Bölüm 3

167 19 8
                                    

Okulun çıkışına doğru Deniz ile muhabbet ederek ilerliyorduk. Çıkışta ailesi karşılamıştı onu, Deniz arabaya binmeden önce bana;

" Efe senide bırakalım atla hadi " demişti. Uygun bir dille;

" Teşekkür ederim. Ben kendim gitsem daha iyi olacak " şeklinde cevap verdim. Eve doğru yüremeye başladığımda kendimi çok berbat hissediyordum. Deniz'in o mutlu aile tablosu, diğer çocukların ailelerinin gelmesi, ne kadar güçlü olmaya çalışsamda içten içe bitiriyordu beni. Benim babam da gelicekti, ama işinden izin alamamıştı. Bunları eğitim hayatım boyunca çok yaşamıştım. Artık eskisi kadar acımıyor canım, artık alıştım diye düşünüyordum. Ama sadece kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Aslında canım her seferinde daha fazla acıyordu.

Kimi zaman Ayşe teyze gelirdi veli toplantıma, kimi zaman ise hatalarımı görmek için ben giderdim onca yetişkinin arasına ve sürekli karşılaşırdım o mutlu aile tablosuyla.

Eve yaklaşmıştım. Düşünceler aklımdan çıkmıyor, her defasında da o kadar acıtıyordu ki kalbimi, istemsiz akıyordu gözyaşlarım. Eve kendimi zor atmıştım. Hıçkıra hıçkıra ağlarken, soruyordum kendime;

" Neden bu kadar zordu hayat ? "
" Neden yaşıtlarım gibi hissedemiyordum ? "

Evet, kendimi otuz yaşında, ömrünün yarısını tamamlamış orta yaşlı biri gibi görüyordum. Oysa ki bir ay sonra, onbeş yaşına girecektim. Bunları düşündükçe dahada acıyordu kalbim. Mecalim kalmamıştı artık. Ama durduramıyordum, aktıkça akıyordu gözyaşlarım.

Bu hayatta babamdan başka kimsem yoktu benim. Buna alışmalıydım. Her defasında böyle söylememe rağmen alışamadığımın farkında olsam da, böyle söylemeliydim kendime. Yine bu sözlerle teselli bulmuştum. Yavaşca kalktım üstümü değiştirdim ve evi toplamaya başladım. Kirli çamaşırları sepete attım, etrafı düzenledim ve sıra mutfağa geldi. Bulaşık makinemiz yoktu, o yüzden elimde yıkardım hep. Zaman zaman kendimi ev hanımı gibi hissediyordum. Ama bu işleri birinin yapması gerekiyordu. Bu kişi, bütün gün canını dişine takıp çalışan, akşam eve geldiğinde yorgunluktan uyuya kalan babam değildi elbette. Benim için çalıştığının farkındaydım. İstediklerimi alabilmek içindi, diğer çocuklardan eksik kalmamamı istediğini çok iyi biliyordum. Ve bu yaşıma kadarda ne istediysem almış, beni başka çocuklara hiç imrendirmemişti. Bu durumun farkında olduğum için lüzumsuz hiçbir şey istemezdim babamdan. Alın teriyle kazandığı o paranın kıymetini çok iyi biliyordum çünkü.

Bulaşıklar bittiğinde, biraz dinlenmek için salona geçtim. Televizyonun karşısında uzanırken gözlerim yavaşca kapanmıştı.

Televizyondaki seslere uyanmıştım, saate baktığımda babamın çıkış saatinin yaklaştığını gördüm. Heyecanla mutfağa koştum, babam neredeyse çıkıcaktı ve ben hâla yemek hazırlayamamıştım. Ne yapsam diye düşünürken gözüm poşetteki patateslere takıldı. Hemen soymaya başladım. Ayşe teyze bana patates kızartmayı hatta fırında yapmayı bile öğretmişti. Patatesleri doğradıktan sonra kızarması için tencereye koydum. Onlar kızarırken, bende ekmekleri doğruyordum. Salatayıda hazırlamıştım ki birden zil çaldı. Babam bu kadar çabuk nasıl geldi diye düşünerek kapıyı açtım. Gelen Ayşe teyzeydi, bize pilav yapmış ve onu getirmişti. Bana bakarak;

" Ne de güzel kokular geliyor öyle, aferin benim kuzuma" dedi ve pilavı uzattı. " Al bakalım bunuda sofraya koy, baban gelince birlikte yersiniz " dedikten sonra teşekkür ettim ve içeri geçtim.  Ayşe teyze böyleydi işte, papates kızartmanızın yanına pilav olurdu. Çok seviyordum bende onu.

Pilavıda sofraya koyduktan sonra, eksikleri tamamladım ve artık herşey hazırdı. Babamda gelmek üzereydi. Yemeklerin soğumaması için üstünü kapattım ve babamı beklemeye başladım.

•••••• VE ARTIK TESELLİYİ, KENDİNİZDE ARAYIN! ••••••

LİSE DEFTERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin