--4--

424 12 0
                                    

Şüphe duymuş olsam da pek bir şey söylemedim... Sonuçta böyle
şeylerin batıl inançlar olduğunu düşünürdüm. Günler uzun zaman
sakin geçmişti... Şermin 3-4 gün normal hayatına devam ediyordu.
Akif ve Dicle eve iyiden iyiye alışmışlardı. Pazar izinlerinin olduğu
bir gün Şermin ile evde yalnızdık... Yine yağmurlu bir gündü.
Konağın dış kapısı önünde küçük bir kız çocuğu vardı... Üstünde
bembeyaz bir elbisesi , sarı lüle saçları , oyuncak bir bebek ile
konağın dış kapısı önünde oturuyordu. Tahminen 6-7
yaşlarındaydı. Şermin pencereden onu gösterip "Rüzgar !
Baksana , ne kadar ufak... Sırılsıklam olmuş." dedi. Hakikaten de
öyleydi... Yağmurda sırılsıklam olmuş , üstü başı sucuk gibiydi.
Aşağıya indim.Şermin pencereden bizi izliyordu... Köpeğin olduğu
kapıyı açtım ve küçük çocuğun yanına gittim. Ben kapıyı açınca
ayağa kalktı... Gözlerini yağmurdan açamıyordu bile. "Adın ne
senin ?" dedim... "Yağmur" dedi... Annesinin babasının nerde
olduğunu sordum... Denizi gösterdi. "Onun içinde kaybolmuşlar ,
ben küçüktüm hatırlamıyorum." dedi... Onu konağa aldım , Şermin
konağın merdivenli kapısında bizi bekliyordu. Yağmur ile
merdivenleri çıkıyorduk , köpekten ürkmüş elimi sımsıkı tutmuştu.
Şermin'i görünce elimi bıraktı... "Benim adım Yağmur" dedi gülerek
, Şermin de gülerek başını okşadı...
Şermin mutfakta çocuğa kek , süt gibi şeyler hazırlıyordu...
Yağmurun üstünü değiştirmiş , Şermin'in anı olarak sakladığı
çocukluk elbisesini üstüne giydirmiştik. Çocuk mutlu gözüküyordu
, Şermin'in getirdiği yiyecekleri yemiş , şöminenin önünde sere
serpe yatmış keyif alıyordu. Daha sonra yanına gittik , Şermin
sorular sormaya başladı "Senin birlikte yaşadığın birisi yok mu
Yağmur ?" dedi... Hayır der gibi başını salladı... "Peki annen ve
baban nerde ?" diye sorduk... Yine denizi işaret etti. Kolunda
bileklik benzeri bir şey vardı... Plastik sarı bilekliğin üzerinde
"Bursa Çocuk Esirgeme Kurumu" yazıyordu. Küçük bir çocuk
olmasına rağmen sol kolunda da "Min el hak" yazıyordu... Bu
sözün anlamını daha önce az çok duymuştum... Pek hayırlı şeylere
vesile edecek bir söz değildi. Değişik bir hayatı olduğu belliydi bu
yavrunun. Şermin bilekliği fark edince benimle diğer odaya geçti...
"Rüzgar... Yıllardır sana bir evlat veremedim belki ama bu çocuk
bizim için geldi... Yağmurlu bir günde Yağmur diye bir kızımız
olsun istemez misin ?" dedi... Çok sevineceğimi söyledim...
Yağmur'un yanına gidip "Bu gece burda kalmak ister misin ?" diye
sorduk... Evet dercesine başını salladı. O sırada Akif ve Dicle
pazardan gelmişti.
Şermin , Yağmur'u kucağına alıp Akif ve Dicle'ye onu göstermeye
tanıtmaya gitmişti... Merdivenin orda onları beklerken Akif de Dicle
de öylece durdu... Eve doğru adım atamadılar , sadece öylece
bakıyorlardı. Ben de bu olanları Şermin ve Yağmur'un arkasından
seyrediyordum. Şermin ; "Neden gelmiyorsunuz ? Şaşırdınız mı bu
güzelliği görünce ?" dedi.. Akif bir şey dememişti. Dicle geriye
doğru 1-2 adım atıp "Nerden geldi bu çocuk Şermin Hanım dedi... "
Akif gözlerini küçük çocuğa dikmiş sinirle bakıyordu , Dicle de
olayın şokunu yaşıyordu.Ama buna neyin sebep olduğunu o an
anlamamıştık. "O bizi buldu" dedi Şermin... Dicle hızlıca Şermin'in
üzerinde doğru geldi... Şermin de Yağmur da korkmuşlardı.
Yağmur un kolundaki kınadan dövmeyi açtı. "Şermin hanım ,
buraya bakın... Bu çocuklar üstünde büyü olan çocuklardır.Bu
çocuk hanenizde kalırsa yüzünüz gülmez." dedi... Şermin Dicle'yi
itmişti... "Sen ne saçmalıyorsun Dicle ?" dedi... Yağmur ağlamaya
başlamıştı. Koca yaştaki bu kadının ve adamın ona tepki
göstermesi onu etkilemişti haliyle.Şermin olanlara sinirlenmişti ve
yukarıya çıkmıştı. Akif , Dicle ve ben girişte kalmıştık. Dicle bu
sefer benim yanıma geldi... "Rüzgar Bey , yollayın onu evden... "
dedi... Akif de devam edip "Eğer o çocuk gitmezse bu evden
çıkacak ilk cenazeden bizler meshul değiliz... " dedi.
Akif'in cenaze çıkmasından kastettiği neydi anlamamıştım... Dicle
laf arasına girip "Siz Akif'in kusuruna bakmayın Rüzgar Bey... O
böyle olaylardan biraz korkar. Kalbi tekler de vefat ederse diye
söyledi herhalde... " dedi. Bir göz hareketiyle Akif'i bahçeye
yolladı... "Biz sizinle 5 dakika konuşabilir miyiz ?" dedi. Kabul
ettim. Mutfağa gitmiştik... Dicle başladı anlatmaya ; "Bu çocuk... "
dedi... "Bu çocuk büyük ihtimalle Arap bir ailenin çocuğu...
Kolunda Azem Kabilesinin sözü yazıyor.Bu kabile Peygamber
Süleyman Şah Hazretleri tarafından lanetlenmiş , mühürlenmiş bir
kabilenin izidir... Bu çocuk girdiği haneyi yakar , girdiği evi talan
eder.O evden aklı selim bir insan dahi çıkmaz." dedi. "Batıllaşma
Dicle... Bunlar geçmişte inanılan hurafeler." dedi. "Rüzgar Bey... O
, Şermin hanımı şimdiden büyülemeye başladı bile... O buraya
tesadüf olarak gelmedi... " dedi. Söyledikleri tüylerimi diken diken
ediyordu... Korkmuyordum ama garip hissediyordum. "Bu çocuk
öyle güçleri olan biri olsa , neden bizle uğraşsın ?" diye sordum...
"Öğreneceğiz... " dedi. Gece sökünce Şermin sofrayı bu sefer
büyük salona çıkartmıştı... Sabahki olaydan sonra artık Akif ve
Dicle ile yemeğimizi paylaşmamaya başlamıştık.
Uzun bir masamız vardı... Masanın bir ucunda ben , karşı ucunda
Şermin tam ortada ise Yağmur oturuyordu. Şermin ve Yağmur
yemeği pek beğenmemiş gibiydiler , benim de pek iştahım yoktu
zaten. Şermin yemeğini yerken birden duraksadı... Öksürüyordu.
Yağmur ona önündeki suyu verdi , içiyordu ama suyu içtikçe
Şermin daha da şiddetli öksürüyordu. Alt kattan Dicle ve Akif
yukarıya fırlamıştı , öyle şiddetli öksürüyordu ki ses tellerinin
zedelendiği sesi bile hissediyorduk. Ağzından yara kabuğu gibi bir
şey çıktı... Büyük bir parçaydı. Yemeğin içinde fark edilmemesi
mümkün değildi. Etrafı beyazlı siyahlı saç telleriyle sarılıydı... Bu
saçlar evde sadece Dicle'ye ait olan renk ve modeldeydi. Şermin
öksürürken gözlerini sinirle Dicle'ye dikmişti... Dicle durumu
anlamıştı. Şermin bu sefer ona karşı patlayacaktı... Akif , Şermin'in
ağzından çıkan kabuğu inceliyordu. "Rüzgar Bey , bi bakar mısınız
?" dedi... Yanına gittim. "Bu geceki yemeğin içinden eğer bu şey
çıktıysa fazla zaman geçirmeden gidin burdan." dedi. "Neden Akif
? Ne oluyor yine ?" diye sordum. Bu kabuğun bir insan derisinden
kabuk olduğunu söyledi... Hiç bir hayvanın yarasının kabuğu bu
şekilde pıhtılaşmaz diyordu. Akif'in bu bilgisi beni şaşırtmıştı ama
evde yaralı olan kim olabilirdi ki ? Ve hepsinden önemlisi bu şey
nasıl oluyor da tencereye giriyor , tencereden Şermin'in tabağına
geliyor ve fark edilmiyordu ? Şermin kendine geldikten sonra el
hareketiyle Yağmur'u odaya çıkarmamı istedi... Ben Yağmur'u
misafir odasına bırakıp radyoyu açtıktan sonra aşağıya indim.
Dicle ve Akif koltukta oturuyordu... Şermin ayakta hesap
soruyormuş gibi bir ifade takınmıştı. "Bu şeyi yemeğime neden
koydunuz ?"
Dicle yemeğe bir şey koymadıklarına yemin ediyordu , Akif de onu
onaylıyordu.Ama Şermin inanmamıştı. "Bana söyledi... Dicle'nin
bana bir kötülük yapacağını bana söyledi.." dedi Şermin. "Sana
kim ne söyledi Şermin ?" dedim... Bu söylediğini duymam onun
canını sıkmıştı. Cevap veremedi... "Dicle , Akif siz aşağıya inin...
Yarın eşyalarınızı toplamış olun. Kalan 3 aylık paranızı da
vereceğim." dedim. Şaşırmışlardı ama bu Şermin'in hoşuna
gitmişti... Önemli olan eşimin mutluluğuydu fakat daha düne kadar
can ciğer olduğu bu iki görevliyle neden şimdi bu kadar kötü oldu
anlamamıştım. Bir şeylerin olduğu netti ama anlaşılamıyordu...
Onlar alt kattaki odalarına inmişti... Şermin bu gece Yağmur'la
uyumak istediğini söyledi kabul ettim... Ben yatak odasına yalnız
yatacaktım. Hava yağmurluydu... Ortalık sessizdi , gecenin
sessizliğini Şermin'in çığlıkları bozmuştu. Korkunç çığlıklar
yükseliyordu yan odadan , Yağmur'un ağlama sesi duyuluyordu.
Misafir odası bahçeyi net bir şekilde görüyordu... Şermin ve
Yağmur pencere kenarındaydı... Gözlerindeki korkuyu hala
unutamıyorum. Şermin eliyle bahçeyi işaret ediyordu. Bahçedeki
demir kapımızın sivri uçlarına evlat edindiğimiz köpeğin kafası
kesilmiş ve dikilmişti. Ayrıca bahçenin bazı kısımlarının talan
edildiği de belliydi.

RÜZGAR BEY KONAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin