GİRİŞ

26 1 2
                                    

Gözlerimi açtığımda kendimi tamamen yabancı bir yerde buldum. Neredeydim? En son nerede olduğumu bile hatırlamıyordum ama tahmin ettiğim manzara kesinlikle bir orman değildi. Kocaman ağaçlarla dolu korkunç bir ormandaydım. Her yer karanlıktı ve duyulan tek ses baykuş sesleri ve benim ayaklarımın altındaki kurumuş yaprak hışırtılarıydı. Kalbim bana ihanet edip göğüs kafesimi delercesine atmaya başlamıştı.

Vücuduma baktığımda üstümde kırmızı bir elbise olduğunu fark ettim. Vücudumu sarıp yere doğru genişçe iniyordu. Güçlü bir kırmızıydı; kan kırmızısı, ateş kırmızısı... Vücudumda yara izi yoktu ve korkunç derecede ağrıyan başım dışında hiçbir yerimden acı sinyalleri gelmiyordu

Yürümeye başladım. Arkamdan biri geliyor mu diye arada kontrol ediyordum. Hiçbir şey olmuyordu ama bir şeyin gelmesini tercih ederdim. Çünkü bu belirsizlik beni korkutuyordu.

Yürümeye devam ettim yanımdaki ağaçlar sıklaşmaya başlıyordu. Etrafıma tekrar bakarken kulağıma bir ses doluştu. Adım sesleri... Korkudan bu sesleri beynimde yarattığımı düşünsemde bu adım sesleri ileriden geliyordu. Seslere görüntüde katıldığında korkudan bayılmak üzereydim. Siyah bir silüet bana doğru geliyordu. Beni görüp görmediğini kafamda tartmaya başladım. Ama bu imkansızdı. Kıpkırmızı bir kıyafet giyiyordum ve sesli bir şekilde nefes alıp veriyordum. Arkama bakıp kaçıp gitsem ne olur diye düşünmeye başladım. Ama okuduğum bir kitapta baş karakter ona doğru koşan köpeğe karşı dizlerini yere koyup hiçbir şey yapmamıştı. Bende böyle yapabilirdim. Belkide bana yardım etmeye çalışan biridir ya da o da benim gibi kendini bu korkunç ormanda bulmuştur. Bu yüzden içimdeki korkuya rağmen yerimden kımıldamadım.

Karşımda bir kadın duruyordu. Benimki gibi bir elbise giymişti fakat onun ki siyahtı. Yüzünde garip bir ifade vardı. Sanki cesur durmaya çalışan bir fare gibiydi. Gözlerinden korkuyu görüyordum ama onu saklamaya çalışıyordu. Yutkundum. Ve zorda olsa konuşmaya başladım

"Se-sen kimsin?" Bana baktı ve elini uzattı. Kim olduğunu bilmesemde içimdeki ses o eli tutmamı söylüyordu. Risk aldım ve elini tuttum.

"Bunun sırası değil." Dedi ve etrafa baktı. "Buradan gitmeliyiz."

Elimden tutup beni çekiştirmeye başladı. O an mantıklı gelen şeyi yaptım ve onunla ilerlemeye başladım. Bir iki adım attıktan sonra beni kontrol etmek için arkasını döndü. Dönmesiyle ağzının açık kalması bir oldu. Ne olmuştu? Merakla arkamı döndüm. Karşımda simsiyah bir yaratık vardı ve uçuyordu. Ellerimin titremesini hissediyordum. Hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyordum. Korku damarlarımda gezinirken kızla birlikte koşmaya başladım. Ufak tefek olduğum için hızlıydım ama kızın bacakları upuzun olduğu için benden daha hızlıydı. Ağaçların içinden geçiyorduk. Bunların hepsi delicesine geliyordu. Bilmediğim bir yerde uyanmıştım ve hayatımda gördüğüm en korkunç şeyden tanımadığım bir kızla kaçıyordum. Panikten önümdeki dalları kenara itmiyordum bu yüzden dallar sırtımı ve kollarımı çiziyordu. Bacaklarımdaki yanma hissine ve kolumdaki ağrıya rağmen kıza yetişebiliyordum.

En az on beş dakika daha koştuktan sonra soluklanmak için durduk. Arkamı döndüğümde kimse yoktu. Sırtımdan bir şeyin bedenimde süzüle süzüle indiğini fark edebiliyordum. Muhtemelen kanıyordur ama bunu umursamanın sırası değildi. Kız beni yine çekiştirip bir kayanın arkasına sürükledi. Toprak zemine oturduğum an bir rahatlama dalgası yayılmıştı vücuduma. Sırtımı kayaya yasladım. Ve yaslamamla iç geçirmem bir oldu. Çünkü; sırtımdaki çiziklerin üstüne bastırmıştım. Bu lanet olası yerde ne işim vardı benim?

Kolumu kontrol etmek için baktığımda bir şey farkettim. Kolumdaki kan yere düşüp kıvılcım çıkarıyordu. Bu nasıl olabilirdi? Kan asla aleve dönüşmezdi ama şuan kanım bir yangın çıkarmıştı. Kızla geriye çekildik.

"Her kolun kanadığında yangın mı çıkarır?"

Kızın alaylı ve korkmuş suratına baktım.

"Hayır." Cevabını verip etrafa bakmaya başladım. Yangını söndürecek bir şey arıyordum. Yaprakları üstüne sersem söner miydi? Keşke izlediğim filmlerde yangın çıktığında nasıl söndürüldüğüne dikkat etseydim.

Bir çığlık düşüncelerimi bölmüştü. Arkamı döndüm. O ruhani şey kızı alıp havaya kaldırmıştı Ve onu götürüyordu. Yangının yanından geçip onu takip etmeye başladım.

"Onu," ayağım yapraklara takılınca ayağımı çekip yürümeye devam ettim.

"Onu hiçbir yere götüremezsin!"

Bu dediklerim boşunaydı. Çünkü çoktan kızı alıp ormanın derinliklerine götürmeye başlamıştı. Kızı tanımıyordum ama benim hayatımı kurtarmıştı o olmasa çoktan o ruhani şeyler beni öldürürdü ya da bir kurta yem olurdum. Bu yüzden ormanın derinliklerine daldım.

Hayatımda ilk defa bu kadar hızlı koşuyordum. Kendimi durdurulamaz hissediyordum. Kimse beni durduramazdı. Bir kurt gibiydim. Hedefimi seçmiştim ve ona doğru vahşice koşuyordum. Kolumdan damlayan kan arkamda alevler bırakıyordu. Geri dönemezdim kendi kanımda yanardım. Bu yüzden daha hızlı koşmaya başladım.

Ağaçların etrafı sarmadığı bir açıklığa geldiğimde o ruhani şeylerden daha fazla olduğunu fark ettim. Kızda oradaydı. Üstünde görünen bir yara yoktu. Bakışları bana doğru kaydı. Hiçbir işaret vermiyordu. Sorularıma cevap alamamaktan yorulmuştum. Hızla ortalarına daldım. Liderleri olduğu belli olan ruhani şeyin gözlerinin olması gereken yerde olan çukurlara baktım.

"Neredeyim ben? Ve siz kimsiniz?" dedikten sonra göz ucumla onları süzdüm ve devam ettim " ya da nesiniz?"

"Öğreneceksin."

Sesi çok farklıydı. İnsanı ürperten bir sesi vardı. Beynimdeki kötü hisleri ücra yerlerinden çıkarıp beni sarmalarına teşvik etmiş gibiydi. Başımı yana sallayıp bu hislerden kurtulmayı denedim ve başarmıştım. Ama istediğim gibi bir cevap alamamıştım. Sinirle iki adım ileri gittim.

"Bu belirsiz cevaplardan sıkıldım artık."

Birden aklıma bir fikir gelmişti. Bu bir rüyaydı ve bende rüyanın içindeydim. Tabiki bunlar gerçek olamaz! Bunların hepsi bir rüya. Ben aslında burada değilim ve gördüklerim gerçek değil. Bu kızda bir yerde gördüğüm yabancı. Şimdi geriye tek bir soru kalmıştı.Rüyadan nasıl uyanırdın? Cevap kolaydı; ölerek.

Hızlı adımlarla uçurumun kenarına yürümeye başladım. Uçurumun dibi yoktu. Ama sonunda bu saçmalıktan kurtulacaktım. Güçlü bir rüzgar çıkmıştı ve elbisemin etek kısmını uçuruyordu. Arkamdakilere baktım. Herkes beni izliyordu. Rüzgardan pek gözlerimi açamasamda kızın yüzünde çok garip bir ifade vardı. Tekrar önüme baktım ve gözlerimi kapattım. İntihar; hayatın tekmeler attığı bir ruhun kurtuluş için yaptığı pes edişti. Hayattan sıkı tekmeler yemiştim ama asla intiharı düşünmedim. Gözlerimi kapattım. Evrenin benimle ilgili bilmediği bir şey vardı. Ben pes etmeyi bilmezdim.

Sonsuzluğa adım attığım anda çok güçlü bir rüzgar beni kucaklamıştı. Midem aşağı düştüğüm için çalkalanıyordu. Ve bir ses kulağıma doldu. Hiç duymadığım bir ses. İçimi ürperten bir ses. Sanki dünyadaki tüm kötülükler toplanıp bir ses oluşturulmuş gibiydi. Sese kulak verdim. Ama sadece tek bir kelime söylüyordu. Bir sıfat...

"Hırsız."


ARAF- LEZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin