Yatağıma uzandım. "Gözlerin zaten gökyüzü gibi." cümlesi beynimde yankılanıyordu. Buruk bir sevinçle uzandım yatağıma. Bugün benim 17 yaşımın ilk günüydü. Yanımda sadece 3 gündür tanıdığım biriyle kutlamıştım bu günü. Ve bana sevgisini fısıldamasından çok bu cümle işlemişti içime. "Gözlerin zaten gökyüzü gibi." Bu tanımadığım adama sıkı sıkı sarıldım ben. Bir insan saniyeler içinde güveninizi kazanabilir miydi? O kazandı işte. Beni korumak için elimi tutup, sonrasında zaten sıkı tuttuğu halde daha sıkı tutmaya çalıştığında elimi, kazandı.
Tüm gün doğru düzgün bir şey yememiştim. İşin garip tarafı aç da hissetmiyordum. Tüm bedenim uyuşmuştu. Aklımda hep bu söz vardı ve her şeyi unutturabilecek kadar güzeldi. Başını dizlerime koyduğu an geldi aklıma.
"Manzara çok güzel." dedi önümüzdeki Ankara manzarasına bakarak. Ardından kafasını yukarı kaldırdı. "Evet." dedim. "Evet, hadi mazaraya bak." diyerek karşıyı işaret ettim. Dizlerimdeki kafası halen yukarı bakıyordu. Gözlerimin içine. Kafamı yukarı kaldırıp gökyüzüne bakmayı denedim ama ağaçlar yapraklarıyla gökyüzünü gizlemişlerdi. "Neden buraya bakıyorsun gökyüzü görünmüyor." dedim. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Ve beni bulutlara çıkartan o cümle "Gözlerin zaten gökyüzü gibi."O anı hatırlamamaya çalışıyordum, unutmamak için. Bir şeyi hatırladıkça unuturmuş insan. Her an hatırlayıp sıradanlaştırmak istemiyordum o anı. Ruhumun karanlığını gökyüzüne boyayan adamı sonsuza kadar hapsetmek istemiştim içimde. Oysa benim gözlerim kahverengiydi. Tıpkı gökyüzünün güzel görünmek için bulutlara, güneşe, aya ve yıldızlara ihtiyacı olduğu gibi benim de ona ihtiyacım vardı. Bana baktığında gözlerimde yansımasını görüyordu. Gözlerimi gökyüzü kılan oydu. Onun güzelliğini ona yansıtan gözlerim vardı. Oysa gözlerim kimseyi o kadar güzel göstermiyordu. Evet. Henüz 3 gündür tanıdığım adama bu denli bağlanmıştım. Ne kadar doğru bilinmez.
Elim istemsizce hediye ettiği gümüş kolyeye gitti. Aynanın karşısında kendimi ve kolyemi inceliyordum. Suratımda hiç makyaj yoktu. Aslında az çok yapardım ama doğal olmak istedim bugün. Yüzümdeki başka bir katmana değil bana hitab etmesini istedim. Sevecekse böyle sevsin istedim. Kolyemi uzun uzun izledim. Onun için ilk defa ağladım. Nedenini bilmiyordum. Sadece ağlıyordum ve gülümsüyordum. Mutlu hissediyordum. İçimdeki burukluğum sebebini henüz keşfedememiştim ve aklıma takılan bir soru vardı, "Biz şimdi neyiz?" diye fısıldadım kendi kendime. Ve yine aklıma sigarayla karışmış parfüm kokan o adam geldi.
Gitme vaktim geldiğinde oturduğumuz çimenlerden kalktık. Sabah ilk buluştuğumuzdaki yalancı sarılmanın yerini, sımsıkı bir sarılma almıştı. O bana sarıldığında farkına vardım. Bana kimse bu kadar güzel sarılmamıştı. Kafasını boyun girintime gömdü. Yanaklarımı defalarca öptü, koklayarak öptü. Sanki bir daha kokumu duyamayacakmış gibi cigerlerine hapsetti. Yaklaşık 15 dakikayı bu şekilde geçirdik. En sonunda gitmem gerektiğine ikna olduğunu düşünmüştüm ki kendine çekti. "Gel son kez sarılayım öyle git." dedi. Öncekinden daha sıkı sarıldı. "Ne biçim şeysin sen bırakamıyorum seni." dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Boynuna hapsettiğim dudaklarım yukarı kıvrıldı. "Neden bırakamıyorsun?" dedim sessizce. Sebebini bildiğimi düşünüyordum ama onun ağzından duymak istiyordum. Bir süre duraksadı. Kokumu cigerlerine mühürledikten sonra tek kelime etti. "Seviyorum."
Yatağıma yattığımda bütün bunların rüya olma ihtimali beni üzüyordu. Eğer bu bir rüyaysa, sonsuza kadar uyanmamayı diliyordum. Yatağımdan kalkıp pencereye ilerledim ve perdeyi sıyırıp gökyüzüne baktım. Simsiyahtı ama baktığımız mesafeden küçük görünen yıldızlar onu güzelleştiriyordu. En önemlisi ay hepsinden güzel parlıyordu. En güzel halindeydi bugün, hilal olmuştu. Son kez huzurla baktım gökyüzüne, sonra da yatağıma geri döndüm. Tam derin düşüncelere dalmak üzereyken telefonumun parlayan ışığı gözümü almıştı. Gelen mesajın her harfini özenle okudum.Can: Korkuyorum.
Ben ondan daha fazla korkuyordum. Mesajı görebilmek için kaldırdığım telefonu sessizce indirdim. Birkaç saniye tavana baktıktan sonra cevapladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ
ChickLitKendi karanlığımda boğuluyordum. Kafasını yastığa koyar koymaz uyuyan insanlara hep özenmişimdir. Oysa ben odanın karanlığı yetmezmiş gibi bir de kendi karanlığımda boğuluyordum. Karanlık ve yalnızlık. Şu iki şey. Hiçbir insan bunları sevmiyor ama h...