Adriana(Bütün bölüm ondan)
Yeni bir gün daha tüm sıradanlığıyla ilerliyordu. Okulun ilk haftasında olmamıza rağmen yıllardır okula geliyormuş gibi hissediyordum ve emin olun hiç de hoş bir duygu değil.
Dersler normal geçti, konular yavaş yavaş başladı ve yaz tatilinin geride kaldığı gerçeği anlaşılmış oldu. Okulun sevdiğim yanları sınırlıdır: Arkadaşlarım, kütüphane(ben kitap kurduyumdur) ve matematik dersi. Şaşırdınız değil mi? Ben matematiği çok severim. İyiyimdir çünkü, sürekli artı alırım ve sınıf arkadaşlarım bana uzaydan gelmişim gibi davranır. Bugün de aynen öyleydi, sadece biraz farklısı...
Tahtaya soruyu çözmek için kalkmıştım, sınıfın yarısının uyukladığını, diğerlerinin de hayal kurduğunu bildiğim halde heyecan yaptım. çok çekingenim maalesef. Hemen kızarıyorum.
O zaman da öyle oldu. Soruyu bitirdim ve öğretmenin onaylayan bakışlarıyla karşılaştım, sebepsiz yere kızardım-sanki tüm sınıf bana bakıyor da! Sınıfa ilk defa baktım. Robert defterine cevabı geçiriyordu, cam kenarındakiler gökyüzüne bakıp hayal kuruyorlardı, bazıları ise uyanık kalmaya bile yanaşmıyordu.
Sınıfta kızlar çoğunluktaydı, hepsinde de maşallah yani benim boyum kadar bacak vardı ama tişörtümdeki kadar kumaş yoktu üstlerinde.
Erkekler çoğunluk hoş tiplerdi, her gün spor salonuna gittikleri belliydi. Sebep zaten çok ortada: Sasha Hanım'ın ilgisini çekmek...
Gözüm istemsizce ona doğru kaydı. Varlığımdan bile haberi yoktu, manikürlü tırnaklarıyla ilgileniyor, onlara sevimli sevimli gülümsüyordu. Hangi insan tırnaklarına gülümser ki?!
Ona baktığımı sezdi galiba. Tam sırama oturacakken bana baktı ve tiksintiyle yüzünü buruşturdu.
Ne kadar ondan nefret etsem de kırıldım yani. Birincisi, kötü veya tiksindirici değilimdir- yani en azından öyle olduğumu düşünmüyorum. Ayrıca biriyle gözleriniz kesiştiğinde selam vermesini ya da gülümsemesini beklersiniz; iğrenç bir koku almış veya görüntü kirliliğiyle karşılaşmış gibi suratını buruşturmasını değil!
Ben de hemen sırama oturdum, çünkü garip bir şekilde ayakta duruyordum.
Yine de Sasha aklımdan çıkmadı. Günün devamında da böyle olunca kafamı dağıtmak istedim. Benim kafa dağıtma dediğim barlara gidip kafayı bulmak ve ertesi sabah başkasının yatağında uyanmak kesinlikle DEĞİLDİR!!!
Benim kafam kitaplarla dağılır, kitaplar beynimi uyuşturuyor, beni başka dünyalara götürüyor. Başka dünyalar derken uyku dünyasından değil kitabın dünyasından bahsediyorum tabii ki de.
Durum böyle olunca Robert ve Lucy'yi yanlız bırakma kararı aldım. Kırılmış gibilerdi.
"Ama olmaz ki yani. İnsan biraz bizimle vakit geçirir."diye isyan etti Lucy.
"Bahçede dolaşabiliriz..."dedi Robert.
"Hava çok güneşli, beni tanırsınız güneşi sevmem, Eriyecek gibi oluyorum."dedim.
Lucy gözlerini devirdi. Ben ne kadar soğuğu seviyorsam o da o kadar güneşi sever. İyi ki Robert anlayışlı.
"O zaman kütüphaneye gitsin, ne yapalım. Küçük kar tanesi sıcağı sevmiyormuş."dedi.
Ben onlara en sevimli gülücüğümü yolladım ve "Kar taneniz sizi seviyor!" diyerek kütüphaneye koştum.
Kütüphaneden içeri girer girmez kokuyu içime çektim. Mis gibi kitap kokuyordu!
Rafların arasında dolandım. Neler vardı neler! Agatha Christie, John Green, Celia Rees... En sevdiğim yazarlarla doluydu raflar. Elime bir sürü kitap aldım ve bir masaya geçtim. Okumaya Celia Rees'den başladım. O kadar güzeldi ki...
Acaba saat kaç, diye merak ettim ve kafamı kaldırdım.
Ve onu görmem bir oldu.
Sasha- popüler Sasha...
Beyin fakiri Sasha...
Güzellik manyağı Sasha...
Okulun gözdesi Sasha...
Parasının her şeyi satın alabileceğini düşünen Sasha...
Bizim Sasha yani, uzatmaya gerek yok. Onun burada ne işi vardı ki? ben onu şaşkınlıkla süzerken bakışları beni buldu. Hiç takmadı bile. Benim arkama doğru bakmaya devam ediyordu. Önünde kitap olduğu yoktu, besbelli birini izliyordu. Ama kimi?
Arkama döndüm ve bir çocukla bakışlarımızın karşılaşması bir oldu. Filmlerde olur ya kız çocuğa bakar, çocuk ona gülümser, kız utanır ve kızararak başını öne eğer...
İşte onun tam tersi oldu!
Çocuğun buz mavisi gözlerinden çok korktum ve o da beni pek takmadı açıkçası. Kitabına döndü. Ben de boynumun tutulmasını istemediğimden önüme döndüm. Demek Sasha bu çocuğu kesiyordu!
Bakışlarımı Sasha'ya çevirdim, hala hayran hayran onu izliyordu. Bence o kadar da harika bir tip değildi ama Sasha'nın salyaları akıyordu resmen. Çok komiğime gitti. Acaba çocuğu başka biri çalsa ne olurdu? Sasha'nın yüzünü hayal etmek bile kıkırdamama sebep olmuştu.
Anında aklımda müthiş bir plan yaptım, ve uygulamaya koydum.
Önce kitapları elime aldım ve raflara yerleştirdim. Sonra Bay Mavi Göz'e doğru yaklaştım. Tam arkasında durdum ve hangi kitabı okuduğunu görmeye çalıştım. Kitabın adını çocuğun kafası yüzünden okuyamadım, görüş alanımı kapatıyordu ve tam o sırada Bay Mavi Göz kafasını kaldırıp bana döndü.
Yine o bakışlar...
Ve bendeki telaş...
"Eeee... o kitabı anlamaya çalışıyordum da!"
Bu rezillikle kalmadım devam ettim "Kafandan göremedim!"
Bunu ben mi demiştim! Kafandan göremedim ne yaa, anında utancımdan patlıcana döndüm. Çocuk gülümsedi ve "Hades'in Evi"dedi.
Ben de "Haa tamam o zaman, iyi okumalar!" dedim ve hızlıca uzaklaştım.
Kütüphaneden dışarı çıktığımda yanımda yürüdüğünü gördüm. "James"dedi bana yaklaşıp.
"Haa?" diye kibar (!) bir cevap verdim. Bugün bana neler oluyor?!
"Adım James."dedi.
"Hmmm, ben de Adriana." dedim.
"Görüşmek üzere Adriana, tanıştığıma memnun oldum!"dedi sevimli bir şekilde ve uzaklaştı. Ben de dolaba gitmem gerektiğini hatırladım. Arkama dönüp yürümemle Sasha'ya çarpmam bir oldu.
"Seni sürtük! O benim, ondan uzak durmazsan sonuçlarına katlanırsın!" diye tısladı.
Selam!!! Bu bölüm çok içime sindi, umarım sizler de beğenirsiniz :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar Tanesi-ASKIDA-
Teen FictionKüçük masum bir kız ve onun arkadaşları... Hepsi de çok çalışkan ve terbiyeli- belki de fazla... Ancak bu masumiyet okulun gözdesi tarafından bozulabilir. Okulun gözde çocuğu ve gözde kızı ile hayat hiç de kolay değil. Adriana, Robert ve Lucy'nin ok...