Bölüm 6

49 6 3
                                    

      -MİLEY ROSS-

Okulun zil sesi dersliğin tüm noktalarında yankılandığında kafamı sıkıldığım için çizdiğim -veya çizmeye çalıştığım- defterimden kaldırarak mühendisliğin ana dersini veren profesör Clara'ya baktım.Zilin sesini duyduğunda konuşması bölündüğü için sessizce nefesini dışarı bırakarak kürsüsüne doğru ilerledi."Ders bitmiştir.Çıkabilirsiniz çocuklar." Herkes defterlerini ve kalemlerini çantalarına koyarak sınıftan çıkarken sessizce onların çıkmasını bekledim."Hey,çıkmıyor musun?" Okuldaki en yakın kız arkadaşım Sarah bana seslendiğinde kafamı ona çevirerek kafamı salladım."Sen çık.Ben Drew'i bekliyorum." dediğimde gülümseyerek kafasını salladı ve çantasını koluna astı."Yaramazlık yok." diyerek merdivenlerden aşağıya indiğinde yalandan gülümsememi yüzüme taktım."Gülümsemek yok." Arkadaşımın söylediği cümleyi tekrar ederken gözlerim derslikten çıkana kadar onu takip etti.Ve evet şimdi yalnız kalmıştım.Oturduğum sandalyede dikleşerek dirseklerimi masaya dayadım ve ellerimle yüzümü ovuşturdum.Cidden babamdan sonra Arthur'un gitmesi beni kötü etkilemişti.Sevdiklerimi kaybetmekten hoşlanmıyordum.Özellikle sevdiklerimi Başkan Clark elimden aldığında buna sinir oluyordum.Sanki Başkan Clark okuldaki o sinir zengin züppelerden biriydi ve benimle alay ediyordu.Çevremdeki herkes resmen ona tapıyordu ve bu durum beni deliye çevirmekten başka hiçbir işe yaramıyordu.Hayranlıkla izledikleri bu adamın kim olduğunu kimse bilmiyordu.Öylesine hayranı olmuşlardı işte.Kafayı yiyecektim.Dün gece Drew ile konuştuğumdan beri aklıma Başkan Clark ile ilgili bir sürü senaryo geliyordu.Onu nasıl alt edebileceğim? Son gülen nasıl olunur? Veya sevdiklerini elinden almak gibi...Hatta bir ara Başka  Clark'ın ailesini araştırmış ve sadece karısının fotoğrafını bulabilmiştim.Bir oğlu vardı fakat fotoğrafları yoktu.Beynim düşünmekten yoruluyordu artık.Ben babamı ve ağabeyimi istiyordum.

Teleçipime gelen mesaj sesiyle kafamı avuçlarımdan kaldırarak kolumdaki saate taktığım çipimi çıkardım.Düğmeye basarak onu açarken mavi ışık kafamla aynı hizaya çıktı ve bana telefonumun içeriğini gösterdi.Kenardaki mesajlar düğmesine beklemeden bastım ve gelen mesaja baktım.Drew'dendi.

"Okul kapısının önünde seni bekliyorum.Neredesin?" mesaja okuldan çıkmak üzere olduğumu yazarak gönderdim ve teleçipimi kapatarak tekrar saatimin yanına taktım.

Bazen bilim adamlarına bu kadar kolay ,her şeye yapışabilen ve seninle konuşabilen bir telefon yaptıkları için dua ediyordum.Cebe sığmayan eski telefonları gördükçe kötü oluyordum.Çünkü en çok üşendiğim şeylerden biri de anlamsız şeyleri taşımaktır.Aslında...bir şeyleri kendime yük yapmayı sevmiyordum.Yani bu sadece anlamsız eşyalar için değil tüm eşyalar için olan bir şeydi.Üşeniyordum.

Metal masanın üzerinden çizdiğim kağıdı alarak çantama tıktım.Okullarda her ne kadar ses ve görüntü kaydedebildiğimiz defterler kullanılsa da ben defter ve kalemleri seviyordum.Sonuçta tüm özel sırlar veya sana ait olan şeyler bir bilgisayar da olmamalıydı.Yani bir hackerın senin sistemine girip özeline bakması ne kadar saniye alırdı ki?Senin ki kaç saniye alıyor? İç sesimden gelen bu ani soru beni güldürürken çantamı toplamış ve merdivenlerden iniyordum.Bir hacker kadar iyi olamasam da bilgisayardan iyi anlıyordum.Yani şu ana kadar okuldaki birkaç kızın bilgisayarına girip notlarını çaldığım olmuştu ama bunu kimse bilmiyordu.Eğer bu okulda bilgisayarı bu kadar iyi kullandığımı bilen olursa okulun bir kısmının benden kaçacağını,bir kısmınında bunu nasıl yaptığımı onlara ögretmem için peşimden dolanacağını biliyordum.Şu ana kadar girdiğim bilgisayarları kötü bir amaç için kullanmamıştım.Genelde sebeplerim bize vermek istemedikleri ders videolarını almak için oluyordu.Yani tam bir melek sayılmazdım ama iyilik için savaşıyordum.

ZİHİN ANAHTARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin