*7*

50 2 0
                                    

Okul bitiminde Aslı ile eve yürümek üzere masamın üzerine yığılmış olan kitaplarımı ve kalemlerimi toplayıp hiddetle çantama attım. Çantamı da sırtıma takıp sınıftan çıktım. Aslı beni koridorun sonunda, sırtını ve tek ayağını duvara yaslamış bir şekilde bekliyordu. "Ben buradayım!" Diye bağıran fosforlu sarı kulaklıkları ona eğlenceli bir hava katmıştı. O kulaklıklardan çıkan ve insana huzur veren şarkının ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Muhtemelen Maroon 5'tan Sugar'ı dinliyordur. Samimi bir gülücük ile Aslı'nın yanına giderken Cenk'in bana seslenmesiyle olduğum yerde donakaldım. Arkama yandan bir bakış attım. Cenk yanıma koşar adımlarla yaklaşırken ben de Cenk'i izliyordum. "Hayırdır Cenk?"

"Beni izliyor!"

"Ne?"

"Benim peşimdeler. Yardım et bana nolur!"

"Cenk dediklerinden hiçbirşey anlamadığımı bilmeni isterim. Şimdi sakin ol ve her şeyi bana teker teker anlat."

"Şu seni izleyen salak var ya..."

"Evet?"

"Beni basket maçına davet etti."

"Ne var bunda? Gayet doğal."

"Ama daha bitirmedim. Maçı teke tek oynadık ve ben kazandım." Dedi Cenk gururla. Ben de alaycı bir alkışı n eşliğinde "Aferin sana yavrucuğum." Diye lafı yapıştırdım. "Alay etmeyi kes! Maç esnasında birkaç kız bizi izledi. Ben kazanınca çığlıklar eşliğinde üzerime saldırdılar." Kendimi tutamayıp gülmeye başlayınca Cenk iyice sinirlendi. Tam bana karşı bir hamle yapacakken ben bir adım geriledim "Aslı beni bekler. Hoşçakal..." deyip hızla yanından ayrıldım.

Aslı ile eve yürürken her zamanki gibi yine çok eğlendim. Böylece hem okul stresimi atmış hem de eve pozitif enerji ile girmiştim. Eve pozitif enerji ile girmem işime yarıyordu, çünkü eğer etrafa negatif enerji yayarsasm annem o enerjiyi dönüştürmek için elinden geleni ardına koymuyordu. Bilim adamları bile böyle bir şey yapamaz. İşte anne gücü...

Eve büyük bir neşeyle girmek üzere kapı zilini çaldım. Annem beni sıcak ve şefkatli gülüşü eşliğinde "Hoş geldin bir tanem!" Diyerek karşılayınca neşemin üzerine neşe eklendi. Ben de onun bu sıcaklığını taklit etmeye çalışarak "Hoş buldum annem!" Dedim.

"Okul nasıldı bakalım?"

"Süper ötesiydi. Ama çok yoruldum biraz dinlenmem gerekiyor."

"Tamam tatlı kızım. Sonra odanı da topla lütfen."

"Ne!? Ama yeni toplanmıştım. Yoksa Deniz mi dağıttı?"

"Güzel kızım, kardeşine suç atmak hiç sana yakışmıyor."

"Anneciğim bir düşün, ben o odayı en az bir buçuk saatte üşene üşene toplamışken neden tekrar toplamak isteyip dağıtayım?"

"Doğru söylüyorsun güzel kızım. Bir kardeşinle konuş derim."

"Eğer o dağıttıysa o toplar ona göre." Annemin cevabını beklemeden hızla odama çıktım. Çünkü cevabı "Olur mu hiç öyle şey!?" Olacaktı.

Odama girdiğimde karşılaştığım manzara karşısında hiç şaşırmadım. Kız kardeşim Deniz odamı alt üst etmiş, yine birşeyler arıyordu ve kendi kendine "Nerde bu ya?" Diye sorup duruyordu.

"Deniz?" Dedim büyük ama gizli bir sinirle. "Ab... ablacığım?" Dedi Deniz kekeleyerek. "Yine odam alt üst olmuş bakıyorum da..." Deniz biraz etrafa göz gezdirip "Şey... Evet biraz öyle olmuş. Ama sen hiç merak etme ben toplarım." Dedi. "Tabi ki sen toplayacaksın! Sonuçta sen dağıttın. Şöyle şimdi ne arıyordun odamda?"

"Hi... Hiç."

"Ama kendi kendine konuşurken hiç de öyle demiyordun. Yine günlüğümü okuyacaktın değil mi?"

"B... Ben..."

"Ama bu defa asla bulamayacağın bir yerde. Yani güvende."

"Of, Tamam ya! Evet günlüğünü arıyordum."

"Daha kaç kere sana günlüğümden uzak dur demeliyim? Asla akıllanmayacaksın değil mi?"

"Aynen öyle. Günlüğünü okumak çok eğlenceli ya. Sevgili günlük; inanabiliyor musun bu gün okulun en yakışıklı çocuğu bana bakıp göz kırptı. Adeta büyülendim..."

"Yeter, Çık dışarı hemen!"

"Sen bilirsin."

Kardeşler neden vardır ki? Onu dövüp sinir veya stres atmak için mi? Suçlarını üstüne atmak için mi? Kıyafetlerini veya eşyalarını paylaşmak zorunda olduğun için mi yoksa bütün sırların onda tehlike altında olduğu için mi? Neden, neden, neden!? Kardeşim doğduğu andan itibaren hayatım hep kötüye gitmeye başladı. Sürekli onunla bir şey paylaşmak zorunda kalıyorum. Ailemi, evimi, kıyafetlerimi, eşyalarımı... Neyseki bu listeye odam dahil değil. Aslında odamız da aynı olacaktı ama zamanında o kadar çok ağladım ve yalvardım ki odamızın aynı olması için... İşe yaradı neyseki. Ama gerçekten ne ben onu seviyorum ne de o beni seviyor. Annemden hiçbir zaman kardeş istemedim. Tek olmayı seviyordum. Ama annem bir kardeşim olursa daha mutlu olacağımı düşünüyordu. Daha ne kadar mutlu olabilirdim ki? Hattaki en iyi arkadaşımı bulmuştum, harika bir okula gidiyorum, derslerim süperdi, beni hep neşelendiren bir köpeğim bile vardı. Ama Deniz'in allerjisi olduğu için onu başka birine vermek zorunda kaldık. Annem ve babam hep "Ne zaman istersen onu görebileceksin." dedi ama onu bir daha hiç göremedim. Birkaç ay sonra da köpeğimin mutsuzluktan öldüğünü öğrendim.

Odamda birkaç saat yalnız kaldıktan sonra sıkıldığımı fark ettim ve dışarı çıkmaya karar verdim. Aslı'yı da aradım ama bana meşgul olduğunu ve gelmeyeceğini söyledi. Cenk'i de aramayı düşündüm fakat onun evi oldukça uzaktı. Ben de yalnız çıkmanın daha mantıklı olduğunu düşündüm. Yanıma klasik çantamı almayı ihmal etmeden dışarı çıktım. Kalsik çantam benim her yere götürdüğüm biricik çantamdı. İçinde telefondan kulaklığa, dudak parlatıcısından deodoranta kadar her şeyin bulunduğu bir mini hazine kasasıdır adeta.

Dışarı çıktığımda temiz havanın güzelliğinin beni sarmasına izin verdim. Bu güzel havanın güzelliğine güzellik katmak için müzik dinlemeye karar verdim. Çantamdan çıkardığım kulaklığımdan tekini kulağıma takıp derin bir soluk alıp yürümeye başladım. Sitemizin dışına çıktığımda gittiğim yere biraz daha dikkat ederek yoluma devam ettim.

Müziğe kendimi kaptırmış bir şekilde ilerlerken bir süre kendimi izleniyor gibi hissetmeye başladım. Etrafıma baktığımda birisini görmeyince gönül rahatlığıyla yürüyüşüme devam etmek üzere kafamı önüme çevirdim. Yürümeye başlar başlamaz yüzümü sert bir yere çarptım. En çok acıyan yerim burnum olduğu için refleks olarak burnumu avuçlarımın icerisine alarak acısını hafifletmeye çalıştım. Çarptığım varlığın ne olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda içimde büyük bir sinir oluştu. Karşımdaki varlık Doğukan'dan başkası değildi ve bana rahatsız edici bir gülümsemeyle bakıyordu. "Hayvan biraz dikkat etsene!"

"Çarpan sendin ama neyse..."

"Neden hâlâ beni izliyorsun? İşin benimle bitti sanıyordum."

"Yanılıyorsun. Seninle işim asla bitmeyecek."

"Ama bir şeyi alıyorsun sen."

"Neyi?"

"Eğil, kulağına söyleyeceğim." Eğilince tek elimle kulağını kapatıp "Ben bir eşya veya bir nesne değilim!" Diye haykırdım. Soluklanarak devam ettim "Öyle seninle işim asla bitmeyecek falanlarla olmuyor canım." Elimi kulağından çekince Doğukan bir yandan ifadesiz bakışlarla bana bakarken diğer yandan kulağının ne kadar acıdığını göstermek istercesine kulağını tutuyordu. Birkaç saniye böyle geçtiktwn sonra Doğukan derin bir nefes alarak hiçbirşey olmamış gibi tekrar gülümsemeye ve benimle konuşmaya başladı "İşte bu yüzden sana seninle işim asla bitmeyecek dedim Bayankuş. Bir eşya veya nesneyi bir süre kullanırsın, işin bitince atarsın." Ne diyeceğimi bilemeden olduğum yerde bir avuç untanma duygusu ve bu utanç yüzünden oluşan kıpkırmızı yanaklarla beraber sindim. "Ayrıca, sana verdiğim kağıttan hiçbir şey anlamadın sanırım." Olumlu anlamda kafamı sallayınca devam etti. "Sana sedece bir ip ucu vereceğim. Alfabe..."

İYİ KIZ & KÖTÜ OĞLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin