Media~Ağlayan Uygar
~Rüya Mertoğlu~
Ölüm ne kadar da acıtıyormuş. Aniden sevdiklerinin hayatından dönmemek üzere gitmesi ve buna engel olamamak.
Babaannem öldüğünde bir hafta ağlamıştım. O benim en değerlimdi. Çocukluğumu beraber yaşadığım ponçik babaannem.
Ben doğmadan önce İzmir'de oturuyormuşuz. Abimin ordan en yakın arkadaşı Uygar'ın dedesi öldü. Ege,Efe, abim ve Uygar 17 senelik arkadaşlar. Ama sorucak olursanız Uygar'ı tanımıyorum hatta bir kere bile görmemiştim. Abim arada İzmir'e gidiyordu. O yüzden hiç karşılaşmamıştım.
Açıkcası tanımasamda pek bir şey kaybetmezdim.Annem,teyzem ve ben evin içinde gelen konuklarla ilgileniyorduk. Yardım etmesi için İrem'i aramıştım. Yarım saate gelirdi büyük ihtimal.
Ev fazlasıyla kalabalıktı. 2 gündür gelen konuklara hizmet etmek için koşuşturuyorduk. Yasemin Teyze, babasının öldüğünden günden beri konuşmuyordu. Sadece sessizce etrafı izliyordu. Şok geçiriyor olmalıydı.
Uygar deseniz dağılmış durumda. Abim ve Ege-Efe üçlüsü Uygar ile ilgileniyordu ama annesinden farksız değildi. Konuşmuyordu.
Sessizce boş duvarı izliyordu. Duvarda dedesinin bir resmine odaklanmıştı. Ciddi anlamda ağladığını hiç görmedim ama gözünü her kırptığında yaşlar akıyordu.
Sessizce ağlıyordu. İçine atıyordu bütün acısını. Ağlamak istiyordu ama ağlarsa birdaha toparlanamaz durumdaydı. Zarzor ayakta duruyordu.
Kapının çalma sesi ile düşüncelerimden uzaklaştım ve kapıyı açtım.
"İrem nerdesin kanki ya. Yarım saate gelirim dedin. 2 saat oldu"
"Çok trafik vardı. Özür dilerim. Ee nasıl yardımcı olabilirim?"
"Misafirlere ikram yap. Su fln ver işte"
Tam o sırada Efe yanıma geldi.
"Rüya biz dışarıya çıkıyoruz ufak bir işimiz var. Furkan'ında okula gitmesi gerekiyordu. Uygar'a bakın arada"dedi. Başımı olumlu anlamda salladım ve İremle mutfağa doğru gittik.
~~
1 saattir evin içinde koşuşturuyordum. Arada Uygara baksın diye İremi yolluyordum ama hiçbir değişiklik yoktu. Hâla duvara bakıyordu.
"İrem ben yukarı çıkıp gelicem. Yeni bir misafir falan gelirse ilgilen"
"Tamam" dedi ve hızla üst kata giden merdivenlerden çıktım.
Uygar'ın kapısının önüne geldim ve durdum. Hiç tanımasamda konuşmak istiyordum. Bir insanın bu halde olması üzüyordu.
Kapıyı hafifce ittirdim ve içeriye girdim.Hâla duvara bakıyordu. Gözleri kıpkırmızıydı. Yanındaki tabureye yavaşca oturdum.
"Dedeni çok seviyor olmalısın. Bende babaannemi çok severdim. Hâla da çok seviyorum. Ölüm geride bıraktıkları için zor ama ölen için bir mutluluk. Engel olmazdın. Lütfen kendini bu kadar yıpratıp onu da üzme. Güçlü birine benziyorsun ve güçlü kal. Gidene gitme diyemezsin. Ama eğer gerçekten seviyorsan gittikten sonra yanındaymış gibi devam et.O ağlamamı istemezdi de. Onu üzecek şeyler yapma"
Kelimeler ağzımdan birer birer dökülürken baktığı duvardan ilk kez gözlerini ayırarak bana döndü. Mavi gözleri artık o kadar canlı bir tonda değildi. Suyu çekilmiş ve geriye sadece kum kalmış bir deniz gibiydi.
"Kimsin sen?" Dedi. Ne yani o kadar konuştum. Adam 2 gündür bunalımda ve ilk söylediği şey kimsin mi? Dev saçmalık.
"B-b-ben Rüya, Rüya Mertoğlu. Furkan'ın kardeşiyim" kekelimiştim çünkü şaşırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Yıldırım~
Teen Fiction~~~~ Saçlarımla oynarken "Ölünce sevemezsem seni" diye fısıldamıştı. "Ölmeyecksin Rüya. Beni bırakıp gitmene izin vermeyeceğim. Birdaha bu kelimeyi kullanamazsın güzelim yasaklıyorum." Dediğimde gözünden bir damla yaş aktı. Elimin tersi ile göz yaş...