*6*

63 4 0
                                    

Edindiğim bilgileri Doğukan'a anlatmak üzere okulun her köşesinde onu aramaya başladım. Fakat onu hiçbir yerde bulamayınca Ben de, beni götürdüğü o korkunç dedrecede ıssız olan bölgeye bakamya karar verdim. Evet, yanılmamıştım. Bey efendi sırtını duvara yaslamış sigarasının dumanını derin düşüncelereriyle beraber içine çekiyordu. Ama ben sigara kokususndan rahatsız olduğum için biraz beklemeye karar verdim.

Doğukan sigarasını söndürünce benim sıram olduğunu anladım ve yanına gitmek için ayağa kalktım. Yere oturduğum için üzerime bulaşan toz, toprağı silkelerken, Doğukan'ın yanına oldukça uzun boylu ve yapılı birisi geldi ve vakit kaybetmeden aralarında birşeyler konuşmaya başladılar. Her ne kadar çabalasamda ne konuştuklarını duyamadım. En sonunda pes edip diğer teneffüs konuşmak üzere sınıfıma gitmek için okulun girişine doğru yöneldim. Arkadan birisi "Unutma o kızın işi bitecek. Seninle olan aşlamamız böyledi, öyle değil mi?" Dedi. Bu Doğukan'ın sesi değildi. Muhtemelen diğer çocuk bunları söyleyen kişiydi. Doğukan "Evet öyleydi. Ama biraz daha zamana ihtiyacım var." Deyince çocuk "Hiç sorun değil. İstediğin kadar vaktin var yeter ki o kızın ölü bedenini tutabileyim." Dedi. Bu ne iğrenç bir düşünce böyle. Kim bir insanın ölüsüne dokunmak ister ki? Sanırım o çok istiyor.

Doğukan ile çocuğun konuşmasının bittiğinden emin oluca sevecen bir tavırla yanına gittim. "Selam, sana çok bomba haberlerim var!"

"Öyle mi? Şu anda gerçekten buna çok ihtiyacım var da..."

"O zaman söylemeyeceğim."

"Neden?"

"Çünkü seni mutlu etmek gibi bir riski taşıyamam."

"Yaa, öyle mi?"

"Öyle."

"O zaman benim şunu yapmamdan pek memnun olmazsın..." der demez hemen beni kavradığı gibi kollarını bedenime sardı. "N'apıyorsun be pis sapık! Bırak beni."

"Lütfen Bayankuş biraz daha... Buna çok ihtiyacım var."

"Git başkalarına sarıl ya! Ayrıca Bayankuş ne demek be?"

"Ama ben sadece sana sarılırken mutluluk duyuyorum."

"Ya tabi tabi. Eminim öyledir. Senin şimdi hiç sevgilin de yoktur."

"Evet yok. Tıpkı seninki gibi."

"Ama ben önceden birisiyle çıktım. Seninkinin aksine."

"Dur tahmin edeyim... Adı Zaferdi. Boyu ne çok uzun ne de çok kısaydı ama fiziği iyiydi. Simsiyah saçları ve koyu kahve gözleri vardı. Gecenin bir vakti sana 'Seni düşünmekten uyuyamıyorum.' diye mesaj atardı... Daha saymamı ister misin?"

"Hayır teşekkür ederim. Durum yerince korkunç zaten."

"Peki, sen bilirsin."

"Ben bilirim tabi. Artık beni bırakacak mısın?" Lafımın üstüne yavaş ve isteksizce kollarını bir kilit misali açtı. Cebinden bir sigara daha aldı. Çakmağın ateşiyle yanıp tutuşan sigara, dumanı sayesinde havaya karışıp özgür kalabilmişti. Doğukan sigarasından derin vir nefes çektikten sonra bana dönüp "Evet. Haberi vermeni bekliyorum."

"Daha çok beklersin." Bana sert bir bakış atınca durumu kabullenmek zorunda kaldım. "Tamam tamam. Elif kimseye söylemediği sigara kaçakçılığı yapan gizli bir örgüt için çalışıyormuş. Oranın liderinin sevgilisiymiş." Sigarasından bir nefes daha aldı. "Peki bu gizli örgüt neredeymiş?"

Cidden bu kadar saf olmana şaşırıyorum. Adı üzerinde 'Gizli' örgüt işte."

"O zaman sıradaki görevimiz o örgütü bulmak."

"Aman ne hoş (!)" Kocaman bir kahkaha attı. "İşte sana bu yüzden Bayankuş diyorum."

"Ne?"

"Tıpkı baykuşlar gibisin. Biraz asi, biraz şirin,  biraz da gizemli. Ama sen bir dişisin bu yüzden baykuş değil Bayankuş diyorum sana."

"Abartma sen de. Alt tarafı bir kere dedin." Sinsi bir sırıtma ile birlikte ceketinin cebinden birkaç kağıt çıkarttı ve bana uzattı. Kağıtların birisinde "NOT: Bayankuş'un yeni adresini bul ve onu takip etmeye devam et." Yazıyordu. Başka bir kağıdı elime aldım. Oldukça düzensiz bir şekilde katlanmıştı. "Bayankuş benim olacaksın!" Yazıyordu. Kafamı kaldırmadan Doğukan'a "Bu da ne demek şimdi?" Diye bir soru yönelttim. Cevap gelmeyince etrafıma bakıdım. Ama gitmişti. Ben de bana verdiği kağıtları cebime koyarak okul binasına doğru yürümeye başladım.

Zil çoktan çalmıştı. Hatta kimya öğretmenimiz Sezgi hoca sınıfa girmek için kapıyı açmaya çalışıyordu. Eğer benden önce girerse sınıfa alamayacağını bildiğim için bir taktik geliştirmem gerektiğini düşündüm. Neyseki şansım yâver gitti ve Sezgi hoca koltukaltına sıkıştırdığı kitapları yere düşürdü. Bende süper hızlı bir şekilde kapıya koştum. Tam kapıyı açmış içeri girecekken hoca beni gördü ve biraz sinirli bir ses tonuyla "Kızım? Ders zilin çaldı duymadın mı? Hâlâ koridorlardasın." Eyvah! Suç üstü yakalandım. "Yok hocam çöp atmaya gitmiştim de kapının arkasından bir gürültü gelince ne olduğuna bakmak istedim ve..." sözümü bitiremeden hoca araya girdi ve "Tamam kızım tamam. Hedi geç bakalım yerine." Dedi sevecen bir şekilde. Kıl payı kurtuldum! Ben de aynı sevecenlikle ona gülümsedim ve sırama geçtim.

Aslı ile Cenk bana kırılmış yavru köpek gibi bakınca "Yine ne yaptım?" Diye sordum. Aslı "Hep bizi satıp gidiyorsun şu yakışıklı oğlana." Dediğinde Cenk'te ona hak verdi. "Tamam, diğer teneffüslerde tamamen size aidim." İkisi de birbirbirine, annesinin küçük çocuğa istediği oyuncağı aldığında baktığı gibi baktılar. Ben de onların bu şirin hâline katıldım ve ben de aynı onlar gibi bakmaya başladım. Daha sonra onlara Doğukan ile benim aramdaki konuşmaların en ufak detayını atlamadan anlattım. Bana verip kaçtığı kağıtları da göstermeyi ihmal etmedim. Onlar benim verdiğim kağıtlerı dönüşümlü incelerken ben de derse yoğunlasmaya çalıştım. Elim bir ara cebime kaydı. Kağıtların sadece bu ikisinden ibaret olmadığını o an anladım. Biraz heyecanlanma-
dım değil. Ama kağıdı açtığımda bütün heyecanım yerini hayal kırıklığına bıraktı. Kağıtta anlamsız rakamlar dışında hiçbir şey yoktu çünkü.

"22.6.17.12./22.6.27.12.28.18.25.21.16./2.1.28.1.17.14.25.23"

İYİ KIZ & KÖTÜ OĞLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin