_YENİ OKUL MU?_

97 5 8
                                    

Multide karakterler var

Kimilerine göre hayat toz pembedir. Herkes mutludur, huzurludur. Onlara göre herkes iyidir. Onlara göre kötülük yoktur. Herkesi bir melek olarak görürler. Ama bu hayatta Melekler olduğu kadar şeytanlarda vardır. Benim hayatım Nasıl diye sorarsanız... Benim hayata toz pembe bakmamı sağlayan adam yok. Babam yok... Beş yıl önce trafik kazasında kaybettik. Çarpan kişi kaçmış. Babama çarpan kişiyi hiç bir zaman bulamadık. Hayatımda güvendiğim tek adamı, babamı kaybettim. Baba- kız çok iyi anlaşırdık. Beraber gülerdik, beraber eğlenirdik. Yeri geldiğinde beraber ağlardık bile. Babamın varlığını ne kadar çok özlüyorsam yokluğuda bir o kadar koyuyordu. Annem... Annem ise başkasıyla evlenicek. Evleniceği için ona kızmıyorum. Ama evleniceği kişi... Kötü birisine benziyor. Ve ben anneme zarar vermesinden korkuyorum.
Adnan Arslan... Annem beni onunla tanıştırcağı Zaman benden bir yaş büyük bir oğlu olduğundan bahsetmişti. Fakat oğlu o günkü yemeğe gelmemişti. İşi çıkmış güya. Gelememiş. Bence gelmek istemedi. O da bunun bir bahanesiydi. Sonuçta üvey annesiyle tanışıcak. Onu iyi anlıyorum. Çünkü bende üvey babamla tanışıcam. Annemler bir hafta sonra evlenecekler. Evlenince onun evinde yaşamaya başlıycakmışız. İlk başlarda ne kadar karşı çıksamda sonradan annem üzülmesin diye kabul etmiştim. Aslında annemlede aramız iyidir ama babam kadar da iyi değiliz. Yani anlayacağınız bir hafta sonra düğünümüz var!!! Aman ne güzel.
" Derin! Hazırsan çıkalım." annemin sesiyle sırt çantamı takıp odadan çıktım. Evimiz 3+1. Salon, annem ve babamın odası, benim odam ve her evin klasiği olan mühürlü misafir odası...
" Geldim." dedim halsiz bir şekilde. Annemde farketmiş olacak ki? Hemen sordu.
" Neyin var kızım. İyi misin? Bak eğer gelmek istem-" sözünü yarıda keserek konuştum.
" İyiyim annecim birşeyim yok. Hem daha öncede söyledim sana. Evleniceğin insanı yakından tanımak istiyorum. O yüzden gidelim. Yoksa geç kalıcaz." dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Annemde tebessüm ederek
" Hadi gidelim o zaman." dedi. Aslında buluşmak istemiyorum. Sırf annem üzülmesin diye kabul ettim. Fazla mutluydu ve ben onu üzmek istemiyordum. Annem mutluysa bende mutluydum. Annemle evden çıkıp buluşucağımız kafeye geldik. Kafeye girdiğimizde üvey babam olucak olan Adnan Kişisi el salladı. Birde el sallıyor. Sanki seni görmüyoruz. Öküz gibi adamsın seni görmemek mümkün mü? Annemde ona el sallayıp gülerek yanına gitti. Bende annemi takip ederek yanına gittim. Masaya oturduğumuzda Adnan hemen lafa atlayarak
" Nasılsın Derincim?" Diye sordu. Derincimcimmiş.  Bende sahte bir gülümsemeyle
" İyiyim teşekkürler. Siz nasılsınız?" dedim.
" Bende iyiyim. Artık şu sizi bırakalım. Ne dersin?" dedi.
" Denerim" dedim net bir şekilde. Kafasını sallayıp anneme döndü.
" Nergis canım sen nasılsın?" Diye sordu otuz iki dişini göstererek. Annemde gülerek
" İyiyim canım sen?" dedi. Bu görüntüyü daha fazla izleyemiycem. Midem bulanıyor...Neyse ki Burdan çıktığımda Güneş'in yanına gidicem. Beraber sahile falan gitcez. Güneş mi?.. O benim en yakın arkadaşım, kardeşim, herşeyim... Birinci sınıftan beri arkadaşız. Yedi yaşında tanışmıştık. Şimdi ise on yedi yaşındayız. On yıl geçmesine rağmen hiç ayrılmadık. Birbirimizi kırdığımız zamanlar da oldu tabi ama kırgınlıklarımız hiçbir zaman arkadaşlığımızın önüne geçmedi. Ne olursa olsun bir şekilde barıştık. Kimse bizi ayıramadı.
" Kızım?" Annemin sesiyle düşüncelerimden kurtulup yönümü ona çevirdim.
" Efendim anne" dedim. Kim bilir yine diycek.
" Kızım biz evlendikten sonra Adnan'nın evinde yaşıycaz biliyorsun" evet anlamında başımı salladım. " Biz seni Ateş'in okuduğu okula aldırdık. Eve gelip gitmen daha kolay olur diye. Hem belki-"
" Anne sen ne yaptın? Ne demek seni başka okula yazdırdım? Bana sordun mu anne! Benim arkadaşlarım var! Başka okula falan gitmek istemiyorum!" dedim bağırarak. Artık fazla olmuştu. Zaten onların evinde yaşıycaz. Birde üvey kardeşimle aynı okula mı gidiyim. Saçmalık!!!
" Hemen ön yargılı olma. İstiyorsan Güneş'i de aldırırız okula. Birlikte okursunuz. Ne dersin?" diye sordu annem. Güneş olduğu sürece her yere gelirdim ama Güneş gelir mi bilemem. En iyisi bu konuyu Güneş'le konuşıyım. Hiç birşey demeden sırt çantamı alarak masadan kalktım.
" Derin nereye?"
" Güneş'le buluşucam anne. İzninle Oray'a gidiyorum. Size iyi sohbetler." dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Annemin arkadan bana seslenmelerine aldırmadan yürümeye devam ettim. Hayır yani evet diyeceğimi falan mı zannediyorlar? İnsan bir sorar önce. İstiyor musun? İstemiyor musun? Diye. Yok. Derin kim ki? Derin zaten-
Düşüncelerimi bölen telefonumun melodisi oldu.
Güneşşek arıyor...
"Derin nerdesin?"
"Kafeden yeni çıktım. Sen nerdesin?"
"Bende şimdi sahildeki çay bahçesine doğru gidiyorum. Sen nasılsın iyi misin?"
"Pek iyi olduğum sayılmaz."
"Noldu?
"Gelince anlatırım. On dakikaya orda olurum"
"Tamam canım görüşürüz"
"Görüşürüz" diyerek aramayı sonlandırdım. Güneş kabul eder mi acaba? Kabul etmezsede anlarım. Benim yüzümden düzenini bozmak zorunda değil sonuçta. Ama kabul ederse de fena olmaz çünkü tek başıma o okulda okuyamam. Ateş'le yani üvey kardeşimle aynı okulda okumak istemiyorum. Kim ister ki?
Yavaş adımlarla çay bahçesine doğru ilerlerken ani fren sesiyle durdum. Kafamı çevirdiğimde fren yapan arabadaki çocuk kapıyı açıp yanıma geldi.
"Önüne baksana kızım! Az kalsın sana çarpıyordum" dedi bağırarak. Birşey diyemiyordum çünkü hala olayın etkisindeydim. Arabadaki diğer çocuk da yanıma gelince bana bağıran çocuğa dönüp
"Oğlum bir sakin ol! Kızda şoka girdi zaten. Niye bağırıyorsun" diye söylendi.
"Ya çarpsaydım ne olucaktı Cenk! Söylesene bi." dedi. Ay salağa bak birde bağırıyor. Yaşadığım şoktan çıkıp bana bağıran çocuğa döndüm.
"Ne bağırıyorsun be! Öküz gibi kullanan sensin. Birde geçmiş karşıma artistlik yapıyor. Sen önce araba kullanmasını öğren tamam mı. Araba sürerken önüne bak. Yolu gözünle izle götünle değil!" Dedim bağırarak. Vay be ne laf soktum. İşaret parmağını tehdit edercesine sallayarak
"Benimle düzgün konuş. Arabanın önüne atlayan sensin. Ayrıca-" lafını yarıda kesen benim biricik arkadaşım Güneş oldu.
"Derin!" Dedi bana bakarak. Başkasına bakıcak hali yok ya! Daha sonra Cenk ve bana bağıran öküze dönüp
"Ne oluyor burda?" Diye mantıklı bir soru sordu.
"Al şu arkadaşını başımızdan. Kendisi yolun ortasına atlıyor. Az kalsın çarpıyordum!" Dedi gerizekalı. Ay ben bunu döverim. Dövemem ama denerim en azından. Biz birşey diyemeden Cenk'e dönüp
"Hadi gidelim uğraşamıycam bunlarla!" Dedi. Cenk de başıyla onaylayıp
"Gidelim" dedi. Şunlara bak ya! Şeytan diyor tut ensesinden kafasını arabanın kaportasına sürte sürte kıvılcım çıkar. Olmayan beyni yansın. Böyle insanlara niye ehliyet veriyorlar anlamıyorum zaten.
"Gel hadi içeriye girelim" düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan Güneş'in sesi oldu. Başımla onayladıktan sonra yere düşmüş olan sırt çantamı takıp çay bahçesine doğru ilerlemeye başladık. Güneş'le boş bir masaya oturduktan sonra garsonu çağırıp siparişlerimizi verdik. Hiç değilse biraz daha sakinleşmiştim. Gelelim asıl konumuza
"Güneş sana birşey söyliycem"
"Söyle bakalım"
"Annemler beni üvey kardeşimle aynı okula yazdırmışlar" dedim bir çırpıda. Güneş'in ağzı o şeklini alırken konuşmaya devam ettim. "Annem dedi ki eğer isterse Güneş de  seninle gelsin. Onu da okula yazdırırız dedi. Ama benimle aynı okulda okumak zorunda değilsin. Senin düzenini bozamam ama sen gelmezsen eğer ben kendimi yalnız hissederim. Alışamam okula. Yani sen-" devam edemeden lafımı kesti Güneş
"Bence bu harika olur. Bizim müdüre iki sene daha katlanamam çünkü. Hem annemler de birşey demez. Ben istersem izin verirler."
"Sen istiyor musun peki?" Diye sordum. Vericeği cevabı çok merak ediyordum.
"Kardeşim nereye ben oraya. Yeni okulumuz vatana ve millete hayırlı olsun!" dedi kollarını iki yanda açarak. İşte benim kardeşim. Hazır kollarını iki yanda açmışken bende kollarımı açıp ona sarıldım.
"Teşekkür ederim." Diye fısıldadım. Kollarımdan ayrılıp farkında olmadan yanağımdan süzülen yaşları baş parmağıyla sildi.
"Niye ağlıyorsun şapşik?" dedi.
"Şapşik?" dedim yarı ağlamaklı yarı gülmekli sesimle. Düşünürmüş gibi yapıp
"Ne biliyim ya. Ağzımdan çıkıverdi" dedi tebessüm ederek.
"İyiki varsın" deyip tekrar sarıldım.
"Sende iyiki varsın. Ama artık şu dramatik olaydan bir çıksak. Yoksa Menopozlu kadınlar gibi ağlamaya başlıycam." dedi. Gülerek kollarından ayrıldım.
"Bencede"
"O değilde bu sana bağıran çocuk ne ayak" dedi konuyu değiştirerek. Cidde'n ne ayak?
"Hem suçlu hem güçlü. Kendisi geliyor ani fren yapıyor. Sonrada gelip bana bağırıyor. Neymiş önüme bakmadan yürüyor muşum. Sen önüne bak be! Araba sürerken yola bakar insan. Hem-"
"Kanka bir nefes al"
"Ne yalan mı? Ben yaya geçidinden geçtim bir kere. Orası yayaların yolu onun gibi dallamaların değil!" dedim bağırarak. Sesim fazla yüksek çıkmış olucak ki kafede ki herkes bana baktı.
"Kanka orası yaya geçidi değil. Üzülerek söylüyorum ama çocuk haklı" dedi. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Dayanamamış olucak ki hayvan gibi kahkaha attı. Çok komik. Belki. Biraz. Tamam komik. Ama gülmiycem.
"Gülme!" diye tısladım. Bu halime daha çok gülüp daha gür bir kahkaha attı. Bütün herkes bize bakarken kendimi daha fazla tutamayıp bende gülmeye başladım. Güneş'le ikimiz gülmekten bir hal olmuştuk. Tüm herkes bize bakıyordu. Umrumuzda mı? Tabiiki de hayır!

Derindeki AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin