kadar güzel bir şey yok gerçekten. Zaman geçirmek için sokağa çıktığım anda ılık rüzgarın saçlarımın arasından saçımı okşarcasına geçmesi beni nedensiz bir biçimde mutlu etmişti. Gecenin 9'unda İzmir sokaklarında bulunmak Görüroğlu ailesinin minik kızına pek nasip olmamıştı maalesef. Cebinde 5 kuruş olmadan gece hayatına atılmaktansa nehre geri dönmek daha güzel bir yol gibi geldi. Sen Ali Görüroğlu'nun kızısın. Gece hayatı senin neyine? Senin ait olduğun yer nehrin kayalıkları. Bunu aklından geçirmen bile saçmalık diye kızdım kendi kendime ve nehrin yolunu tuttum.
Nehre yetiştiğim anda yapılabilecek pek heyecan verici bir şey olmadığından kafamı arkamdaki kayaya yaslayıp yıldızlara bakarak kendi kendime konuşmaya başladım. Hayatımın en güzel yıllarını neden bir tutsaktan farksız yaşıyorum? Omzuna yaslanıp beraber yıldızları izleyebileceğim bir hayat arkadaşım olması için daha ne kadar beklemem lazım? Harika ebeveynlerim ne zaman isterse tabi (!) Ebeveyn demişken, ha nerede kaldı bunlar? Bu saatte beni unutup nereye gidebilecekleri hakkında hiçbir fikrim yoktu ve merak etmekten kendimi alıkoyamadığımı fark ettim.
Aramanın mantıklı olduğunu düşündükten sonra telefonumun yanımda olmadığını fark etmem zamanımı almadı. Etrafımdaki en yakın haberleşme hattı nehrin karşısındaki beyaz evdeydi. Telefonu kullanmak için evin kapsını çalsam ayıp olmaz diye düşündüm ve evin yakınına doğru yürüdüm. Eve yaklaşmama az kala evin önündeki kamyonlar dikkatimi çekti. Yok canım bunlar taşınıyor olamaz. Evin önünde ellerini arkada bağlamış yaşlı bir adam bana doğru yaklaştı. Giyinişinden bahçıvan olduğunu anlamam uzun sürmedi.
''Sen, Görüroğullarının kızısın sanırım.''
''Evet, Bayım''
Bu evdeki herkes ürpertici olmak zorunda mı?
''Neden buradasın''
''Şey.. Ben kapıda kaldım, aileme telefon etmek için gelmişt..''
''İçeri gel''
Daha lafımı bitirmeden beni içeri davet ediverdi.
Evin bahçesinden kapıya gitmek için neredeyse 2 dakikalık yol katetmiştik. Evin kapısına geldiğimizde bahçıvan cebinden çıkardığı anahtarlarla kapının 3 ayrı kilidini 3er kere döndürüp açtı. İçeride insan olmasına rağmen kapı neden kilitliydi diye düşünmeme zaman kalmadan içeride sağda ve solda koşturan hemşireleri görünce aklımdan her şey uçuverdi.
''Telefon burada. Çok gecikme.''
Bana bunu kimin söylediğini hatırlamıyorum fakat hatırladığım kadarıyla bu evde kanser bir kız vardı. Elinde ilaçlarla koşan hemşireleri gördükçe duvarlar üzerime geliyor gibi hissediyordum. Bahçıvanın uyarısıyla telefonu elime aldım, numarayı tuşladım. Telefonu kulağıma koyduğumda telefonun arama yapmadığı fark ettim. Neyse, burada 1 dakika daha kalmaktansa evin önünde gelmelerini beklemek daha mantıklı geldi. Evin kapısına yöneldim. Bahçıvan benimle beraber kapının önüne kadar geldi ve tuhaf bir ses tonuyla ailemle konuşup konuşmadığımı sordu.
''Konuştun mu?''
''Evet bayım. Birazdan geleceklerini söylediler.''
''İyi, yardım edebildiğime sevindim.''
''Teşekkür ederim.''
Telefonun arama yapmadığını söylememekle hata mı yaptım bilmiyorum ama şu tuhaf evden çıkma isteği bana farklı şeyler yaptırmış olabilir.
Kafamı yere eğmiş, adımlarımı izleyerek hızlı hızlı evin bahçe kapısına yürürken elinde yük taşıyan uzun boylu bir oğlan sert bir biçimde bana çarptı
''Üzgünüm, bir şeyin var mı?''

DANSIMI İZLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin