Bölüm 2

65 12 1
                                    

                 

Gecenin zifiri karanlığında nehrin üzerindeki yıkık ahşap köprüyü koşa koşa geçerek eve yöneldim. Evin önünde farları yanan park etmek üzere olan aracın babamın arabası olduğunu fark ettim. Bu gece yaşadığım tüm saçmalıklara rağmen içimdeki öfke hala dinmemişti. Beni neden burada unutup gittiklerini ve neden gecenin 11inde benim dışarıda olduğumu bile bile bu saate kadar eve gelmelerini sorgulamak için sinirli bir biçimde arabaya doğru sert adımlarla ilerlerken sürücü koltuğunda annemin oturduğunu gördüm. Tuhaf bir şeyler döndüğünü arabayı annemin sürmesinden anlamıştım. Annemin yan tarafında halsiz bir biçimde yatan babamın elindeki serumu gördüğümde sert adımlarımın yerini koşar adımlarım aldı. Arabaya doğru koşar adımlarla yaklaştım. Annem arabayı yavaşça park etti ve arabanın durmasıyla benim babamın tarafındaki araba kapısını açmam bir oldu. İçimdeki tüm öfkenin yerini merak ve korku duyguları almıştı sanki. Kafam allak bullak olmuştu.

''Burada neler oldu böyle? Neyin var!''

Acil bir durum olduğunu bana bir şey söylemeden gece beni dışarıda bırakıp çıkmalarından anlamalıydım. Kızlarının üzerine bu kadar titreyen bir anne ve baba nasıl olurda minik kızları Derin'i ortada hiçbir şey yokken gecenin karanlığında dışarıda bırakırdı?

''Bir şey yok kızım, baban sadece küçük bir kaza atlattı.''

Annemin ses tonu beni biraz da olsa rahatlatmıştı.

''Ne kazası, ne oldu?''

Sorduğum soru öylece havada kaldı.

Annem, babamın ayağa kalkmasına yardım etti, serumu arkadan ben taşıdım ve eve girdik.

Kapı açıldığı anda sehpanın üzerinde duran açık ilaç kutularını gördüğümde nedense tedirgin olmuştum. Annem babamı koltuğa oturttuktan sonra sehpanın üzerindeki ilaçların kapaklarını kapatıp hızlı bir şekilde dolaba tıkıştırdı. Açık ilaç kutuları ve annemin telaşla onları dolaba tıkıştırması beni babamın bu halinden daha çok tedirgin etmişti.

Babamın yavaş yavaş kendine geldiğini gördükten sonra sorumu yineledim.

''Ne kazası?''

Annemin arkadan gelen ani sesi beni korkuttu.

''Soru sormayı bırak ve odana çık Devin. Baban basamağı görmedi ve merdivenlerden düştü hepsi bu. Gerisini yarın konuşuruz.''

Merdivenlerden düşen bir insanın vücudunda hiç mi yara ya da herhangi bir morluk olmaz? Neyse, babamın kendine geldiğini görmek beni rahatlatmıştı.

Odama çıktım, üzerime hafif bir şeyler giydim ve kendimi sert bir şekilde yatağa attım. Bugünü dünyanın en tuhaf günü ilan ediyorum! Bugün yaşadığım onca tuhaf, saçma şeyden sonra nasıl uyuyacağımı bilmiyorum. Tabii kafamda bunca şey varken uyuyamazdım.

Babamın geçirdiği kaza, karşı evin penceresinden beni izleyen çirkin kadın, korkunç bahçıvan, karşı evin içinde koşuşturan hemşireler, çalışmayan telefon, bana çarpan çocuk...

Ve benim bütün bu olaylar karşısında verdiğim yetersiz tepkiler...
Bana çarpan çocuğun suratına bile bakmadan, bir şey demeden çekip gitmem beni onun gözünde bir ucube konumuna getirecekti.
Yüzünü görmememe rağmen beyaz tenli kaslı kolunun üzerindeki şekil aklıma kazınmıştı. Hiçbir anlamı yoktu ki, çizgiler, yuvarlaklar. Ama belki de tersten görmüştüm. Ezberlediğim şekli kağıda çizdim, ama çok anlamsızdı.
Çok fazla anlamsız. Bu kadar havalı görünen bir çocuğun kolunda, küçük bir çocuğun çizdiği belli olan el ele tutuşmuş iki çöp adam dövmesinin işi neydi? Bütün açılardan bakmayı denedim ama hayır, şekil buydu işte.

Ertesi sabah erkenden kalktım, birinin görüp de "bu ne Devin bunu kim çizdi" dememesi için şekli çizdiğim kağıdı buruşturup odamın köşesindeki küçük çöpe attım. Aşağı indim, evde tek uyanık kişinin ben olduğunu anlamam pek zamanımı almadı. Saatin 06:30 olduğunu gördüm ve beni bu saatte uyandıran şeyin ne olduğunu düşündüm kendi kendime. Zaman geçirmek için telefonumu elime aldım, televizyonu açtım ve laptop'u kucağımın üzerine aldım. Teknoloji harikası olan bu üç şeyi aynı anda kullanıyor olmak başımı ağrıtmaktan başka hiçbir getirisi olmadı bana. Aklıma gine nehre gitmek geldi. Tabi yapacak bir şey bulamadığım zamanlarımın vazgeçilmezi olan nehre gitmek beni nedensiz bir biçimde eğlendiriyordu. Nehre varana kadar 100 metrelik güneşli yolda terler içerisinde geçirdiğim 15 dakika bana işkence gibi gelse de her seferinde nehri görünce 15 dakikalık yolun gerçekten değdiğini farkediyordum. Sabahın 06:30unde nehre gittiğim için izleyebileceğim bir gün batımı ya da herhangi bir yıldız olmadığı için bir meşgale bulmam gerektiğini anladım ve buruşturup çöp kutusuna attığım kağıdı "en azından düşünüp kafa yorabileceğim bir meşgale olur." Diyerekten yanımda götürmeye karar verdim. Kafa yoran bulmacalar, şifre çözen cinayet romanlarını, sır dolu masal kitaplarını en az 10ar kere başa sarıp okuyan benim gibi bir entrika meraklısı psikopat için vazgeçilmez bir şifreydi bu. Elimdeki kağıda bakarak nehre doğru ilerliyordum ki dün bana çarpan çocuğu nehrin ahşap köprüsünde bacaklarını aşağı sarkıtmış sallandırmakta olduğu bir vaziyette görmem beni beynimden vurulmuşa döndürdü birden. 10 yıldır bu mahallede oturmama rağmen bu çocuğu sadece son 2 gündür gördüğüme göre, ya 10 yıl boyunca hiç evinden çıkmadan yaşaması lazımdı ya da buralara yeni taşınmış olmalıydı. Dünkü vaziyetinden de anlaşılacağı üzere, nehrin karşısındaki büyük evin bir misafiriydi ya da bir çalışanı. O çocukla küçük bir diyaloğumun olması bile o beyaz evin şifresini çözmem için yeterliydi. (bunları düşünürken bile ne kadar psikopat biri olduğumu bir kez daha anladım.)
Çocuk bir hayli üzgün gözüküyordu. Yanına gidip tanışsa mıydım yoksa kendimi bir kez daha rezil etmemek için o yokmuş gibi kayalıklara mı otursaydım diye bir düşündüm ve ikinci seçenek bana daha mantıklı geldi. Kayalıklara doğru yürürken göz ucuyla ona baktığımda, kafasını buraya çevirmiş, bana doğru baktığını farkettim. Bu kayalıklara her oturduğumda biri beni izlemekle görevlendirilmişti sanki. Önce çirkin kadın, şimdi o. O'na bakmak için kafamı çevirdiğimde buraya doğru geldiğini gördüm. Allahım, hayır lütfen gelmesin. Kendimi bir kez daha rezil etmek istemiyorum. Tanışma konusunda gerçekten iyi olamamamam, benim nam salmış bir yanımdı. Çocuğun buraya doğru yürümesindeki niyetin ben olması, yakınıma oturmasından belli olmuştu. Ve işte o an!
"Merhaba, ben Çetin. Dün gece sana çarpan ama senin bakmaya bile yeltenmediğin kişiye benziyorum birazcık sanki. Hatta belki de o bile olabilirim." Dedi gülerek.
Bu kadar uzun ve alaycı bir cümleye nasıl karşılık vereceğimi biraz düşündüm.
"Merhaba ben Devin. Devin Görüroğlu."
Merhaba mı? Bu kadar mı yani? O uzunca cümleye karşı adımı söyleyip merhaba mı dedim ben? Aferin kızım yine kendini rezil etmeyi başardın.
"Devin mi dedin yoksa yanlış mı duydum?"
O bu soruyu sorarken benim gözüm yine kolundaki şekilli dövmeye gitmişti. Soruyu duymama rağmen nedensiz bir biçimde soruyu tekrarlattım. Eminim ki bu birçok kişinin yaptığı bir şeydir. Cevabını bildiğiniz bir soru sorulduğunda ya da aşırı gergin, heyecanlı olduğunuz bir durumda söylenen şeyi istemsizce tekrarlatmak.
"Efendim?"
"Devin diyorum, güzel isimmiş. Anlamı nedir acaba ilk kez duyuyorum."
Beni en güzel yanımdan vurdun oğlum. İsmimin anlamını bana neredeyse günde 4-5 kere soruluyordu ve neredeyse bu soru karşısında hazır cevap haline gelmiştim. Bu yüzden çok düşünmeden direkt cevabı yapıştırdım.
"Devin; çaba demek. Ailem bana bu ismi 16 saatte doğmamın şerefine vermişler."
Önce kıkırdadı, sonra kıkırdayışı kahkahaya döndü. O gülünce istemsizce ben de güldüm. Kendi esprisine kendi kendine gülen kız haline düşmüştüm ama şuan umrumda değildi. O durana kadar gülüşünü izledim. Ne güzel gülüyorsun sen öyle..
Onu öyle görünce, gülümsemenin, insan dudaklarının yaptığı en güzel şey olduğunu farkettim. Sonsuza kadar izleyebilirdim onu o öylesine gülerken.
"Nehrin taraflarına çok gelir misin? Seni ilk kez görüyorum da.." Dedim o gülmeye devam ederken.
Bunu söyleyince o harika gülüşünün kesilmesi, aklıma "yanlış bir soru sordum kesin" gibi olguların oluşmasına sebep oldu.
Verdiği cevapla mest olmuştum ki, aynı kaderi paylaştığımızı anlamamın vermiş olduğu mutlulukla; ruh ikizimi bulduğumu düşündüm bir anlığına da olsa.
"Son bir buçuk gündür buradayım ve amcamla ne zaman tartışsam, soluğu burada alıyorum. Burası nedensiz bir biçimde beni rahatlatıyor ve her şeyin aklımdan uçup gitmesine sebep oluyor. Sana da öyle gelmiyor mu?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 07, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DANSIMI İZLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin